Tarihi kaynaklara baktığımızda, ülkemizi ilgilendiren önemli olayların bazı aylarda, daha yoğun olduğunu görüyoruz.
Bugün MART ayının kapısını hafiften aralayacağım, elbet bitmeyecek!
Bu ay sadece tarihi olayları kapsamaz. Halkın yaşantısını etkileyen deneyimlere dayanan oluşumların da adresidir. ’Mart dokuzu’ fırtınanın habercisidir.’ Mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır’ sözü de ara sıra kendini hatırlatır.
12 MART 1921 İSTİKLAL MARŞI'NIN KABULÜ
Türkiye Büyük Millet Meclisi bağımsızlık sembolü olarak İstiklal Marşı'nın yazılması için yarışma açar. İlan şöyledir:
"Milletimizin dahili ve harici istiklal uğruna girişmiş olduğu mücadeleyi ifade terennüm için İstiklal Marşı yazılması... Eserin güftesi için 500 lira mükafat verilecektir."
Bu ilan 25 Ekim 1920 Hakimiyet-i Milli gazetesinde yayınlanır. Yarışmaya 724 eser katılır fakat Komisyon karar veremez. MEB Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver M. Akif Ersoy’a davet mektubu yazar. Akif "Para için İstiklal Marşı yazılamaz" düşüncesindedir. Kendisi ikna edilir, Tacettin Dergahı’nda "Kahraman Ordumuza" ithaf edilen marşı yazar ve teslim eder. Hamdullah Suphi Meclis kürsüsünden güfteyi okur. Herkes ayaktadır, "kabul" sesleri ve alkışlar adeta yeri göğü inletir. Akif o günlerde ciddi maddi sıkıntı içindedir. Sırtında kışı geçirecek bir paltosu dahi yoktur ama prensiplidir. Tahsis edilen parayı alır yoksul kadınlara ve çocuklara iş öğreten Darülmesai’ye bağışlar. Şu sözleri her Türk’ün beynine nakşedilir:
"Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdırmasın!"
Amin…
16 MART ÖĞRETMEN OKULLARININ KURULUŞU
Tanzimat döneminde 1837/38 Rüştiye yani "ortaokullar" açılır. Fakat bir ihtiyaç hasıl olur. Rüştiyeler'e muallim gerekir. 16 Mart 1848’de Rüştiyelere Muallim yetiştiren Darülmuallimin-i Rüşti denen okul açılır. Bu tarih öğretmen okullarının kuruluş yılı olarak kabul edilir.
Aslında bu tarih aynı zamanda Türk Milli Eğitiminde mümtaz yeri olan Yüksek Öğretmen Okullarının temelinin de atıldığı tarihtir. Darülmuallim'in içine Orta ve Liselere öğretmen yetiştiren Darülmuallimin-i Ali yapılandırılmış, bu okullara sonra Yüksek Muallim Mektebi; Cumhuriyet sonrasında da Yüksek Öğretmen Okulu adı verilmiştir.
Burada bir parantez açmak gerek.
Öğretmen Okullarındaki çok başarılı öğrenciler seçilerek Yüksek Öğretmen'e gönderilirdi. Yetişen donanımlı öğretmenler, kendileri gibi donanımlı öğrenciler yetiştirirdi. Ama 1974/75 yıllarında hazırlık sınıfları kapatıldı, 1978’de de tümden kapısına kilit vuruldu. Niye ki!.
Okul kapatmak maalesef ülkemizde gelenek haline gelmiş. Bugün dahi üzerinde -lehte aleyhte- en çok konuşulan; öğrenci yetiştirmenin yanında köylüye her türlü yardımı yapan öğretmenleri yetiştiren Köy Enstitüleri kapatılmıştır. Her şey bir yana ama bu okulların girişinde yazılan: ’Burada hiçbir balık uçmaya, hiçbir kuş yüzmeye zorlanmaz’ sözü beni çok etkilemiştir. Eğitimin temeli de bu değil mi!
Köy Enstitüleri kapatıldıktan sonra İlköğretmen Okulları açılmış, bilinçli kız-erkek yatılı olarak yetiştiği bu okullar da 1973’te çıkarılan Milli Eğitim Temel Kanunu ile kademeli olarak Öğretmen Liseleri'ne dönüştürülmüş sonra da kapatılmıştır.
Genelde ortaokullara öğretmen yetiştiren önce iki, sonra üç yıllık Eğitim Enstitüleri de diğerleri gibi kapatılmıştır... Bugün dolaylı da olsa öğretmen yetiştirme görevi Eğitim Fakülteleri'ne kalmıştır. Fakülteler kapatılan okulların işlevlerini yerine getirebiliyor mu? Uzun uzun düşünmek gerek!
Bu güzide okulların yanında, köylerimizde de taşımalı garabeti ile okullar bir bir kapatılmıştır. Öğretmen salt okulda çocuk okutmaz, o kültürüyle, kıyafetiyle, konuşmalarıyla, olaylara bakışı ile örnektir. Bazen bir genç kızın rüyalarını süsler, bazen bir öğrencinin geleceğini şekillendirir bazen topyekün bir köyün sesi-nefesi olur. Bu yanlış, yersiz uygulamadan derhal vazgeçilmelidir. Köylerimiz okullarına ve aydınlık yüzlü öğretmenlerine kavuşmalıdır. Hiç kimse de bu milli meseleye kayıtsız kalmamalıdır.
Devam edeceğiz...