Tatlıoğlu: “Hangi tarihlerde bu dövizleri kaça sattınız?”

İYİ Parti TBMM Grup Başkanı İsmail Tatlıoğlu, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında, Merkez Bankası dövizlerindeki erimenin Türkiye’nin gündeminde hem yerini koruduğunu hem de hacminin büyüdüğünü belirtti.

Hazine ve Maliye Bakanı’nın konuya ilişkin açıklamasını değerlendiren Tatlıoğlu açıklamasında şunları söyledi:

HANGİ TARİHLERDE BU DÖVİZLERİ KAÇA SATTINIZ?

“Aralık 2020’de bizim dile getirdiğimiz daha sonra 9 Ocak’ta Sayın Meral Akşener’in Merkez Bankası rezervlerinde 130 milyar dolarlık bir erime var, bununla ilgili TBMM’de bir araştırma komisyonu kurulmalı ve araştırılmalı ve de para piyasası kurulu toplantıları açıklanmalı şeklinde paylaşımları oldu.  

Bugün geldiğimiz nokta şudur; Merkez Bankası’nın 128 milyar dolar olarak simgeleşen ama 140 milyar doları bulan bir döviz rezerv satışı söz konusudur. Bu satış dünya merkez bankacılığının geleneksel politikaları içerisinde olan doğrudan müdahale ve ihale yaparak satış tarzının dışında yapılmıştır. 16 Nisan’da Merkez Bankası başkanının açıklaması, bugün Hazine Bakanının açıklamasından döviz işlemlerinin hazine ile yapılan protokol üzerinden yapıldığı söyleniyor. Bu yöntem istisnai bir yöntem. Neden böyle bir yönteme başvuruldu bununla ilgili bir açıklama yok. Merkez Bankası döviz işlemleri piyasada döviz ve faiz istikrarını sağlamak için yapılır. Geldiğimizi noktada 140 milyar dolar civarında döviz erimesine karşılık yaklaşık bir yılda faiz yüzde 19’a çıkmış ve döviz yüzde 40 artış olmuş.  

Esas konu bugün şudur, Merkez Bankasının döviz rezervlerinin Hazine üzerinden satıldığı açıklanmasına rağmen ilgili dönemde Merkez Bankası’nın Hazine hesaplarında böyle bir işlem gözükmemektedir. Merkez Bankasının Hazine hesabında bu işlemler takip edilmeli. Merkez Bankasının Hazine hesabında borç alacak ilişkisi doğarak oradan kamu bankalarına bu paranın yönlendirilmesi söz konusu olmalı ancak Merkez Bankasının Hazine hesabında böyle bir işlem yok. Dolayısıyla 2017 yılında yapılan sıradışı bir protokole dayalı Merkez Bankasının bu paraları kamu bankalarının yurt dışı muhabir hesaplarına çıkardığı ve buradan bu dövizi sattığı anlaşılmaktadır. Burada soru hiçbir şekilde farklı yere çekilmeden ağırlığını aynen korumaktadır. Neden böyle bir yöntem kullandınız, hangi amaca hizmet etmek için ve hangi tarihlerde bu dövizleri kaça sattınız?

MERKEZ BANKASI’NIN BU TÜR BİR YAN YOLA SAPMASININ NEDENİ ACABA TÜRKİYE VARLIK FONUNUN DENETİMDEN YOKSUN OLMASI MIDIR?

Merkez Bankası’nın aylık döviz alım satım listesinde görüldüğü gibi Merkez Bankalarında döviz işlemi üç türlü birincisi doğrudan müdahale, ikincisi ihaleler üçüncüsü de Botaş’a satış. Buradan görüyoruz ki, ihale ile ilgili işlem Nisan 2016’den itibaren yer almıyor. Doğrudan müdahale Ocak 2014’ten itibaren yer almıyor. Bizim Sayın Erdoğan’dan ve Merkez Bankası’ndan istediğimiz şey, bu listenin Nisan 2021’e getirilmesidir ve bilgilerin kamuoyu ile paylaşımıdır. Bizim siyaset yapanlar olarak Merkez Bankası’nın rezervlerini, Türkiye’nin kaynaklarını takip etmekten daha önemli bir görevimizin olmadığı düşüncesindeyiz. Merkez Bankası’nın hazine hesabında görülmeyen bu döviz işlemlerinin acilen açıklanmasında fayda var. Merkez Bankası’nın bu tür bir yan yola sapmasının nedeni acaba Türkiye Varlık Fonunun denetimden yoksun olması mıdır? Dünyadaki denetlenemeyen tek kurumdur. Bu dövizleri denetlenemeyen bir alana çıkarıp orada satış işlemleri gerçekleştiği görülmektedir.  

9 Nisan itibari ile Merkez Bankasının döviz rezervi eksi 60.4 milyar dolardır. Yani nakit bitmiştir 40 milyar dolar civarında altın varlığı söz konusudur, bunun 22 milyar doları Merkez Bankasının, diğerleri bankaların Merkez Bankası nezdinde tuttuğu altınlar. Bu altın rezervlerinin de eritilmeye başladığı şeklinde duyumlar vardır. Merkez Bankasına, Sayın Erdoğan’a ve Sayın Erdoğan’ın ekonomi yönetime çağrı yapıyorum, daha önce yapmıştık bunları şeffaf yapın diye, şimdi tekrarlıyoruz Merkez Bankası işlemlerini şeffaf götürün. Altın rezervlerinde erime söz konusuysa bunu paylaşın. Türkiye’de şeffaf giden bir kamu olması gerekir. Güvenirlilik birinci derecede kamuya lazımdır.

Merkez Bankası’nın Hazine işlemlerinde 140 milyar dolarlık döviz satışını açıklayacak bir hareketinin olmadığını vurgulamak gerekiyor. Bu konuda bilgilendirme yapılması gerekir ve de altın rezervleri konusunda bir bilgilendirme yapmalı, doğrudan ve ihale yoluyla satış cetvelini güncelleştirmelidir.

BİZ BU FOTOĞRAFI YELTSİN DÖNEMİ SOVYETLERİNDE GÖRÜRDÜK

Sahipsiz bir Türkiye fotoğrafını güçlendiren bir konu, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları kamu kurumları üzerinden yurt dışına göçmektedir, kaçmaktadır, iltica etmektedir. Malatya ‘da sızan konu Türkiye’de şu an itibarı ile altı farklı il ve ilçe için konuşulmaktadır. Biz bu fotoğrafı Yeltsin dönemi Sovyetlerinde görürdük. Orada resmi heyetler uluslararası etkinlikler çerçevesinde çıkar heyetlerin önemli bir kısım gittikleri ülkede kalır. Türkiye’deki durum da Yeltsin dönemi Sovyetleri andırmaktadır. Bu durum Türkiye’nin yönetilemediğini dolayısıyla bu siyasal iklimin neden değiştirilmesi gerektiğinin birinci göstergesidir. Yetişkin vatandaşlarımız bile rüşvetle kamu birimlerinin akıl almaz gayri resmi organizasyon becerileri ile Türkiye dışına çıkmıştır. Aradan aylar geçmiş İçişleri Bakanlığı soruşturma açmış. Türkiye her zamanki gibi katili arıyor, cinayeti önleyen yok. Hırsızlığı önleyen yok hırsızın peşine düşmek var. Devletin görevi hırsızlığı önlemektir, devletin görevi mağduriyeti önlemektir. Dolayısıyla bu Yeltsin dönemi Sovyetler fotoğrafından hızla uzaklaşılmalı. Türkiye sahipsiz değil, Türkiye’de siyaset yapan bizler, İYİ Parti ve onun Sayın Genel Başkanı bu siyasal iklimi tümüyle değiştirerek bütün ilişkileri şeffaf yürüyen milletiyle bütünleşmiş kamu yönetimini ihdas edeceğiz.

SİYASİ YOLSUZLUK O HADDE GELDİ Kİ UTANIN DEMEYE UTANIYORUZ

Maalesef bakanlıkları saydığımızda birçok bakanın kendi konusunda önemli bir iş sahibi olduğunu görüyoruz. Siyasi yolsuzluk o hadde geldi ki utanın demeye utanıyoruz. Bu kadar vurdumduymazlık, milletten ve Allahtan korkmazlık Türkiye’nin hak ettiği bir fotoğraf değil.

Türkiye’de ikinci defa aşılananalar nüfusun yüzde 10’una yetişmiş değil. Bakanlığın açıklamaları sanki Türkiye’nin Mayıs Haziran itibarı ile aşılama süreçlerini nüfusun 15 yaş üstünde aşılamayı bitireceğine yönelikti ama nüfusun yüzde 10’una ulaşılmış değil. Pandeminin pik yapmasında Ak Parti kongrelerinin büyük etkisi olduğunu gördük, kongrelere katılanların ölümlerine şahit olduk. Beklerdik ki, bir savcı şikayete rağmen bir işlem yapsın. Genel kurul ve kurultaylarla ilgili bir savcı bir dosya açsın, bu doğrudan kanun tanımamazlıktır, bu kanuna meydan okumaktır. Sayın Erdoğan kendi temsil ettiği Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kanun ve kurallarının yok edicisi olmuştur. Tarihe böyle bir not düşülecektir. Bir kantinde 10 öğrenci kahve içti diye on binlerce ceza yazanlar Türkiye’de bir kongre bir toplantı için bir dosya açma cesaretine sahip olamamışlardır. Bu da Türkiye’de yargının ve denetimin ve de kamunun ne durumda olduğunun göstergesidir.”