Yıllarca Ankara da, Başkentimizde yaşadıktan sonra, zor bir karardı Ali beyle Bodrum'da yeniden bir hayat kurmak. Aslında bir senedir düşünüyoruz alıştığımız düzeni bırakıp sakin bir hayata geçmek fikrini.
Şehrin hareketliliğinden, cezbeden oturmuşluğundan ve sevdiklerinizden ayrılıp, bir nevi kendi gurbetimizi yaratmanın zorluğunu.
Büyük büyük binaların güvenlik koridorlarından, evinize taa 19'uncu kata tırmanan, kuş yuvası gibi tünediğimiz, yalnız dağlara bakan penceremizde bulutları tutacak gibi yükseklerde yaşamanın nefes darlığı içinde yıprandık. Sanırım huzuru kalabalıklara tercih ettik.
Tükenişin değil, arayışın peşine takıldık.
İnsanın kendine zaman ayırması, küçük de olsa bahçesinde endemik türde tohumları sebzeye çevirmek, büyüsün diye gözünün içine bakmak, sulamak, gübrelemek, yaşamın bizlere sunduğu huzurun içine katılmak aslında fena fikir değildi.
Gelir gelmez ilk iş evin yerleştirmesini bırakıp bahçeyi düzenlemek bu yüzdendi.
Ali bey bahçe gereçlerini, kazma kürek alarak market alışverişinden yani karın doyurmaktan öne aldı.
Ankara dan uzun zamandır Devlet sırrı, korunacak ilk yaşam malzemesi gibi sakladığı yerli tohumlarını gözleri parlayarak, seyretti. Hatta bahçede yerlerini tespit etti.
Kendi tarımını yaratma fikri, o minicik bahçede de olsa hayata bağlanmanın yeni yolu, nefes alacak koşulu gibi hobi bahçeleri gibi onu mutlu ediyor.
Geniş salonlardan, içindeki battal kendi çapımızda klasik koltuklardan, küçük salona dubleks de olsa geçmek beni biraz hayal kırıklığına uğrattı diyebilirim.
Önce bu saray bozması koltuklar kapıdan geçmedi.
Kapıyı söktük denedik olmadı.
Sonra taşıyıcılar abi "Bunları terasa koysak sonra bir şekilde evin içine alırsınız" dediler.
Öyle de oldu.
Terasta klasik koltuklardan bir misafir odası konsepti yarattık.
Ben ilk iş güneşli havayı kaçırmadan Ali beyin el oyması diye vazgeçemediği koltuklara, karşı komşularımızın şaşkın bakışları arasında oturdum bir güzel.
Keyifler yerinde yani.
Evi terasa kurduk bu şekilde.
Misafir yazın gelirse konfor pek hoş karşılayacak onları.
Geldik geleli işleri bitmedi evin.
Elektrik, su, terasın brandalarla kapanması, minicik arabamızda beş metre camdan çıkararak yavaş yavaş kullandığım dikkaaat geniş araç edasıyla taşıdığımız kornişler kesilip yerine takıldı.
Terası kalın brandalarla kapatırsak, misafiri burada evin küçük salonundan daha iyi ağırlarız düşüncesi fikir olarak fena değil.
Baktık burada da olmadı terasın penceresinden zorlayarak içeri aldık.
Bu sefer de salon, müzayede salonu, mobilya teşhir yeri gibi oldu mu sana.
Evde kanepelerden adım atacak yer kalmayınca, arada kalan boşlukta, Ali bey "Müsadenle önce ben geçeyim, mutfağa çayı koyacağım" durumlarına dönüştü konuşmalar.
Baktık Bodrum'un rahat konseptine bu koltuklar uymadı hadiiii yeniden penceresi demirli kapıları yeniden sökerek dışarı çıkardık.
Komşularımız çok iyi, paylaşımcı insanlar.
Gelir gelmez çaylar, tostlar, çorbalar, ikramlardan sonra dostluk köprüsünü atınca, Ali bey burada yağmurlar ve fırtına bu koltukları çürütür dediler.
Biz de brandalarla sanki onlar da yok gibi terası koruruz dedik tabii.
Gülümsediler başımıza geleceklere.
Küçük odaya Ali beyin asla vazgeçemediği, kendisinin yaptığı yöresel konserveler, yöresel ürünler koyduğu ikinci büyük buzdolabını yerleştirdik.
Yani gelen eş dost akrabayı kocaaa buzdolabı karşılayacak iyi mi?
Karşısına geçtim Ali bey gelen akrabalarımız senin konservelerini mi yiyecekler odada.
Bu devasa buzdolabı buraya olmadı, gel bunu üst kata alalım dedim di, o da olmadı.
Merdivenlerden çıkmadı boyu neredeyse benim iki katım canım buzdolabının.
Baktık olmayınca onu da salondan geniş terasa aldık sürükleye sürükleye, binbir zahmetle.
Bu kez de can komşularımız "İyi de burada rutubetten çürür" dediler.
Tamam da yer yok evde komşular, nereye konuşlandıralım kapıya mi atalım yani buzdolabımızı.
Hemen kendimizi rahatlatarak "Brandalar gelecek ya" dedik. "Onu kapatınca koruruz".
Sundurmanın altında koca buzdolabı karşı komşumuzun yardımlarıyla yerini aldı bu şekilde.
Dedikleri gibi dün yağmur da yukarı katın terasından sundurmanın altındaki buzdolabına şıpır şıpır yağmur yağmaz mı?
Yağar.
Yağdı da.
Naylona sardık sarmaladık brandalar gelene dek.
İyi ki fişini takmamışız.
Tamir işleri esnafların gönlü olursa, ne zaman müsaitlerse yeniden başlayacak.
O zamana kadar yağma yağmur esme rüzgâr.
Terasta buzdolabım var benim türküsüne devam et Neşe.
Şimdi yeniden salona, burada yaptıkları gibi minik mütevazı kanepeler arıyoruz salona uyarsa alacağız.
Huzur sanırım bundan sonra başlar diye düşünüyorum.
Yoksa kafayı yemek üzereyim, bu içeri dışarı eşya taşımalardan.
On dört gündür evimize yerleşkemizi, komşularımızın gülümseyerek seyrettiği, ara sıra akıl verdikleri şekilde tamamlayıp rahat bir oturuma geçemedik henüz.
Hoş bulduk Bodrum.
Biraz öte git de biz de yerleşelim be kardeşim.
Daha seninle çok müzikli sohbetlerimiz olacak.
Biraz anlayış göster bu Ankara'dan bir çok şeyi feda ederek gelen kardeşlerine...