Eşsiz doğası ve verimli toprakları olan ülkemizde her kuşak yeni bir deprem acısını hafızasına kazıyarak büyüyor.
1999 Gölcük, 2011 Van, 2020 Elazığ ve İzmir, 2023 Kahramanmaraş…
Acı ve yıkım tarif edilemez boyutta ama vakit yas tutma değil, güzel ülkemiz için var gücüyle çalışan insanlarımıza gereken desteği verme vaktidir. Deprem anından itibaren ülkemiz geneli tüm insanlarımız çok iyi bir dayanışma örneği göstererek gerek insan gücü ile gerekse tüm imkânları ile birlikte hareket etmişlerdir.
Depremin etkilediği 10 ilimizde yıkılan binaların çoğunluğu 1999 depreminden sonra inşa edildiği yetkililerce, meslek odalarınca ve öğretim üyelerince dile getirilmektedir. Bu binaları yapanlar kadar denetlemeyenlerin de yürekleri belki şu son 20 günde yaşadığımız acı tecrübeleri görerek buz tutmuştur.
2000 yılından beri inşaat sektörü adeta 'Lale devri' yaşamış ve fütursuzca çok az zamanda çok hızlı büyümüştür. Bir de bunların üzerine her seçim döneminde kaçak, ruhsatsız ve sağlıksız binalar için çıkartılan 'imar afları' ile adeta kanayan yaraya tuz basılmıştır. İnşaat sektörü adeta 'kolay kazanılan' bir rant kapısı olarak yetkililerce ve sektörden beslenen odaklarca kayıtsızca beslenmiştir.
Kahramanmaraş merkezli meydana gelen iki büyük deprem sonrası ülke yöneticilerimizce bugün karşımıza geçip "Gün birlik olmak zamanı" denildiğinde ülke insanları olarak artık inanmıyor ve bunca geçen zamana karşı yapılmayanları ve alınmayan tedbirleri düşünüyoruz. Birilerinin daha çok kâr hırsı, birilerinin azgın vurgunculuğu ve birilerinin de sahip oldukları koltukları bırakmama heveslerinden dolayı on binlerce insanımızı son deprem felaketinde kaybettik.
Deprem bir doğa felaketi olarak elbette engelleyemeyiz ama bu tür felaketler öncesi gerekli tedbirleri alarak kayıplarımızı en düşük seviyelere indirebiliriz.
Ülkemizin bilim insanları yıllardır TV kanallarında, gazete röportaj ve haberlerinde ülkemizin deprem fay hatları üzerinde olduğunun altını çizerek her türlü tedbirin önceden alınması gerekliliğini ülke yöneticilerince duyulması için adeta haykırıyorlar. Bununla da kalmayıp olası deprem bölgeleri için projeler hazırlayıp uygulanabilmesi için devlet kurumlarının kapılarını bir bir çalıyorlar. Bütün bu uğraşlar sonucu devlet kurumlarınca ve ülke yöneticilerince kulak ardı ediliyor.
Deprem felaketi göz göre göre yine kapımızı çaldı... Ülke iktidarı mensupları gerekli tedbirleri almayarak on binlerce insanın ölümüne sebebiyet verdiler. AKP iktidarı yıllardır halktan toplanan devasa deprem kaynaklarını deprem tedbirleri ve deprem hazırlıkları için kullanacaklarına siyasi ikballeri ve yandaşları için kullandılar.
Deprem olduğu gün ve ileri günlerde depremden yıkılmış illerimize yeterince arama-kurtarma personeli, enkaz kaldırma araçları ve zorunlu ihtiyaçlar gerektiği zamanda sevk edilemedi. Deprem enkazlarından birçok insanımız kendi çabalarıyla kurtuldu ya da yakınları tarafınca kurtarıldı. Birçok enkaz altında bağırarak yardım isteyen insanlarımızı soğuk hava şartları ve hızla geçen zamandan dolayı göz göre göre kaybettik.
Bu ve bunun benzeri felaketler sonrası benzeri acıların son bulmasını sağlamak yine biz ülke insanlarımızın birliğine bağlıdır. Yeter ki günlerce gözyaşlarımızı akıtıp acılarımızı içlerimize gömmeyelim.
Unutmayalım ki "deprem değil denetimsizlik ve tedbirsizlik" öldürür. Ülkemizin üzerinde bulunduğu deprem kuşağı gerçeğini gerçek anlamıyla anlayarak bu ülke insanları olarak her türlü tedbiri bilimin ve teknolojinin ışığında ortaya koymalıyız. Tüm bu tedbirlerinde ülke yöneticilerince sadece "siyasi bir vaat" olarak kullanılmasına müsaade etmemeli ve tüm tedbirlerin derhal uygulanmasını sağlamalıyız...