Tekrarlanan söylemler hapishanesi

Murat YAZAN

Dil, kendimizi ifade etmeye yaramasının yanı sıra içinde bulunduğumuz zaman dilimini de belirler. Anılardan söz ettiğinizde (her hangi dönemden söz ediyorsanız) o döneme gider, keyifli anılarda mutlu olur, tatsız anılarda geçmişte yaşadığınız sıkıntıyı şimdiki zamanda tekrar yaşarsınız. Kurduğunuz cümleler zaman makinesi gibidir. Gelecekten söz ediyorsanız hayallerinize, geçmişten söz ediyorsanız anılarınıza yolculuk edersiniz.

Doğu toplumlarının söylence alışkanlığı çok güçlüdür. Masal, hikâye, rivayet ve hatta dedikodu anlatma ve dinleme alışkanlığı uzun süreli hafızanızı uyarır, zihninizdeki raflara kaldırılmış tozlu dosyaları indirir. Eski kitaplar gibi güzel kokarlar ve cazibelidirler. Deneyimlenip yaşanmış anılar beraberinde güvenlik duygusu da yaratırlar. Bütün anılar güvenlidir, çünkü gününüze etki etmezler. Oralardaki en kuytu, en karanlık yerleri bilirsiniz. Köşe başlarından çıkacak canavarlar yoktur.

Bu söylemleri günlük yaşamda sıkça kullanırız. Yaşanan her yeni şeyle örtüşen bir anı ya da anekdot hafızada bir yerlerde bulunur, yaşanan yeni durum eskiden yaşanmış olanla üst üste konulur, normalleştirilir. Yeni yaşananla geçmişte yaşananın farklılıkları olmasının önemi yoktur, O farkı görmezden gelir ve bugüne uyumlayıp içimizi rahatlatırız. Yeni her zaman için bilinmezdir ve tehlikelerle doludur. Onu eskiden yaşanmış olanla bir tutmaya çalışmak daha kabul edilir ve güven duyulur hale getirir.

Eskiye dair söylemler, bireyi "o döneme kilitleme" gibi bir özelliği vardır. Siyaset de bunu bilinçli olarak kullanır. "Camileri ahır yaptılar" cümlesi, dinleyen dini hassasiyeti yüksek insanlarda öfkeyi tazeler, kişiyi o zamana götürür, o zamanı yaşamamış olsa da caminin ahır olmasını gözünde canlandırır ve içindeki “kindar” uyanıverir. Benzeri "6. Filoyu kıble edinip namaz kıldılar" cümlesi için de geçerlidir. Siyasiler geçmişe dair klişe cümlelerin etkisini bildikleri için sıklıkla kullanırlar.

Uzun süreli hafızayı etkileyen bazı "tuşlar" vardır. Hafızayı harekete geçiren en önemli faktörlerin başında "koku hafızası" gelir. Öyle kokular vardır ki, hisseder hissetmez anında çocukluğunuza gidersiniz. Vanilyalı bisküvi kokusu, çiklet kokusu, çocukluğunuzu geçirdiğiniz bahçedeki hanımeli, yasemin vs. kokuları, sizi anında geçmişe yolculuğa çıkarır. Neredeyse bütün gününüzü etkiler, Benzeri bir durum dil için de geçerlidir. Kurulan cümleler de çoğunlukla aynı etkiyi yapar.

İster keyifli ister keyifsiz anılara döndürsün, geçmişten söz edenlerden uzak durmakta yarar vardır, çünkü bu cümleler çapanızı geçmişe atar ve bir adım ilerlemenize izin vermez. Devamlı tekrarlanarak sizi geçmişin zaman dilimine hapseder. Oysa anlatılan olayların üzerine yüzlerce kez güneş doğmuştur ama tekrarlar yüzünden güneşi gözden kaçırırsınız. Yeni şeyler söylemeye ihtiyaç duyarsınız ama o tekrarlar yüzünden zihniniz hala aylar, yıllar öncesiyle meşguldür. Üretkenliğiniz sınırlanır. Zihinsel olarak kısırlaştırılırsınız. Bir süre sonra durmadan eskiden söz edenlere benzersiniz ve siz de geçmişi başkalarına anlatmaya başlarsınız.

Gençlik yıllarımda MTV müzik kanalında "free your mind" diye bir cümle sık sık tekrarlanırdı. "Aklını özgür bırak". Aklınızın özgürlüğü sahip olabileceğiniz en büyük özgürlüktür. Bunun yolu da sizi durmaksızın geçmişte yaşatan cümlelerden uzak durmakta saklıdır.

Her günün geçmişle bağı vardır ama sonuçta "yeni" bir gündür.

Geçmişi yok saymadan ancak ona kapılıp onun zaman dilimine hapsolmadan yaşamak, geleceğe dair hayaller kurmak, planlar yapmak bizleri "güvenli" sandığımız ama aslında güvenli olup olmadığı çok tartışmalı bir alandan çıkartıp yeni şeyler deneyimlemeye ve öğrenmeye sevk eder. Richard Bach’ın "Martı" kitabındaki Jonathan Livingstone gibi, kıyıdan ayrılıp uzaklara uçmadığımız sürece yeni şeyler öğrenmeyiz.

Yarın sabah doğacak güneşin değerini iyi bilelim. Hepimize çok şey vaat ediyor.