Nazlı Ilıcak ile Ahmet ve Mehmet Altanlar'ın serbest bırakılması süreci ve Ağlak adamın KHK ile ilgili çıkışlarının aynı zamana denk gelmesinin tesadüf olduğunu sanmıyorum. Bunun gerisinde Erdoğan'ın 13 Kasım ABD ziyaretini yapacak olması olabilir mi?
Mesela Fetöcü NASA çalışanı bir Türk'ün ve ABD'li rahibin serbest bırakılmasında olduğu gibi ABD; Ilıcak ve Altanlar'ın da aynı şekilde serbest bırakılmasını istemiş olabilir mi?
Nihayetinde ABD tarafından hala terör örgütü başı olarak görülmeyen Gülen'in FETÖ'nün tüm kumpaslarının basın ayağının "kahramanları" onlar.
Bülent Arınç vicdani muhasebe yaparak, kendince bir strateji dahilinde çektiği vicdan azabını hafifletmek istiyor olabileceği gibi "Cemaat/FETÖ" açısından ABD sıkıştırma ile yeni bir açılım için zemin hazırlama görevini ifa ediyor da olabilir.
AKP ve Erdoğan için, Arınç'ın KHK mağdurları ile ilgili olarak kullandığı "facia" sözü ağır bir itham olmasına rağmen Arınç halâ Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu'ndaki görevinden istifa etmiyor, Erdoğan da istifasını istemiyor. Yani; Arınç Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bilgisi dahilinde beraber kurguladıkları bir süreci yönetiyor olabilir.
Belki de yaptığı iç muhasebede aklına ilk gelen "Her ne kadar siyasi gücümüz kullanılarak, yaşanan Ergenekon-Balyoz kumpasları ve 15 Temmuz ihanet sürecindeki sorumluluğumuzun ve dahlimizin sorgulanmasına mani olsak da; Allah da biliyor, kul da biliyor ki 'kandırıldık' desek bile hükümet edenler olarak suçluyuz" hissiyatı içinde bir şeyler söylemeye çalışıyor olabilir.
ABD ne yapmak istiyor?
Şu anda ABD ne yapıyor biliyor musunuz; aynen en başta ne yaptıysa gene aynısını yapıyor.
Yani; ABD, AKP ile "cemaat"i önce birleştirip (AKP'nin kurulması) sonra ayrıştırarak hatta vuruşturarak neden olduğu yönetim zafiyetini fırsata dönüştürüp, Türkiye şartlarının istediği kıvama getirilmesini sağlayarak, BOP Projesi dahilinde Suriye bataklığına dahil edilmiştik.
Şimdi yine aynı ABD, Suriye bataklığında ödediğimiz bedel, harcadığımız milli gelirin yarattığı yeni Türkiye şartlarında "Cemaat/FETÖ"yü AKP'yi bir araya getirerek; 13 Kasım itibariyle başka bir sürece girileceği anlaşılıyor.
Şahsen Arınç inisiyatifini çok önemsiyorum. Arınç'ın her daim ilk söylediği çok önemli olmuş sonra da amaç hasıl olmuştur. İlk söylediğine binaen ikinci, üçüncü vesaire söylediklerinin hiç önemli olmamıştır. Onun içindir ki "Arınç çark etti" tespitini yapıp üzerinden gündem oluşturmanın tek faydası olur; o da ilk söylediğinin kuvvetlenmesidir.
Bu gaftan öte bir şey değildir
"Cumhurbaşkanı ABD'ye gidip gitmeme konusunda ne karar verirse versin arkasındayız" ifadesi bir fikir hareketi liderine hiç de yakışmayan acizlik göstergesidir.
Fikir hareketlerine liderlik yapan insanlar bu gibi durumlarda fikirlerini ilk açıklayanlar olup, siyasetçiler de bu fikir hareketi liderlerinin açıklamalarından faydalanarak, politika belirlerler.
AKP keyfiyeti ve parti devleti
Artık T.C Devleti'ni kendi tapulu malları gibi görüp, üzerlerinde her türlü tasarruf hakkına sahip oldukları gibi bir aşamaya geldiklerine inanan ve buna dair tam güvenceye sahip oldukları an Erdoğan ve AKP cenahı adeta "İstediğimizi severiz, istediğimizi salarız; mal da bizim, mülk de bizim" psikolojisi içerisinde hareket etmeye başladılar.
Dolayısıyla, milletin; FETÖ'nün kozmik odasının daimi kadrosunu oluşturan Ilıcak ve Altanlar'ın nasıl olur da serbest bırakıldıklarını sorgulayabileceği umurlarında bile değil.
Ergenekon, Balyoz kumpasları ve 15 Temmuz ihanet sürecinde Türk Devleti ve milletinin yaşamış olduklarını göz önüne getirdiğimizde; bu beraat ve tahliyeler faciadan öte bir şey olmayıp, neredeyse ödüllendirme diyeceğiz.
Buradan da şu sonuç çıkar ki; böyle giderse en azından şundan emin olabiliriz; müebbet alan hiç bir tutuklu kalmayacak, diğer tutuklular da aşamalı olarak serbest bırakılacaklar. Sadece "Cemaatin" ibadet kısmında olanlar hak etmedikleri cezayı çekmiş olmakla kalacaklar, o kadar.