Tevbe Suresi 34. Ayet Yahudi ve Hıristiyanlara mı, yoksa Müslümanlara mı hitap ediyor?
Yaptığım araştırmalarda Kur’an meali sahiplerinin büyük çoğunluğu adı geçen Tevbe suresi 34. ayete şu şekilde meal vermişlerdir. Ey iman edenler! Şüphe yok ki hahamlardan ve rahiplerden pek çoğu, insanların mallarını haksız yere yemekte ve Allah’ın yoluna mani olmaktadırlar. Altını ve gümüşü biriktirip de onları Allah yolunda harcamayanları can yakıcı bir azap ile müjdele!
Ulaşabildiğim 36 Kur’an meali sahibinden 32’si ayetin ilk cümlesindeki hitaba muhatap olarak hahamları ve rahipleri gösterirken, Edip Yüksel, Mustafa Çavdar, Süleymaniye Vakfı Meali, Şaban Piriş Meali: Haham ve Rahip yerine, Din Bilginleri ve Din Adamlarının çoğunu muhatap olarak göstermişlerdir.
Ben de günümüz İslam Dünyasına baktığımda ikinci az grubun görüşüne katılıyorum. İslam dini bütün insanların kıyamete kadar uyacağı bir anayasa (Kur’an-ı Kerim) sunmuştur. Kur’an-ın ilk indiği yıllarda örnek olarak hahamlar ve rahiplerin yaptıkları yanlışlıklar anlatılmakla beraber esas hitap Müslüman bilginlere ve din adamlarınadır. Öyle olmasaydı hitap, Ey iman edenler! Diye başlamaz; doğrudan Şüphe yok ki hahamlardan ve rahiplerden diye başlardı. İman edenler ve güvenenler hitabı doğrudan Müslümanlara yapılan bir hitaptır. Yahudi ve Hıristiyanlar, Allah’a ve Ahiret Gününe inanmalarına rağmen, diğer peygamberlere, kitaplara inanmadıkları için eksik iman taşırlar.
İslam’dan yaklaşık 2000 yıl önce gelen Musevilerin din adamları Hahamlarla, 600 yıl önce gelen Hıristiyan din adamları Rahiplerin, mal ve para karşılığı günah bağışlayıp cennetin anahtarlarını sattıklarını bilmeyenimiz yok. Topladıkları para ve değerli madenleri de insanların ihtiyaçları var mı, yok mu? Demeden biriktirip kendi hazinelerine aktardıklarını da inkar eden yok. Hatta: Ahlak dışı davranışlarını hep Dini Güçlerini kullanarak yapmışlardır. Bu dini olmayan insanlık dışı davranışları neticesinde, düşünen bir kısım insanlarda; dine ve din adamlarına karşı soğukluk, nefret ve dinden uzaklaşma olmuştur.
Şimdi ayette geçen ahbar ve ruhban kelimelerinin günümüzde ne anlama geldiğine bakalım. Çoğunlukça ayette geçen ahbar kelimesi Haham; ruhban kelimesi ise Rahip yerine kullanılmıştır.
Ahbar: Sözlükte haberin çoğulu haberler manasındadır. İhbar, haber ileten demektir. Habr, alim; hibr, haham. Çoğulu ahbar anlamlarındadır. Alimler veya Yahudi alimleri de diyebiliriz.
Mihbera: mürekkep, mürekkep şişesi, divit de bu kökten gelir. Bu yönüyle dini konularda kitap yazan kişiye ahbar veya Din Alimi denmiştir.
Ruhban: Sözlükte korkmak, kaçmak (rahabe) manasındadır. Korkutup yıldırmak anlamları da vardır. Hıristiyanlığın ilk yayılma zamanları inananların, kimilerine göre Allah korkusundan; kimilerine göre inanmayanların baskısından mağaralara, dağlara çekilmesi kendilerini dünya nimetlerinden uzaklaşıp ibadete vermeleri, yorucu hayat tarzını seçerek Allah’a yaklaştıklarını kabul eden bir sınıf oluşmuştur. Ruhban sınıfının yaşayış ve uygulamalarına da Ruhbaniyet denmiştir.
Bu sınıf yeryüzünde kendini Allah’ın vekili, gölgesi kabul ile; Allah’ın yerine kendisinin konuşma hakkı olduğunu iddia etmişlerdir. Görünmez güçleri olduğunu, insanların bu güçle ruh dünyalarına girerek; Allah adına yönetme yön vermeye kendilerini yetkili göstermişlerdir. Ruhban sınıfın eline geçen insanlar, artık Allah adına bunların kulu, kölesi olurlar ki, artık her şeyi ile ruhbanın kontrolü altına girer. Ruhbanlık yapanlara Hıristiyan dünyasında Rahip de denir. İşte Rahipliği Allah Kur’an-ı Kerim de şöyle tanımlamaktadır.’’ Sonra onların (önceki peygamberlerin) izinden peygamberlerimizi peş peşe gönderdik. Arkalarından Meryem oğlu İsa’yı da gönderdik, Ona İncili verdik, Ona uyanların kalplerine şefkat ve merhamet yerleştirdik. Kendilerinin icat ettiği Ruhbanlığa gelince, biz onlara bunu emretmemiştik; sırf Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için yapmışlardı, ama buna hakkıyla riayet etmediler. Biz de içlerinden iman edenlere mükafatlarını verdik, ama çokları yoldan çıkmışlardı.’’ (Hadid 27. Ayet)
Yine, Maide suresi 62. Ayet: Onların çoğunu, birbiriyle yarışırcasına günaha, düşmanlığa ve haram yemeye koşuşturduklarını görürsün. Yaptıkları ne kötü bir şeydir! Maide 63.Ayet: Rabbanilerin ve bilginlerin, onları kötü söz söylemekten ve haram yemekten men etmesi gerekmez miydi? İşledikleri ne kötü şeydir!
Şimdi günümüz İslam dünyasına ve Türkiye’deki Dini cemaat, tarikat, Dini vakıflar, televizyonlarda boy gösteren Din adamlarına, hatta Diyanet İşleri Başkanlığının işleyiş, uygulama, mensuplarına yaklaşım ve yaptırımlarına, mal edinme, holdingleşme isteklerine bakınca; Haham ve Ruhban sınıflarının geçmişte yaptıklarının fazlasını yaptıklarını görüyoruz.
Yukarıda adı geçen ayetlerin ışığında Allah, yanlışta olan hahamları ve rahipleri örnek göstererek, yolsuzluklarını, halkın parasını avantadan yediğini, başkasının sırtından zenginleşmenin yanlış olduğunu anlatıyor. Din alimleri ve din adamlarını da bunlara ses çıkarmadığı gibi, bu işlerin içinde yer alarak; haram yiyiciliğe ve mal birikimine ortak olduklarını vurgulamaktadır.
Tevbe suresi 34. Ayette: Ey iman edenler! Hitabıyla Müslümanlara, Yahudi ve Hıristiyan Din adamlarının çoğunun insanların mallarını haksız yere yediklerini, Allah yolundan alıkoyduklarını belirtirken; Peygamberimize de Altın ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda yardım etmeyenlerin acı bir azap beklediğini ihtar etmektedir.
Bu konuda sözü Memduh Sarı’ya bırakıyorum.
‘Ayette geçen insanların mallarını haksızca yerler, altını gümüşü biriktirirler. Evet, her kim yiyicilik ve yığıcılık yapıyorsa; kendi toplumunun ahbarı ve ruhbanı olur. Bunlar cübbeli ve sarıklı din adamı kıyafetinde olabileceği gibi kravatlı, takım elbiseli de olabilir. Hatta illa din adamı da olması gerekmez. O gün bunu daha çok din adamları yaptığı için onlar örnek veriliyor. Bu gün kim yapıyorsa bunların hepsi, Kur’an’ın halkın parasını yerler, altın ve gümüşü biriktirirler dediği toplumun yiyici ve yığıcı üst sınıflarıdır.
Günümüz için söyleyecek olursak, burada, İslam’a hizmet iddiasında olan tüm Rabbaniyyun’a esaslı bir uyarı vardır. Yani Rab davası güdenler, Allah yolunda hizmet iddiasında olanlar, Kitabı korumak, kollamak şahitliğini yapmak, vahyi hayatın merkezine taşımak, ehli Kur’an ve İslam ve sünnete hizmet etme, himmet ve Rab davası güdenlere denmek isteniyor ki, Ey! Allah, Rabb, diyerek yola çıkanlar sonunda dönüp dolaşıp Allah ile aldatanlardan olmayın. Ey! Kur’an diyerek yola çıkanlar, sonunda dönüp dolaşıp Kur’an tüccarı haline gelmeyin. Ey peygamber! Diyerek yola çıkanlar, sonunda dönüp dolaşıp peygamberin kürsüsünden servet yığanlardan olmayın.’ (Sultanhanı Gazetesi 5 Kasım 2018 tarihli nüshası. Ruhbanlık ne demektir?)
Doğrusu her toplumda ilim adamlarının, din otoritelerinin, aklı başında insanların görevi, kötülüklere mani olmak, insanları iyiliğe yönlendirmek ve insanlığı kurtarmaktır. (Enfal 24-25. Ayet)