Türkiye’nin yerli ve milli otomobili olma iddiası ile projelendirilen TOGG seri üretime başlıyor. Hayırlı olsun.
Ege Cansen "Bu yatırımın gayri iktisadi olduğunu" söylüyor. "Bu otomobil, markası dışında, yerli ve milli olmayacaktır. Üstelik külfeti, nimetini aşacaktır. Bu külfet hayat pahalılığı olarak halkın sırtına binecektir” diyor.
Ege Cansen iyi bir iktisatçıdır ve üst düzey yönetici olarak uzun yıllar süren sanayi tecrübesiyle de gerçek bir uzmandır.
"Yaklaşık dört yıl önce Başkan Erdoğan 'yerli ve milli' otomobil üretme kararı almıştı. Ben de bunu 'akla ziyan bir proje'diye nitelendirmiştim. Çünkü Gümrük Birliği içinde kalındıkça, bu yatırımın öngörülebilir hiçbir vadede kâra geçmesi mümkün değildir. Bugün de aynı kanıdayım” diyor.
****
Otomotiv konusundaki ilgisi ve bilgisi bilinen Fatih Altaylı, Habertürk’teki yazısında, asıl sorulması gereken soruları gündeme getirdi:
“TOGG tartışmasız bir Türk otomobilidir.
Mesele üretici firmanın yeni model üretme kapasitesi ve hızı ne olacak? Türkiye’de ve dünyada ne kadar pazar payı elde edecek? Yatırımını ne kadar sürece geri döndürecek, döndürebilecek mi?
Yoksa biraz özel sektör, bolca da kamu kaynağı bir süre sonra yabancıların eline geçmesi muhtemel bir proje için heba mı ediliyor?
Sorulması gereken soru parça oranı değil, bu markanın ne kadar süre ayakta kalabileceğidir.
Üretilen her bir otomobil için ettiği zararın ne zaman artıya geçeceğidir?
O dev fabrikanın üretiminin satılıp satılamayacağıdır.”
* * *
YA BÜYÜYECEK YA SATILACAK
TOGG tartışmaları siyasi saiklerle yapılmakta. Ama ben, geçmişte en seçkin KİT’lerden olan Petkim’deki tecrübelerimin ışığında, ekonomik bir değerlendirme yapacağım.
Ege Cansen’in “Türkiye’nin Otomobili Girişim Grubu (TOGG) bir KİT'tir ve KİT kalacaktır. Söylenildiği gibi ortada dört babayiğit özel girişimci yoktur. Erdoğan'ın baskısıyla bu projeye para kaptırmış dört firma vardır” tespiti haksız değildir.
Ama bu ister özel sektör yatırımı olsun isterse devletin bir yatırımı olsun, önemli olan ürünün yoğun rekabetin olduğu piyasada tutunabilmesidir.
İlk yılda üretilecek 16 bin adet TOGG elektrikli otomobilin sadece devlet kurumları ve belediyelere satılsa/ kiralansa, bir miktarda vatandaşlarımız alması halinde satış sorunu olmayacağı söyleniyor. Ancak yine de yaygın bir pazarlama, şarj istasyonları ve servis ağlarına ihtiyaç var. İç piyasa daraldığında dışarıda alternatif piyasalar da oluşturulmalıdır.
Bu ölçekte bir üretimin dev ölçeklerde üretim yapan rakip firmaların maliyetinden daha yüksek fiyatlara mal olacağı kesindir.
Bütün dünyaya satabilecek bir üretim kapasitesine, pazarlama ve servis ağına kavuşuncaya kadar şirketin zarar etmesi büyük ihtimaldir. Böyle bir zararı "yatırımcı babayiğit firmaların" kaldırması mümkün olmayacaktır. Resmiyette bir özel şirket söz konusu olduğuna göre şirketin zararını devlet de üstlenemez.
Bir süre sonra -diğer yüzlerce özel şirketimiz gibi- yabancılara kelepir fiyatına satılması gündeme geldiğinde de "ülkeyi beyaz filden kurtardık" diyeceklerdir. (Beyaz fil benzetmesi masrafı çok getirisi az olduğunu anlatmak için kullanılır.)
* * *
PETKİM ÖRNEĞİ
Petkim Yarımca Kompleksinde 27 sene hizmet verdim. Üretimde Başmühendis, Satış ve İK’da Müdür olarak çalıştım.
Burada PVC, Polietilen gibi (bunların Aliağa Kompleksinde daha büyük kapasitelileri kuruldu) plastik fabrikalarının yanında, Türkiye’de tek olan fabrikalar vardı. DDB (deterjan hammaddesi), Kaprolaktam, Klor, Polistiren fabrikaları ve ayrıca lastik fabrikalarının temel hammaddeleri olan Sentetik Kauçuklar (SBR ve CBR) ile Karbon Siyahı fabrikaları Türkiye’nin ihtiyacını karşılıyordu.
Turgut Özal döneminde Türkiye’de ithalatın serbestleşmesi ve sonrasında Gümrük Birliği Petkim’i sarstı. Çünkü bu ürünler için, her biri dünya devi olan şirketlerle, devlet koruması olmadan, rekabet etmek zorunda kaldı.
* * *
Petkim Yarımca Kompleksi üretim kalitesi yönüyle rekabet edebiliyordu. Fakat maliyetleri rakiplerinden daha yüksekti. Çünkü kapasiteler dünya ölçeğine göre çok küçüktü. Bir milyon ton üreten bir fabrika ile 20-80 bin ton üreten fabrikaların rekabet etmesi mümkün değildi.
Petkim’in kurulmaya başladığı yıllarda (1975) o günün Türkiye’sinin ihtiyacının iki katı olarak hesaplanan kapasiteler bir süre sonra yetmez oldu. Fakat ne devlet ve ne de özel sektör Türkiye’nin artan ihtiyacını da karşılayacak ve aynı zamanda dünyada pazar payı edinebilecek Petrokimya tesislerine yatırım yapmamıştı.
* * *
Son yıllarda ayakta 4 fabrika kalmıştı. Bunlardan Polistiren fabrikası yoğurt kabı, kaset vb malzemelerin hammaddeleri olan antişok ve kristal türlerini üretiyor fakat rekabetçi olamayan fiyatlarımız yüzünden kapasitenin yarısını bile satamıyorduk.
Bu fabrikada izolasyon malzemesi olarak kullanılan PS- köpük üretme kararı alındı. Yapılan ilk deneme üretimlerini piyasada belli fabrikalarda teste başladık. O zamana kadar bir tonunu 1200 dolara satan dünyaca ünlü rakip firma fiyatını 900 dolara çekiverdi. Oysa bizim maliyetimizin 1100 doların altına çekilmesi mümkün değildi. Bu çalışma sona erdirildi ve bir süre sonra fabrika kapatıldı.
* * *
Petkim Yarımca Kompleksindeki fabrikalar kâr edemiyordu. Fakat Türkiye ekonomisine sağladığı yarar, ettiği zarardan kat kat büyüktü. Buna rağmen bir zamanlar 18 fabrikanın üretim yaptığı kompleks tamamen kapandı.
Kamunun elindeki diğer işletmeler SEKA, Tekel Fabrikaları, Sümerbank, Telekom, Limanlar, Madenler, Elektrik Santralleri vd tesisler aynı durumdaydı. Hepsi de satıldı veya kapatıldı.
* * *
TOGG da başlangıçta zarar etse bile toplumsal faydası daha büyük olacaktır. Yaşaması ve yaşatılmasını dilerim.
Ancak böyle bir rekabetçi sektörde bu küçük ölçekle rekabet edemeyeceğine göre büyümek için yabancı ortak veya sahibe ihtiyaç duyacak demektir.
İktidarlar TOGG zarar etse de ülkemize sağlayacağı toplumsal faydayı düşünerek ayakta tutabilecek bir siyasi irade gösterir mi?
AKP bile bu anlayışta değildir. Olsaydı, bugüne kadar yok pahasına elden çıkardığı KİT’leri ve ülkemizin varlıklarını satmazdı.