Türk toplumunu derinden etkileyen çok önemli sorun manevi değerlerde yaşanan erozyon ve güven bunalımıdır. Bu sorun, toplumdaki ahlak çöküntüsün de sebebidir. Her alanda gerileme yaşıyoruz ama ekonomik kriz onun sonucunda sosyal hayatımızda ciddi ahlaki gerileme yozlaşma yaşanıyor. Kabalık, nobranlık neredeyse sıradan hale geldi nezaketi letafeti saygıyı sevgiyi hoşgörüyü kaybettik. Ekonomik sebepler yanında, hızlı plansız şehirleşme, onun sonucunda kent kültürüne adapte olamamış nüfus, güven bunalımı gelir dağılımı adaletsizliği nedeni ile güvensiz toplum haline geldi. Şehre gelen toprağından mahallesinden semtinden ayrılan kişiler dayanışma sosyalleşme ihtiyacı duyuyorlar. Bu ise köy şehir dayanışma dernekleri, alevi vatandaşlarımız cem evleri, sünni yurttaşlarımızı ise cemaatlere ihtiyaç duymaya sevk ediyor.
Bu gruplaşma, gettolaşma ise bireyin ön plana çıktığı profesyonel meslek örgütlerinin örgütlü sivil topluma dönüşmesini geciktirmektedir. Cemaatten parti veya mezhep gibi toplumsal gruba aidiyetlerinin güçlü olmasına sebep oluyor. Şehirleşme, planlı zamana yayılmış, sindire sindire, ölçülü ve yavaş yapılmadığı için kente göçen yalnızlık duygusu bir sosyal dayanışma, yardımlaşma ihtiyacı olanlar cemaatlere, yardımlaşma derneklerine gitme ihtiyacı duyuyor...
Siyasi atmosferin kutuplaştıran dili toplumu ciddi şekilde yaşam biçimi ile farklılaşan insanları etkilemekte, sokağı, hatta kahveyi ve aile içine kadar etkilemektedir.
Kutuplaşma ayrışmayı derinleştirmekte sosyal dayanışma milli bütünlüğe zarar vermektedir. Dayanışmanın azaldığı yardımlaşma duygusunun yitirilmesi bireyin yalnızlaşması manevi değerlerin kaybı profesyonel mesleki etik kurallarının yetersiz olması nedeni ile köşe dönmeci maddiyatçı kısa sürede hızlı zengin olma isteği toplumsal baskının yetersizliği nedeni ile esnaf ahlakında da bozulmayı hızlandırdı. Mahalle kültürünün kaybolması, kozmopolit şehir hayatı dayanışma kaybı yanında güvenlik sorununu beraberinde getirdi yalızlaşan komşuluk ilişkilerinin zayıflaması yabancılaşmayı daha da derinleştirmiştir.
Endüstri devrimi, insanları köylerden çıkartıp kentlere getirirken binlerce yıldır benimsemiş oldukları iş bölümü ve dayanışma usullerini değiştirmeye zorladı. Bu sosyal, ekonomik, siyasi dönüşüm sırasında eski normların, paylaşılan ortak değerlerin adeta buharlaştığı, yenilerinin de henüz tam teşekkül etmediği bir dönem yaşandı. İşte bu döneme damgasını vuran kuralsızlık hâline Durkheim “anomi” ismini veriyor.
Batının yaşayıp ardında bıraktığı dönüşüm, bizde bir türlü sonlanmıyor çünkü şehirlileşme ve sanayileşmenin gerektirdiği organik iş bölümünü, kurumsallaşmayı bir türlü içselleştiremiyoruz. Sürekli, sonu gelmez bir “anomi” yaşıyoruz. Ortak değerlerimiz hükmünü, geleneksel inancımız etkisini yitiriyor. Sosyal ilişkileri düzenleyen adabı muaşeret kuralları bile ortadan kalkıyor.
Çoğumuzun muzdarip ve müşteki olduğu kural tanımazlık, değer kaybı, ahlâki çöküş de aslında yaşadığımız “anomi’nin” değişik veçheleri.
Anomi gelir düzeyi yükseldikçe,eğitim düzeyinin artması ve şehir yaşamına uygun birlikte yaşam kurallarının içselleşmesi ile zamanla yokolabilir.Eğitimin kalitesinin yükseltilmesi,adaletlin sağlanması ve rehah düzeyinin yükselmesi de buradan çıkmamıza katkıda bulunur. En önemlisi hukukun üstünlüğü adalete güven bağımsız mahkemelerin tam bağımsız olması ve hukuk standardının yükseltilip işleyişinin hızlandırılmasıdır. Hukukun üstünlüğünün sağlamlaştırılması gerekir. Bir ülkede kural hâkimiyeti güçlendikçe, mahkemeler etkin çalışmaya başladıkça, kurnazlık yapanın yanına kar kalmadıkça, insanların birbirine duyduğu güven de artacaktır. Gelir dağılımımızı iyileştiren adımlar attıkça, toplumuzdaki güven inşası süreci de hızlanacaktır.