Osmanlı padişahı Abdulhamid efendinin ilk Osmanlı toprağını satan kişi olduğu söylenir. Bundan esinlenerek günümüzde de yabancılara toprak, mülk, fabrika,orman, maden v.s satışları yapılmakta, gayrimenkul alanlara ve belli bir para transferi yapanlara T.C Vatandaşlığı verilmektedir. Abdulhamid döneminden önce Osmanlı topraklarına 1882'den itibaren göçler gerçekleşmiştir. Ortadoğu’daki Siyonist yerleşimlerde bu donemde başladı. 1890'larda ise hız kazandı ve Ortadoğu’ya Siyonizm yerleşmeye başladı. Günümüz İsrail devleti böyle vücut buldu. Ve günümüzde Ortadoğu’da önde gelen, belirleyici bir devlet oldu.
Osmanlı döneminde gerçekleşen göçlerle birlikte günümüz İsrail topraklarında koloniler kurulmaya başlandı. 1900'lara gelindiğinde (Abdulhamid döneminde) ise kolonileşme hızlandı, imparatorluğun bütünlüğünü tehdit etmeye başladı. Bir de buna iç krizler eklendi. Günümüzde olduğu gibi hazinede para yoktu. İmparatorluk mali disiplinini tamamen kaybetmişti. Başta Rotschild olmak üzere özel şirketler imparatorluğun ekonomik kaynaklarına el koymuştu. Düyun’u Umumiye bu süreçte kuruldu ve Osmanlı’nın çöküşünü hazırladı. Osmanlı’nın Düyun’u Umumiye’ye olan borcunu Genç Türkiye Cumhuriyeti ödedi.
Dış baskılara dayanamayan Osmanlı yönetimi 1869 yılında padişah Abdulaziz döneminde yabancıların Hicaz bölgesi haricinde mülk edinebileceği fermanını çıkardı.Bu durum üzerine yabancılar Filistin’den toprak almaya başladılar.Böylece bölgeye Yahudi göçleri başladı.Dış güçlerinde baskısı ile Osmanlı devleti Yahudilerin Osmanlı topraklarına yerleşebileceği kararını aldı.Böylece İsrail devletinin temeli atılmış oldu. 19. Yüzyılda bölgeye yerleşen Yahudi nüfus 50 bine ulaştı. Padişah Yahudi göçünü görmemezlikten geldi. Konuyu merak edenler Osmanlı’nın çöküşü ile ilgili değerli bilgiler içeren araştırma kitaplarına baş
"Filistin’e yapılan Yahudi göçünün günümüzle alakası nedir?" diye bir soru aklınıza gelecek. Esas odaklanmamız gereken konu budur. Herkesin bildiği gibi özelleştirilen devlet kuruluşlarının haddi hesabı yok. Özelleştirme ile gelen paraların da aynı şekilde hesabı verilemiyor. Ve Türkiye her şeyini sattı. Tarım arazilerini, ormanlarını, dağını, ovasını, denizlerini ve şimdi de ev alana veya para ödeyene vatandaşlık hakkı veriyor. Çok kısa özetlediğim Filistin olayının bir benzeri günümüzde Türkiye’de gerçekleşiyor. Suriyeli sığınmacılar Hatay’da, Antep’te, Mersin’de, İstanbul’da nüfusça çoğunluğa geçmişler ve burası bizim siz Türkler gidin diyorlar. Yol geçen hanına dönen Türkiye’de: Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 10’unundan fazlasını sığınmacılar ve TC vatandaşlığı alanların olduğu ifade ediliyor.
Para vererek ve gayrimenkul alarak Türk vatandaşlığını, Türkiye Cumhuriyeti kimliğinin verilmesi ne kadar yasal? Vatan satılamaz diyerek hamasi nutuklarla kendimizi avutuyoruz. Bunun sonu nereye varacak? Bu durum dış güşlerin bir oyunudur. Türk milliyetçileri bu durumu nasıl hazmediyor. Ülkeyi bölmeyi başaranlar şimdi ise istilaya hazırlanıyorlar. Tarım yapacak arazisi kalmayan, plansız programsız gelişen kozmopolit yerleşimler nedeniyle asayişi ekonomisi, hukuku bozulan, itiraz edenlerin tutuklanarak ceza evine gönderildiği Türkiye’de durum gerçekten vahim. Doğuda PKK terörü ve toprak talepleri, Suriyeliler'in toprak talepler yanında para ile satın aldıkları vatandaşlık ile perçinleyenlerin mal, mülk sahibi olmaları açıkça Türkiye’nin paylaşımıdır. Sevr bir başka şekilde hortlamıştır. Sahil illerimizde Türk nüfus yerini para karşılığı vatandaşlık hakkı kazananlar almıştır.