Stratejistler bugünkü Türk-Yunan ilişkilerinin çıkmaza doğru gitmesi karşısında yeni görüşler ortaya koymaktalar. Sayın Erdoğan sonrası bu ilişkilerin nasıl seyir takip edebileceği konusunda kafa yoruyorlar. Burada dikkati çeken bugünü değil de neden Erdoğan sonrası için kurgu geliştiriyorlar?
Sn. Erdoğan’ın mevcut durumda çözüm olamayacağına mı vurgu yapıyorlar?
Neden Lozan anlaşması hükümlerinin yerine getirilmesi konusunda her hangi bir öneri getirmiyorlar?
Halbuki her iki tarafın karşılıklı oturarak Lozan anlaşması hükümlerinin uygulanması veya uygulanabilirliği konusunda kafa yormuyorlar da Sn. Erdoğan sonrası bazı değişikliklerin olabileceği imasını gündeme getiriyorlar. Sn. Erdoğan sonrasında Lozan anlaşması Türk-Yunan ilişkilerinin anahtarı olarak devam edecektir. Türkiye bundan daha fazlasına izin vermez/veremez. Bir de bu arada 1930’larda rahmetli İsmet İnönü ile Eleftherios arasında gerçekleşen görüşmelere atıfta bulunuyorlar!
Her şeyden önce Türkiye-Yunanistan arasında yapılmış olan anlaşmalar ve protokoller masaya yatırılır, yeniden birlikte gözden geçirilir ve her iki ülke de önceki anlaşma hükümlerini uygulayacaklarını beyan ettiklerinde Ege’de barış rüzgarları yeniden esmeye başlar. Yoksa efelikle, emrivakilerle Ege sorunu çözülemez. Tek tarafın lehine olan oldu bittiler kabul edilemez. Bu arada hemen şunu vurgulamak gerekiyor Türk-Yunan halklarının arasında geçmişte yaşanan olayların tamamında siyasetçiler başrolde idi, bugün de aynı şekilde Türk-Yunan halklarının birbirine karşı olan husumet ve kırgınlıkları da bundan kaynaklanmaktadır. Adalar, kıta sahanlığı, Kıbrıs, Fır hattı, Batı Trakya sorunları çözülmedikçe ilişkilerde ne şimdi ne de Sn. Erdoğan’dan sonra çözüme kavuşacaktır. Stratejistler sorunların sadece Sn. Erdoğan’dan kaynaklandığı düşüncesinde tamamen haksızlar. Muhakkak ki hatalar vardır ve bu hataların barış için tez elden düzeltilmesinin olanaksız olduğunun da bilincindeler. Türkiye’nin bugün yaşadığı iç ve dış zaaflarından yararlanarak zeytin yağ gibi üste çıkarak selden odun kapmaya çalışıyorlar. Türkiye sadece konuşuyor, kaybettiklerini kazanmak için her hangi bir girişimde bulunamıyor. Evet bulanamıyor. Sadece bağırıp çağırıyor, yapamayacağı şeyleri söylüyor. Müslüman ülkeler başta olmak üzere hiçbir ülke artık Türkiye’yi desteklemiyor.
Sadece Yunanistan değil Türkiye de peş peşe hatalar yaparak, Yunanistan’a cesaret vermektedir. Şöyle ki Atatürk’e meydan okumak, "Adalar Lozan’da Atatürk tarafından Yunanistan’a verildi" demek. "Musul’u Atatürk verdi" demek gibi tutarsız söylemlerle gerek Yunanistan ve gerekse Fransa’ya koz vermiş olmaktadır. Sn. Erdoğan Atatürk’ün ilkelerini savunmak yerine, yerden yere çarpma yoluna gitmekte, yok saymaktadır. Bütün bunlar son 15 yıl içinde gelişen olaylar. Atatürk’ün mirasına meydan okuma, reddetme, iç politikaya alet etme, çözülemeyen Kıbrıs sorunu üzerine günümüz sorunlarını da eklemiştir. Yunanistan da "fırsat bu fırsat" diyerek adalarla yetinmemiş, Sn. Erdoğan döneminde de 20’ye yakın adacığı işgal etmiş, askeri üs kurmuş ve silahlarını Türkiye’ye yöneltmiştir. Bu durumda saldırgan olmasına karşın hiçbir ülkede kınamamış, aksine Yunanistan’ı destekler bir tutum almıştır. Bu açıkça Türk diplomasisinin zaafiyetidir. Dışişleri Bakanlığı kadromuz bugünkü haliyle malum. Gel de Monşerler'i arama!
Milli Görüşçü İslamcılar ile aşırı sağcı milliyetçilerin sırt sırta verdiği siyasal birlik maalesef Atatürk’ün milliyetçiliğine, fikirlerine, dünya görüşüne ve ideolojisine taban tabana zıt uygulamalar içinde bulunuyor. "Kendileri dışında dindar ve milliyetçi yok fikri"ni aşılamak isteseler de artık halkın desteği eskisi kadar güçlü değil ve her geçen gün zayıflıyor. Sn Erdoğan desteği kazanabilmek için aşırı milliyetçileri ve aşırı İslamcıları yeniden geri kazanmak için savaş da dahil, Cumhuriyetin (Türk İslam Cumhuriyeti veya Anadolu İslam Cumhuriyeti) adını değiştirme gibi seçenekler için karar alabilir. Bunları biz söylemiyoruz. Sn. Erdoğan’ı destekleyen cemaatler söylüyor. Ellerinde hilafet bayrakları ile yürüyüşler yapıyorlar, boy gösteriyorlar, tehdit ediyorlar. Haklarında herhangi bir işlem yapılmıyor. Türkiye bu değil ve bu olmamalı. Hedefimiz ‘’yurtta sulh, cihanda sulh olmalı’’ ki Ortaçağ özellikli devletten tekrar çağdaş devlete dönelim.
GÜNÜN SÖZÜ:
- ‘’Barış her şeyi hazmeden mutluluktur’’ Victor Hugo
- ‘’Nankörlük, kusurların en büyüğüdür ve eğer insanlar unutkan olmasalardı, hiçbir nankör olmazdı’’ Goethe