Türkçe’yi doğru kıllanıyor muyuz? Söze başlamadan şu tespiti yapalım. Bilindiği üzere dil iletişim araçlarından biridir. İnsanların anlaşmasını, konuşmasını, haberleşmesini… sağlar. Dili sadece bu amaçlar için kullananlara benim diyeceğim yok, olamaz da…
Madem ki, dil bir iletişim aracıdır ve madem ki ben ağzımdan çıkan sözlerle ne demek istediğimi karşımdaki kişilere anlatabiliyorum, o halde sorun yok, demektir. Söz konusu edilecek bir sıkıntı da olmaması gerek. Ancak… İşte benim üzerinde duracağım nokta…
Arkadaş politikacı… Arkadaş profesör, hukukçu ve hatta hatta yazar… Ama dil yanlışları yapıyor. Bunun hoş görülecek yanı yok. Ya eline kalemi, ya da mikrofonu almayacaksın. Ya da kendi ana dilini konuşurken ortaokul çocuklarının bile düşmemesi gereken yanlışlara düşmeyeceksin. Yoksa inanılırlığını yitirirsin. Gülünç bile olursun.
Evet, öncelikle “Bizler ve Sizler” den başlayacağım. Hemen herkesin dilinde “Bizler” ve “Sizler”. Radyoda sunucu söylüyor “Bizler sizlerin mutluluğunuz için…” Politikacı konuşuyor: “Bizler sizler rahat edebilesiniz diye…” Fevkalâdenin fevkinde” şarkıcı haykırıyor: “Ablanız sizlerin kurbanı…” başbakan “Sizleri aydınlık yarınlara…”
Peki ama bunca aklı başında okumuş kişinin aklına niçin şu gerçek gelmiyor. Türk dilinde “Bizler” ve “Sizler” biçiminde sözcük yok. Ve böyle bir yanlış bağışlanacak gibi değil. İlkokula başlarken öğretiyorlar ki, “Ben sen o, biz, siz onlar” var. “Biz ve Siz” sözcüklerinin daha da zenginleştirilmiş biçimi yok. Beş bin yıl öncenin zeki insanları, siz “birden fazlaysanız da kendinizden söz edecekseniz bunun için “biz” demeyi yeterli bulmuşlar.
Günümüzde sen “Ben o kadar zeki değilim mi demek istiyorsun arkadaşım?
Dilimizde “esna” diye bir söz var. “Tüfeğin patladığı esnada” demişseniz doğrudur. Ama “Birinci dünya savaşı esnasında…” diyorsanız bu kötü bir alışkanlıktır. Çünkü “çok kısa bir an” için “esna denir. “Şimşek çaktığı esnada…” demek yerindedir.
Bir de “tane” var, aman Tanrım… En yukarıda oturanından en sıradan olanına kadar hemen pek çok kişi “Üç tane çocuk yapın”, “Bize düşman beş tane devlet var.”, “Üniversitemize beş tane doçent alınacak” … Örneklerin arkası gelmez. Bu insanlar nasıl bilmezler ki, “tane”
sadece buğday, fasulye, nohut gibi, kabak çekirdeği gibi maddelerin küçücük her biri için kullanılır. Bir tek pirinç için pirinç tanesi denir de “Kıtalardan bir tanesi de Amerika kıtasıdır” denilmez. Diyen çıkarsa, sizi bilmem ama ben o kişiyi adam yerine koymam.
Bu arada şansa bakınız ki, 9 Ocak 2014 akşamı bir televizyon kanalında eski Kültür ve Turizm Bakanı, yılların politikacısı Ertuğrul Günay “Ben halkın içinde fazlaca bulunan siyasetçilerden bir tanesiyim” dedi. Böylece kendisi hakkında “tane” demiş oldu.
Hele hele gül gibi “ayrıca varken bunun yerine “ayrıyetten” diyenler var ki, artık o konuda bir şey söylemeyeceğim. O arkadaşları ve bir de ayrı yazılması gereken “de” ve “de” leri ayrı yazmayı beceremeyen kişileri Allaha havale ediyorum…
Geçmişte insanlar dil yanlışlarına karşı oldukça duyarlıydılar. Pek sık yapılan dil yanlışları üzerine tekerleme bile yapmışlar. Öğrenciliğimiz yıllarında bize ezber ettirmişlerdi: “Bab-ı Âli kapısında yek bir atlı süvariye tesadüfen rastladım” Günümüzde en yetkili kalem yanlışı yapıyor, onun yanlış olduğunu fark etmiyor bile. Kimse de farkına varmıyor.
TRT’de “Türkiye’nin kapıları” başlıklı programda bildirildiğine göre “Bab-ı Âli kapısı” varmış. Oysa, bu söylem on yıllar önce alay olsun diye tekerleme konusu edilmişti. Çünkü ne yazık kı, “Bab-ı Âli” söyleminde yer alan “Bab” zaten kapı demek…
Fosseptik çukuru… denmez. Sözcüğün ilk hecesi zaten “Çukur” demek.
Ben bunları yazıp söylemekten bıkmıyorum, siz de okumaktan bıkmayın lütfen…