Orta yaşta, orta boyda bir adam kahvehane girip nara atar, "Eeyt var mı lan bana yan bakan?" Arka masalardan irice bir adam ayağa kalkıp "Ne diyon lan sen?" diye çıkışınca, nara atan adam hemen yanına gidip "Eeyt var mı lan abimle bize yan bakan?" diyerek efelenmeye devam eder.
Dışişlerimiz aynen böyle yürüyor. Suriye'de zalim Esed ve destekçilerine süre vermiştik. Gözetim noktalarımızın gerisine çekilmeleri için. Yoksa taş üstünde taş omuz üstünde baş bırakmayacaktık. Hava desteği olmadan askerlerimizi yeni mevzilere yerleştirmeye kalktık. Oysa öyle bir harekatın hava desteği olmadan yapılmasının çok tehlikeli olduğunu görmek için kurmay olmaya gerek yoktu. 34 Canımızı şehit ettiler. Zalim Esed’e atıp tutanların, her gün televizyonlara çıkıp, "Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla" diye başlayıp açıklamalar yapanların sesi soluğu kesildi. Halkın karşısına çıkacak yüzleri yoktu. Acı haberleri valiye açıklattılar. Olaydan sonra konuşmak için Almanya, İngiltere, Fransa ve Rusya’yı davet ettik. Hiç biri gelmedi. Biz kuzu kuzu iki büyük abimizden biri olan Rusya'nın ayağına gittik. Odalarda bekletildik. Ve onların istediği şekilde anlaşmayı yaptık. Konuşmalar başlarken Cumhurbaşkanımız o anki ziyaretin iki ülke ilişkilerinin en iyi olduğu döneme denk geldiğini söylemez mi? Suriye'de 34 canımızın şehit edilmesinde en büyük payı olan Rusya’ya en azından sitem etmemiz gerekirken, bu yaranma çabası niye? Hani zalim Esed ve destekçilerinden hesap sorulacaktı? Uğruna birçok şehit verdiğimiz gözlem notalarına ne oldu? Niçin kurmuştuk? Ülkemize ne faydası oldu? Şu anda ne durumdalar? Gözetim notalarından haberimiz var mı?
Öte yandan biz bağımsız ülkeyiz istediğimiz yerden istediğimiz silahı alırız, istediğimiz füzeleri alırız kullanırız kimse bize karışamaz diye dünyaya meydan okurken öbür büyük abimiz, "füzeleri çalışır hale getirirseniz, Cumhurbaşkanınızın ve ailesinin mal varlığını açıklarım” diye abice bir yaklaşımda bulununca akan sular durdu. O yaptırım açıklamasından sonra usul usul ABD’nin güdümüne girdik. Tramp’ın Cumhurbaşkanımızın şahsına yaptığı hakaretleri bile sinemize çektik. Ne oldu F400'lere hiç bahseden var mı? Nisan ayında çalışır hale getirilecekti, her halde virüs testleri pozitif çıktı kuramıyorlar.
Fıkra gibi herkese efelenerek yürüttüğümüz diş siyasetimiz meyvelerini vermeye başladı. Yüzde bir milyon haklı olduğumuz, Doğu Akdeniz ve Ege Denizi konularında yapa yalnız kaldık. Uluslararası ilişkilerde savunduğunuz konuda haklı olmanız elbette çok önemlidir. Fakat sizin haklı olduğunuzu kabul edecek müttefiklere de ihtiyacınız olur. Her fırsatta önüne gelen herkese efelenmek mahalle kabadayılığı raconunda bile yoktur. Uluslararası ilişkilerde böyle davrananlar sadece kendi seviyelerini değil temsil ettiği ülkeninde seviyesini düşürür. Nitekim uluslararası camiada Cumhurbaşkanımızın da maalesef ülkemizinde saygınlığı kalmamıştır. (Olur olmaz her fırsatta önüne gelene efelenen Cumhurbaşkanımızın, Yunanistan’ın Ege'deki adalarımızı teker teker işgal ederken hiç sesini çıkarmaması zihinlerimizde büyük bir soru işareti oluşturdu. Bu suskunluk neyin işareti idi?)
Geldiğimiz noktada içeride ve dışarıda herkesin güvenini kaybetmiş, herkesle kavgalı bu iktidarla yol alınması mümkün değil. İçeride ve dışarıda sorunlarımız o kadar fazla, o kadar derin ve o kadar grift ki Suriye'de kiminle dost kiminle düşmanız? Libya'da kiminle dost kiminle düşmanız? Rusya ile dost muyuz düşman mıyız? PKK'yı alenen destekleyen Amerika ile dost muyuz düşman mıyız? Bu soruların cevabını iktidardakiler de bilemez. Çünkü cevaplar, Cumhurbaşkanımızın haleti ruhiyesine göre anlık olarak değişiyor. Dışarıda işler bu kadar elimize yüzümüze bulaşmışken, iktidar içeride de herkesle kavgalı. Doktorlarla kavgalı Türk Tabibler Birliği'ni tanımıyor Bilim Kurulu'na almıyor. Avukatlarla kavgalı baroları bölmeye uğraşıyor. İşçilerle kavgalı kıdem tazminatlarına el atıyor. Gerçekleri yazan gazetecileri hapse atarak yazmalarını engellemeye, en çok seyredilen televizyonlara hukuksuz cezalar vererek susturmaya çalışıyor. Kendi gibi düşünmeyen, ona oy vermeyen herkes zaten illet, zillet, vatan haini terörist. Bu iktidarla yol alınır mı?
Bir hastalığı iyileştirebilmek için önce hastanın hasta olduğunu kabul etmesi gerekir. Oysa iktidardakiler hiçbir konuda hata yaptıklarını kabul etmiyorlar. Hata yaptığını kabul etmeyince hatayı düzeltme mümkün olmuyor. Cumhurbaşkanı ekonomiden anlamıyor. Onun ekonomik fantezileri var. "Faizi sıfırlarsak enflasyon da sıfırlanır" diyor. Oysa bir ülke kazandığından fazla harcarsa enflasyon yükselir, ülkeyi yönetenler de enflasyondan bir-iki puan fazla kâr payı (faiz) belirler ki vatandaşı tasarrufa yönlendirirler. O tasarruflar da üretime yönlendirilir, üretim artıkça enflasyon düşer otomatik olarak faizler de düşer. Cumhurbaşkanı'nın ekonomiden anlaması şart değil fakat Ekonomi Bakanı hiç anlamıyor. Ama onun anlaması şart. Öyle kara kucak, vatan-millet Sakarya hamasetiyle, TÜİK’e rakamları oynatarak işlerin düzelmesi mümkün değil. Her konuya bilimsel yaklaşıp, işin uzmanlarını göreve getirmek şart. Bu iktidarla bu işin olması da mümkün değil.
Aklı ve vicdanı ipotekli olmayan herkes görüyor ki gemimiz batıyor. Batan gemide kimin kaptan kimin mürettebat kimin yolcu olduğunun hiç önemi yok. Tek önemli şey gemimizi yüzer hale getirmek. O halde ne yapmalıyız?
Aslında yapılması gereken en doğru hareketi sayın Meral Akşener açıkladı. Başta siyasi partiler olmak üzere toplumun tüm kesimlerini temsil eden demokratik kitle örgütleriyle beraber bir "Mutabakat masası" oluşturup, pandemi ile devasa hale gelen sorunlarımızı hep beraber çözmek. Aslında iktidarı da ülkeyi de rahatlatacak bu öneriyi iktidar ve ittifak ortağı kabul etmedi, kibirleri ülke çıkarlarının önüne geçti. İktidarın bu tutumuyla tam bir mutabakat sağlanamadı. O zaman vatanını milletini seven herkesin katkı koyduğu olabildiğince geniş bir mutabakat masası oluşturulmalı. Bu oluşum yeni bir iktidar oluşması, yeni bir sayfa açılmasının yol haritasını hazırlamalı. Erken seçimin olabilecek en kısa zamanda yapılmasını sağlamalıdır.
Erken seçime nasıl gidebiliriz?
AKP ve MHP milletvekillerinden ülkenin çıkarlarını kendi çıkarlarının önünde gören, liderine bağlı ama ülkesine daha çok bağlı olanların desteği ile olabilir. Eğer bu olmazsa demokratik yollarla halkın erken seçimi talep etmesi ile erken seçim kararı alınır. Erken seçim kararını hiç vakit kaybetmeden almak zorundayız. Çünkü içeride ve dışarıda iyice sıkışan, yapayalnız kalan AKP iktidarının yapabileceği bir şey kalmadı. Geçen her süre gemimizin daha çok su almasına, hasarın büyümesine yol açıyor.
Bu ülke hepimizin. Hep beraber insanca yaşayabileceğimiz hale getirmeliyiz. Gidecek hiçbir yerimiz yok.
Başka bir Türkiye yok...