Yapılan yazılı açıklama aynen şöyle:
Bilimde, özellikle sosyal bilimlerde, metodoloji açısından hep tartışılan bir olgu vardır: Bütün mü, parçalar mı daha önemli ve daha önceliklidir diye. Aslında makrocular ile mikrocular arasındaki tartışmanın özü de bu yaklaşım farkıdır. Yani bütünü görüp, parçaları mı analiz etmeli, yoksa parçaları analiz edip bütünü mü oluşturalım tartışmasıdır; sürüp giden. Mantık bilimi için de aynı tartışma geçerlidir. Yine de genel kabul gören gerçeklik, “parçaların bütünden büyük olduğu” yönündedir.
Özellikle toplumbilim açısından bu iki yönlü tartışma, çok keskin ve sınırları olan “ekol/yaklaşım” tartışmaları olarak karşımıza çıkar. Fakat gözden kaçan başka bir gerçeklik daha vardır: Parçalar da aslında başka parçalardan oluşur ve her parça da bir bütünü temsil eder. Eğer bir şekilde bütün temsil ediliyorsa, o halde, bütünün daha önemli olduğu yönündeki makrocuların savunusu haklılık bulur.
İşte buradan baktığımız da Tarım sektörünün aslında bir bütün olduğunu, ancak, bu bütünü parça gibi görünen birçok parçanın oluşturduğunu görüyoruz. Tarımsal faaliyet her ne kadar fen bilimleri içindeki bir faaliyet olarak görülse de, sosyoloji, sosyal yapılar, ekonomi, eğitim vb. birçok sosyal bilim alanı ile doğrudan ilişkilidir.
İşte bu ilişki ağını çözmeden, analiz etmeden, tarım ve kırsal kalkınma politikalarını oluşturmak ve uyumlaştırmak mümkün değildir. Üstelik konu “politika oluşturmak” ve bunu siyasetin tercihine kabul ettirmek olunca, ortaya doğal bir sonuç çıkmaktadır: Önce bütünü kavrayabilmek; bunun için de parçaların bütüne etkisini iyi analiz etmek gerektiğini düşünüyoruz.
İşte bu nedenle biz, “Tarım ve Kırsal Alanı” bütün olarak görüyor ve “bütünlüklü” bir bakış açısı ile kavrıyoruz. Buradan baktığımızda ise ülkesel ölçekte bir makro politikayı ve buna dayalı bölgesel politikaları önemsiyoruz. Bundan dolayıdır ki; “Ulusal Tarım Master Planına” ihtiyaç olduğunu, bu planın da evvelemirde, ülkenin “Makro Ekonomik Kalkınma Planına” uyumlu olmasını veya uyumlandırılmış olmasını öngörüyoruz.
Makro ekonomik kalkınma planlarının devre dışı olduğu, DPT’nin kapatıldığı, işlevselliğinin ortadan kaldırıldığı, sayısız miktarda ekonomik plan ve politikaların açıklandığı, parçaların önemsizleştirildiği, planlama aklının devlet yönetiminden dışlandığı bir durumda bölgesel planların, stratejilerin, politikaların aslında, “eller alışverişte görsün” deyişinden öteye geçmediğini; geçmeyeceğini görüyoruz.
Belli bir üst disiplini olmayan, sabitlenmiş bir politikaya dayanmayan, kendi parçaları özelinde uzmanlaşmadan uzak karar vericiler üzerinden yürüyen bölgesel kalkınma projelerinin, “yeterli verimliliği ve etkililiği” sağlamadığını hepimiz biliyor ve görüyoruz. Kararların bireyselleştiğini, her gelenin yeni bir politika tercihi yaparak bir önceki politikaları rafa kaldırdığını endişe ile izliyoruz.
Bu uygulamalara tarım ve kırsal kalkınma özelinde baktığımızda; her Bakan’ın, her Bakan Yardımcısı’nın, her Genel Müdürün eskiye çizgi çekip, yeni bir şeyler yapmak istediğini üzüntü ile takip ediyoruz.
Türkiye’nin tam bir “Tarımsal Proje Çöplüğü” haline getirildiğini söylüyoruz. GAP Projesinin bitirilmek bir yana, yapılanların bile çalışmadığını, suya muhtaç alanların henüz sulamaya açılmadığını, ana kanalları yapılan alanlarda ikincil dağıtım ve tarla içi dağıtım kanallarının yapılmadığını üzüntüyle izliyoruz. Suruç Ovasının hatalı yapımlar ve drenaj sorunları nedeniyle sular altında kaldığını; verimli 1.2.3. sınıf arazilerin, artık yabani hayvanların gezindiği sazlık alanlar haline geldiğini biliyoruz.
DSİ gibi köklü bir kurum dururken, sulama yatırımlarının TOKİ’ye neden devredildiğini anlamış değiliz. DAP, DOKAP, KOP projelerinin ana çerçevesini de elbette ki, GAP kadar önemsiyoruz. Ancak bütünlükten kopuk, öngörüleri ve proje bütçeleri sürekli revize edilen, verimsizliğe, etkisizliğe şahit oluyoruz. Veriler üzerinden takip ediyoruz. Hatta makro bir bakıştan yoksun olunca, küçük küçük günlük şovlara, küçük küçük projelere konu edildiğini ve bu amaçla bir algı yaratma unsuru olarak kullanıldıklarını görüyoruz.
Mesela; DOKAP’ın Fındık üretiminin, işlenme ve değerlendirilmesinin, yaklaşık 10 milyar $’lık sektörel büyüklüğünün bir İtalyan şirketin eline geçerken neden seyirci kaldığını anlamıyoruz. DAP kapsamında yapılan sayısız hayvancılık projelerine rağmen, neden hayvan ithal ettiğimizi de anlamıyoruz. Muş ovasına ve Bulanık platosuna çok doğru bir yer seçimi ile günlük 1.000 ton süt işletme ve hayvancılık tesisi yapan bir özel şirketimizin, üretim-yem bitkileri-altyapı-hizmetler-pazarlama gibi ihtiyaçlarına yönelik rekabetçi bir makro düzeyli projeleri var mı bilmiyoruz? KOP için söylem dışında, mesela; tarım dışı kalan, terk edilen, yabancılara satılmaya başlanan arazilerin korunmasına yönelik ne yapıldığını öğrenmek istiyoruz. Kırmızı havuç ve Sarı Kiraz için entegre bir çalışmaları var mı bilmek istiyoruz. Sulama suyunda tasarruf için ne önlem ve önerileri var bilmiyoruz. “Göller bölgesi, çöller bölgesi olmuş”; seyredilmesini anlamıyoruz. Aşırı yer altı suyu kullanımı, kuruyan göller, göletler, yer altı su seviyesinin neredeyse tükenmesi, oluşan obruklar ve yanlış tarımsal üretim deseni konusunda ülkesel politikalar ile uyumlaştırma çalışmaları var mı? Bilmiyoruz. Ülkesel bir politika olmadığı için soruyu geri alıyoruz.
YAPACAKLARIMIZ
Peki, biz ne yapacağız? Elbette bölgesel kalkınmayı ve politikaları önemseyeceğiz. Ancak bütüne dair bir planlamaya ve disipline uyumlu politikalar ve projeler haline getireceğiz. Tarımsal politikaları ve kırsal alanın sosyal politikalarının tarımla doğrudan ilişkili fonksiyonlarını birlikte ele alacağız. Kaynakları, projeleri; yönetim bütünlüğü ve etkililiği esasına göre yönlendireceğiz.
GAP için özel bir değerlendirme ve analiz çerçevesi belirleyeceğiz. Geriye doğru yapılan ve yapılmayanları etkinlik ve etkililik analizi üzerinden, özel bir yönetim çerçevesine bağlayacağız.
Aslında bütün bunları 4 kısa kavram üzerinden yapacağız. Ulusal Tarım Master Planı; Yığınlaşma Bölgeleri; Yoğunlama Bölgeleri ve hem sonuçları hem de başlangıcı açısından, “Tarım Organize Bölgeleri”ni oluşturacağız. Bu bölgeleri, özel tarımsal bölgeler halinde, kadim tarımsal kültürleri, sosyal-demografik yapıları, tarımsal özellikleri, coğrafi ve iklim özellikleri, tarımsal ve genel altyapıları üzerinden belirleyeceğiz.
Tüm sanayi, lojistik ve pazarlama entegrasyonlarını hızla harekete geçireceğiz. Bu bölgeleri, konuları üzerinde uzmanlaşmış, markalaşmış, ticari rekabete açık, ihracat imkânları desteklenen bölgeler haline getireceğiz.
Tarıma dair tüm ekolojik ve biyoçeşitlilik avantajlarımızı var gücümüzle ekonomiye ve toplumsal refaha yönlendireceğiz.
Kararlıyız. Ne yapacağımızı biliyoruz. Özgüvenimiz tam. Bütün araçları ve argümanları kurguluyoruz ve hazırız. Yaparız ve yapacağız.