TÜRKİYE’NİN KADERİ BU OLMAMALI
Seçimler yapılalı bir ay oldu ve Cumhurbaşkanı hükümeti kurmakla görevlendireceği Başbakanı atamadı. Atamadı çünkü ‘’ben yerinde oturan Cumhurbaşkanı olmayacağım’’ dedi ve iftar sofralarında ‘’Erken seçim tamtamlarını ‘’ çalmaya başladı. İftar sofralarının kutsiyeti vardır, siyaset yeri değildir. Bunun altını çizelim. Hükümet gecikiyor neden derseniz. Meclisin organları tamamlanmamış. Geçmiş uygulamalarda hiçbir Cumhurbaşkanı işi bu kadar yokuşa sürmemiş ve sürüncemeye bırakmamıştır bunu da anımsayalım.
Nedenleri üzerine biraz kafa yoralım.
Görünen o ki millet bu işten bezsin, erken seçime gidilsin ve AKP tek başına iktidar olsun. AKP’nin stratejisi kendince doğrudur ama tablo hiç değişecek gibi gözükmüyor. Halk kamplaşmış ve daha çok bilenmiş durumda. Bunu iyi tahlil etmek gerekiyor. Muhalefet ise şaşırtmaca oyunu içinde. Nasıl bir çözüm üretecekler boşlukta duruyor. Açıkçası anlaşılamayan bir şekilde mızıkçılık yapıyor. Tıpkı çocukların top oynarken yaptıkları gibi.
AKP Ağustosta yapılacak Yüksek Askeri Şura’ya mevcut hükümetle gitmek istiyor. Böylece YAŞ kendi isteği doğrultusunda şekillendirebilsin. Ne olur ne olmaz YAŞ toplantılarında belki de bu hükümet olmaz ve oyun bozulur tedbirini elden bırakmıyor.
Cumhurbaşkanı, sanki bütün yolları denemiş, çözüm çıkmamış gibi hareket ediyor ve İftar Sofralarında ‘’Erken seçime’’ halkı hazırlamaya çalışıyor. Çözümsüzlüğü devam ettirmek ve mevcut kabine ile seçime gitmek seçeneğini nasıl işler hale getirebilsin hesabı yapılıyor. Eğer seçim hükümeti kurulursa dört partide aldıkları oy oranında kabinede temsil edilecekler. Bu durum AKP’nin hiç işine gelmez. Seçimlerde devleti kullanma hakimiyeti elden gidecek ve düşünülen zafer gerçekleşmeyecek. Unutmayalım Cumhurbaşkanı çok iyi bir taktisyen ve gündemi belirlemeyi asla bir başkasına bırakmıyor.
AKP ise kendi politikasını uyguluyor. Politikanın temel amacı ‘’Koalisyondan bir şey çıkmaz’’ temeli üzerine oturtulmaya çalışılarak tek parti olarak erken seçimden çıkmak istiyor. Aslında Türkiye ve Dünya’nın konjektürünü görmemezlikten geliyor ve dikkate almıyor. Yapacağı fazla bir şeyde yok. Yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar ayyuka çıkmış, sorumlular için yüce divan telaffuz edildiği bir ortamda iktidarı bırakmamak için elindeki tüm olanakları, beyinlerdeki hinlikleri uygulamak zorunda. Aksi halde adalet terazisinde tartılmaları kesin.
Dikkati çeken başka bir konuda AKP’nin asla kabul edemeyeceği koalisyon taraftarı olarak görünmek ve böylece seçim sonuçlarında büyük etki yaratan tepeden bakan söylemlerini kamufle etmek, oy düşüşünden ders aldıklarını halka anlatmak istiyorlar ama halk da bunu kusura bakmasınlar yemiyor.
Muhalefet ise ortaya koydukları söylemlerle birleşmiş oldukları paydayı bile yok sayarak çözümsüzlüğe neden olacak önerileri ön planda tutuyor. Seçimle gelmiş siyasi parti yok sayılıyor. O olursa ben olmam mantığı ile hareket ediliyor. Perde arkasında görüşmeler yapılıyor, sözler veriliyor iş icraata gelince çark ediliyor.
Türkiye’nin önünde çok sayıda sorun var. Suriye konusu iç siyasete meze olarak kullanılıyor ve kullanılmak isteniyor. Hiçbir batılı devlet bu konuya sempati ile bakmıyor. Sudi Arabistan Rusya ile yakınlaşıyor, Suriye’de Kürdistan haritasının tamamlanmasına çalışılıyor. Yunanistan ekonomik krizle boğuşuyor. Ekonomi Sudi Arabistan ve Kuveyt’ten sağlanan sıcak para ile çarkını döndürüyor. Üretim yok, enflasyon canavarı artık iki haneli rakamlarda seyrediyor. Halk her geçen gün fakirleşiyor, yoksullaşıyor.
Türkiye’de hayat pahalılığı, anormal düzeyde devlet borçlanması, işsizlik, yoksulluk, asayiş, turizm gelirlerinde yüzde ellinin altında gerileme, Çin, Irak, Suriye’de Türklere karşı uygulanan mezalime duyarsızlık, demokrasi, hukuk ve insan haklarından uzaklaşma, eşitsizlik, bölünme, çözümsüzlük bütün bunlar çözüm bekliyor. Şu da bir gerçek ki AKP bunları çözebilse idi, çoktan çözerdi. Tam aksine yasaklarla, yeni yasalarla, devletin işleyişini değiştirmekle, baskıyla, hukukla, güvenlik güçleriyle iktidarını devam ettirme yolunu seçmezdi.
Sonuçta erken seçime birkaç puanlık düşüş ve yükselişle gerçekleşecek istenildiği kadar propaganda yapılsın, zorlama olsun tablo değişmeyecek gözüküyor. Halkın keskin bölünmesi ve yargısı bizleri böyle bir yoruma zorluyor.