"Bu ülkede nüfus artmıyor çünkü ekonomik durum ve beklentiler çok feci durumda. Millet çocuk yapacak bir ortam göremiyor.
Ülkeden beyin göçü hızla sürerken ülkeye vasıfsız ve savaşçı nitelikte eğitimsiz bir göç alınıyor. Maalesef ki bunlar bizden de değiller: Yani ne Uygurlar ne Türkmenler ne de Özbekler.
Türkiye Yüzyılı aslında Türkiye’yi Türksüzleştirme projesi.
Yapısal çöküş yaşayan ülkemiz maalesef cehalet içinde sefalet yaşıyor ama aslında büyük felakete doğru koşar adım ilerliyor. Ve birileri de bunu milliyetçilik ve din adına Ülkeyi kurtarmak olarak sanıyor. Tam da BOP içeriğine uygun şekilde.”
Bu cümleleri İbrahim Kahveci’nin köşe yazısından aldım.
* * *
KUR’ANSIZ VE HZ. MUHAMMEDSİZ İSLAM
Bu satırları okuyunca ta 06.12.2009 tarihinde yazdığım “Alisiz Alevilik, Muhammedsiz İslâm Derken Şimdi de Türksüz Türkiye” başlıklı yazım aklıma geldi.
Neredeyse 15 sene önce yazdığım bu yazıda dile getirdiğim üç konudan “Alisiz Alevilik” konusunda pek bir gelişme olmadı. Ama “KUR’ANSIZ VE HZ. MUHAMMEDSİZ İSLAM ile TÜRKSÜZ TÜRKİYE” yaratmak isteyenler çok mesafe aldı.
Dinimizin temel kaynağı olan Kur’an-ı Kerim yerine risale veya başka kitap okunması teşvik edilmekte. "Kur'an ayetlerinin yüksek semasından indiği" söylenen bazı kitapçıklar Kur’an’la eşdeğer tutulmakta. Siyasi nedenlerle veya Arap kültür ve geleneğinden etkilenerek bir şekilde rivayet zinciri içine sokulan ve fakat ayetlerle bildirilen hükümlere aykırı “sözde hadislere” itibar etmemiz istenmekte. Peygamberimizden fazla hoca efendi, şeyh, gavs veya üstadınhayatından bahsedilerek, dini bu kişiler üzerinden algılamamız sağlanmakta.
"Bu şekilde varılmak istenen hedef: 'Islam without Quran and Mohammed' (=Kuran-ı Kerim’siz ve Hz. Muhammed’siz İslam)dır.”
Halkımızın en saf ve dindar kesimini “gerçek İslam’dan” uzaklaştıran bu stratejik planın aracıları da genellikle bir kısım tarikat ve cemaat organizasyonları oluyor.
Tarihimizde İslam’ın ve Türk Kültürünün yayılmasında çok önemli ve değerli görevler üstlenmiş tasavvuf ehlinin yerini, halkın gönül dünyasını zenginleştirmek yerine, gayesi mali ve siyasi güç olmak olan kapalı yapılar aldı.
Dergahın kapısından aklını, vicdanını, iradesini teslim ederek giren robotlaşmış kitleler birçok siyasetçinin de işine geliyor. Bir kişiyi ikna ederek onbinler veya yüzbinlerce kişinin oyunu garanti altına almak daha kolay çünkü.
Bu organizasyonların çoğu (bir iddiaya göre hepsi) ya iç istihbaratın veya dış istihbarat örgütlerinin kontrol ve denetimi altındadır.
FETÖ tecrübesi bir yabancı istihbarat örgütü denetimindeki cemaatin nasıl dünyanın en köklü ordusunun komuta kademesini tasfiye edebildiğini, devletin bütün kritik makamlarını yönetir hale gelebildiğini ve darbeye teşebbüs edecek kadar güçlenebildiğini gösterdi.
Fakat iktidarın bunlardan ders çıkardığını söylemek zor.
* * *
TÜRKSÜZ TÜRKİYE
15 sene önce ‘Türksüz Türkiye’ yaratma gayretleri hakkında da yazmıştım: Bir kısım siyasetçi, aydın ve yazarlar tarihin en büyük medeniyetlerinden birini kurmuş olan Türk Milletinden olmayı pek içlerine sindiremiyorlar. Türk milletinden bahsederken Kürt, Arap, Çerkez, Laz, Ermeni, Roman gibi etnisiteyi ön plana çıkaran kavramları kullanmakta. Ortak kimliğimizi ifade eden Türk kavramını da bu etnisitelerle eşit bir etnik kavram olarak sıralamaktalar.
Bu zümre ‘Türk’ kelimesinden pek hoşlanmamakta, sürekli Türk devletinin tarihte yaptığını ileri sürdükleri hatalar karşısında, mensubu oldukları etnisitelerden özür dilemesi gerektiğinden bahsetmekteler. ‘Tarihimizle yüzleşmek’adına yürütülen kampanyalarla Türklerin bırakın kimliği ile gurur duymasını, utançtan başını kaldıramaz hale gelmesi için inanılmaz bir gayret sarf ediyorlar” demiştim.
* * *
Bunları yazdığımda daha AKP iktidarının 7. Senesiydi. O zaman siyasal İslamcıların önünde çok önemli güçler vardı: Türk Silahlı Kuvvetleri zaman zaman siyasete müdahale edebilecek kadar güçlüydü. Yargı iktidarın kontrol ve denetiminde değildi. Basın/Medyanın çoğu muhalifti. Parlamenter Sistem içinde denge ve denetim mekanizmaları siyasi iktidarın sistem dışına çıkmasına imkan vermiyordu. İktidar taraftarı olmayan güçlü bir sermaye vardı.
AKP içinde merkez sağdan gelen milliyetçi bir kesim henüz asimile edilmemişti. MHP, BBP gibi ülkücü siyasi organizasyonlar AKP’ye biat etmemişlerdi. Bu kesim devletin manevi sahibi gibi idi.
Savaş ve göç gibi büyük sorunlar ortaya çıkmadan devlet aklı devreye girer, devletin kurum ve kuruluşlarının ortak aklı ile karar alınırdı. Cumhurbaşkanı siyasi değil, tarafsız bir statüde idi.
Şimdi bu “Eski Türkiye” yerine “tek Adam’ın” bütün erk ve kurumlara hakim olduğu “Yeni Türkiye” var.
“Eski Türkiye”, bu özellikleri sayesinde, Kıbrıs Zaferini kazanmıştı. 8 Yıllık İran-Irak savaşında iki ülkeye eşit mesafede kalan “Eski Türkiye” hiç göç almamış, ordusunu kullanmamış ve zarar görmemişti. Hatta her iki tarafa bol ihracat yaparak kârlı bir süreç yaşamıştı.
* * *
Fakat AKP iktidarının kendini güçlü hissetmeye başladığı bir sırada Suriye iç savaşı gündeme geldi. Bu olayda devletin ortak aklı yerine “Emevî Camisinde namaz kılma” gibi ayağı yere basmayan ideolojik yaklaşımın bedeli ağır oldu.
ABD/ İsrail projesi olarak Suriye’den 10 milyon civarında ne idüğü belirsiz insanlar ülkemize itildi. Asıl hedef ülkemizdeki demografik yapıyı bozmak 10-20 sene içinde PKK sorunundan daha tehlikeli güvenlik sorunları yaratmak. BOP kapsamında Türkiye’den koparılmış bir garnizon devlet çıkarmak.
Nüfus olarak azaltılmış, eğitim seviyesi düşürülmüş, aklını iradesini kullanamaz hale getirilmiş Türkler “Yeni Türkiye’de” etkinliklerinin her geçen yıl gittikçe azaldığını görecekler.
En iyi yetişmiş evlatlarını yurtdışına kaptıran, ekonomik açıdan bunaltıldığı için nüfusu artmayıp eksilmeye geçen Türkler ülkenin asli unsuru olarak kalamayacaklar. İstenen bu.
Bunların yerine eğitimsiz ve savaşçı nitelikli ithal güruhlar desteklendikleri için ve müthiş doğurganlıklarıyla ülke nüfusu içindeki paylarını hızla yükseltecektir.
İbrahim Kahveci "Türkiye Yüzyılı aslında Türkiye’yi Türksüzleştirme projesi" derken haksız mı?