Gazeteci Uğur Dündar, Sözcü'deki yazısında Kore Savaşı'na gönderilen Türk askerlerinden bahsetmiş... Ardından tanınmış Onkolog Dr. Yavuz Dizdar "Vicdan Hayat Kurtarır" adında bir kitap yazmış ve "hasta olursanız doktora güvenmeyin" diyerek içinde bulunduğumuz toplumsal sıkıntılara dikkat çekmeye çalışmış... Sonrasında Barış Terkoğlu, mahkemelerin bazı Fetöcüleri nasıl kurtardığına işaret etmiş... Nihayetinde Selcan Taşçı, Engin Alan Paşanın "Ruh İkizleri" isimli kitabını tanıtmış ve Engin Alan'ın Türk Ordusuna dair yaptığı şu değerlendirmeyi öne çıkarmış; "Türk ordusu Türk milletine aittir. Balkan Savaşlarında yaşananlardan ibret alınarak kesinlikle siyasetten uzak tutulmalı siyasete bulaştırılmamalıdır. Aksi, devletin yıkılması, ülke ve milletin bölünmesine zemin hazırlar. Bunun adı da 'ihanet'tir."
Bunlar aynı gün özellikle dikkatimi çeken hususlar ama hepsi bana göre çok önemli. Çünkü bunların ana nedeni ülkeyi yönetenlerce alınan siyasi kararlardır. Bir de buna muhalefetin iş olsun diye yaptığı itirazları eklemek lazım... Ülkede iktidar için söylediklerimiz muhalefet içinde aynen geçerlidir.
Osmanlı Devleti, yönetenlerin aldığı kararlar ile her şeyini kaybetmiş ve nihayetinde tarihin içinde kaybolup gitmiştir. Dünya üzerinde her dönem değişik olaylar cereyan edebilir. Önemli olan bunların ülkeyi yönetenlerce iyi okunması ve gereken tedbirlerin alınmasıdır. Bu açıdan bakıldığında; olan bitene karşılık hiç bir gerçekçi tedbir alınmayarak, Osmanlı'nın öncelikle içeriden yıkıldığı ve yıkılması içinde uzun zamana yayılmış projeler uygulandığı görülmektedir.
Osmanlı, dünya üzerinde ticareti etkileyen gelişmeleri kendi lehine değerlendirememiştir. Bilimin süratli gelişmesini ıskalamıştır. Dünya da ve özellikle kendisininde bir Avrupa devleti olmasına rağmen sosyolojik değişimleri okuyamamış ve milletleşme sürecini başlatamamıştır. Bunların kendiliğinden veya başarısızlık, yeteneksizlik, liyakatsizlik sebebi ile olduğu asla kabul edilemez. Gelişmeler projelerle ve planlı bir şekilde kasten gerçekleştirilmiş ve koca bir devlet yıkılmış, Türk Milleti tarumar olmuştur!
Uğur Dündar'ın yazdıklarına bakınca ne işimiz vardı Kore'de diye düşünmeden edemedim! Türk çocukları niye memleketlerinden binlerce kilometre uzakta şehit düştü? Bana göre ülkeyi yönetenlerin yanlış politikalarından, acziyetinden ve çapsızlıklarından böyle oldu. Belki ihanette vardı işin içinde! Tıpkı Osmanlı'da olduğu gibi!
Onkolog Dr. Yavuz Dizdar'ın kitabı ile ilgili Odatv'deki röportajı ise hepten iç karartıcı! Sosyal politikaların yanlışlığı işte bize böyle bir kara tablo olarak dönüyor. Yazdıkları ise toplumumuz adına çok üzücü! Nasıl düştük bu hale? Tabii ki, siyasi iradenin aldığı kararlarla!
Barış Terkoğlu, Cumhuriyet'teki yazısında yargının kokuşmuşluğunu anlatıyor. Ne yazık ki; Osmanlı'dan bu yana yargı hep güçlünün yargısı olmuştur. Zaman zaman haklının yargısı olması yolunda çabalar olmuş ise de, bugün vardığımız nokta yargı açısından çok düşündürücüdür. Neden yargı bu durumdadır? Siyaset nedeni ile... Halbuki hepimiz bilmeliyiz ki; "devletin varlığının temeli adalettir". Onun için mahkeme duvarlarında"Mülkün Temeli Adalettir" diye yazar.
Aynı gün içinde Selcan Taşçı'nın Yeniçağ'daki yazısını okudum ve yine hepimizi ilgilendiren bir konu ile karşılaştım: Türk Ordusu! Fetö'nün orduya sızışı, kumpas denilen Ergenekon ve Balyoz davaları ile ordunun belinin kırılmak istenmesi, Kozmik Oda'ya girilerek savunmamızın sakatlanması, NATO'cu anlayışın ordu içindeki varlığı ve nihayetinde orduya siyasetin sokuluşu! Bunların ana sebebi; siyasettir. Başlangıçta yazdım; Engin Alan'da Balkan Savaşları sırasında Türk Ordusunun dağılışını ve koca bir ülkeyi kaybedişimizi ordunun içine siyasetin girişine bağlıyordu. Doğru bir tespittir bu! Niye böyle oldu? Siyaset sebebiyle! Unuttunuz mu; bugün kumpas dediğimiz davaların "savcısıyım" diyen siyasetçileri?
Bir günde gözüme takılan hususları ve bunlar üzerinde var olan siyasetin etkisini sizlere örneklemeye çalıştım. Aslında devenin nerem doğru ki, dediği pozisyondayız ve bunun nedeni siyasetin, ta kendisidir.
Türkiye'de siyaset bütünü ile kontrol altındadır. Türkiye'nin kaderini çizmiş olan dış güçlerle işbirliğinde olan bir siyasi yapımız vardır. Uygulanan ekonomik ve sosyal politikalar onların isteği ile şekillenmektedir. Bu sebeple fakir ve yoksul bırakılmış halk, başına neler geldiğinin ve bundan sonra da neler geleceğinin farkında değildir.
Onun için Kore'ye savaşmak için askerlerimizi gönderenleri lanetliyorum, hastalarına müşteri gözü ile bakan doktorların zuhuruna sebebiyet verenleri hiç sevmiyorum, haklıya hakkını vermeyen yargıdan nefret ediyorum ve Türk Ordusunun içine FETÖ'yü, NATO'yu ve de siyaseti sokanları hiç affetmiyorum...
Ayrıca Türklerin ülkesi Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti Ankara'ya da bir kriptonun belediye başkanı yapılmak istenmesini de ibretle izliyorum... Her halde Ankara'ya bir kriptoyu belediye başkanı yaparak gizli plan ve emellerini bir basamak daha ileriye taşıyacaklar!
Ancak halkımıza da, başınıza bu ve benzeri işleri açan siyaseti; iktidarı ve muhalefeti ile mercek altına alın diye uyarıyorum.