Bu haftaki yazım için farklı bir strateji belirledim. Toplumda uzun zamandır “ülkücülük, yurtseverlik ve ulusalcılık” ın birbirine ne kadar yakın veya uzak olduğuna dair kafa karışıklığı var. Bunların üçünü de ayrı ayrı tanımlayabilirim ancak ülkücülüğü bir ülkücüye, vatanseverliği bir komüniste, ulusalcılığı da bir sosyal demokrata yorumlattım. Sağ olsunlar beni kırmadılar.
MHP Genel Merkezinde de görev yapmış, fikri anlamda gelişimimde pay sahibi olan Mehmet Beyazıt Uzgaş ülkücülüğü şöyle yorumladı (İki sayfalık bir yazı olduğu için tamamını buradan aktaramayacağım. Ancak yazıyı okumak isteyenler için link aşağıdadır) ;
“SİYASAL ÜLKÜCÜLÜK/İDEALİZM:
Siyasal oluşumlar bir milletin tamamını ifade etmez. Ancak mensubu olduğu milletin içinde, devleti yönetmeye talip bir grubun/topluluğun görüşlerini ifade eder. Milleti millet yapan temel unsurlardan biri olarak kabul edilemez; özneldir...
Ülkü – ülkücülük genel kavramlardır. Bir siyasi grubu bu genel kavram üzerinden “ÜLKÜCÜLER” olarak tanımlamak doğru değildir. Böyle bir ifade “Millî Ülkü” duygu ve düşüncesini zedeler. “Millî Birliğe” zarar verir. Hiçbir görüş; anlayış ve inanış birliği (sağ, sol, liberal, kapitalist, marksist, sosyalist, sosyal demokrat, fundamentalist, mezhep, cemaat, tarikat, parti vb.) “Millî Birlik” anlayışının önüne geçmez, geçemez, geçmemelidir…
Bilvesile; söz konusu siyasal bir grup olan görüşün mensuplarına “ÜLKÜCÜLER” yerine “TÜRK-İSLÂM ÜLKÜCÜLERİ” şeklinde ifadelendirmek gerekmektedir. (Bknz. Türk-İslâm Ülküsü, Seyyid Ahmet Arvasi, Cilt 1.)
TÜRK-İSLÂM ÜLKÜCÜLÜĞÜ:
“Türk-İslâm Ülkücülüğü”; devletin kurumsal yönetiminden sosyal hayatın her alanına kadar birbiriyle uyumlu, birbirini destekleyici plan, proje ve önermelerden oluşan doktriner bir bakış açısıdır. Bu bakımdan reaksiyoner değil aksiyonerdir. Yani; belli bir gruba, görüşe, oluşuma tepki olarak doğmamıştır.
Sözgelimi ülkemizde komünizmin faaliyetlerine karşı “Komünizmle Mücadele Dernekleri” kurulmuştur. Bu sivil toplum kuruluşunun üyeleri sadece komünizme karşı olduklarını söylemiş ancak kendileri özgün bir görüş belirtmemişlerdir. Oysa Türk-İslâm Ülkücüleri; “1.Milliyetçilik, 2.Ülkücülük, 3.Ahlâkçılık, 4.Toplumculuk, 5.İlimcilik, 6.Hürriyetçilik ve Şahsiyetçilik, 7.Köycülük, 8.Gelişmecilik, 9.Endüstricilik ve Teknikçilik,” olmak üzere dokuz ana başlıktan oluşan “9 IŞIK” adını verdikleri yeni bir düzen modeli önermektedirler.
Burada görüleceği üzere “ÜLKÜCÜLÜK” bu dokuz maddeden sadece bir tanesidir. TÜRK-İSLÂM ÜLKÜCÜLÜĞÜ ise dokuz maddenin tamamını kapsayan bir dünya görüşünü ifade eder ki bu görüşün savunucularına “TÜRK-İSLÂM ÜLKÜCÜLERİ” denilmesini gerektirir.
Bir bakıma; “ÜLKÜCÜLÜK” ya da “ÜLKÜCÜLER” kavramının ön plana çıkmasının nedeni, “9 IŞIK”taki “ÜLKÜCÜLÜK” maddesinin, muhtevasının, siyasi tavrını belirleyici temel ilkelerin bu madde de yer almasıdır.
Her doktriner hareketin olmazsa olmaz üç ana ilkesi vardır:
1. Ortak referans
2. Ortak akıl
3. Ortak tavır
Bunlardan bir ya da ikisinin ortadan kalkması, dejenere olması ya da değişmesi durumunda o siyasi birliktelikte önce çözülmeler ardından dağılma süreci başlar…
1. Ortak referans;
Türk-İslâm Ülkücülüğü; “Türklük vakar ve şuuru, İslâm ahlâk ve fazileti” şeklinde ifade edilen Millî ve Manevî olmak üzere iki kaynaktan beslenir. “Türklük bedenimizse İslâmiyet ruhumuzdur, ruhsuz beden bir cesettir” diyen Türk-İslâm Ülkücüleri bu iki unsurun birbirinden ayrılamayacağına, birinin yokluğunun diğerinin yok olması anlamına geleceğine inanırlar.
2. Ortak akıl:
Ortak akılı oluşturan üç temel etken vardır:
- Lider
- Teşkilat
- Doktrin
Birinci madde ortak akılı hem belirleyen hem de denetleyen durumundadır. Başta lider olmak üzere hiç kimse İslâm ve Türk kültürüne aykırı bir görüş, strateji, plan ve proje teklif edemez.
3. Ortak tavır:
“Ben Türk-İslâm Ülkücüsüyüm” diyen herkes, lider-teşkilat-doktrin üçlüsünün belirlediği görüşleri benimser, stratejilere uyar, plan ve projeleri hayata geçirmek için çaba gösterir. Böylece ortak tavır içerisinde hareket eder. Şahsi görüş ve hareketlere müsaade edilmez. Ortak tavır bir yandan birliği sağlarken diğer yandan hareketin güçlenmesine neden olur.
İşte Türk-İslam Ülkücülüğü; Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluş ilkelerini belirleyen Millî Ülkülerine sadık kalmak, Türklük vakar ve şuuru İslâm ahlâk ve faziletiyle mücehhez olmak, yapılan ya da yapılacak olan her işte önce “Allah’ın rızasını” aramak, Türk devletini ve milletini hiçbir maceraya sürüklemeden en kısa yoldan muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkarmayı hedeflemek, devlet ve millet tehlikeye düştüğünde şahsi ve siyasal çıkarlarını gözetmeden öne atılmak ve bu uğurda her türlü şahsi ve siyasi bedel ödemeyi göze alabilmektir. “
Kaynak : http://mehmetbeyazit.com/makale_detay.asp?id=2
Tuna O.’nun komünist parti bakışıyla “yurtseverlik” tanımı;
“Komünistler için yurtseverlik, doğduğumuz ülke toprakları üzerindeki işçi sınıfını savunma ve başarıya ulaştırma, ülkedeki yer altı ve yer üstü kaynaklarını emperyalistlerin değil Türkiye işçi sınıfının kullanımına verme şiarıdır. Bu bizim tüm dünya işçilerinin zaferini savunmadığımız anlamına gelmez fakat Türkiye’de doğduysak öncelikli hedefimiz Türkiye devrimidir. Marx’ın söylediği gibi “İşçinin vatanı yoktur” cümlesi bizim tavrımızı net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Bizim için ana çelişki sınıf çatışmaları olduğundan enternasyonalistiz ve bu nedenle yalnız Türkiye değil, tüm dünya proletaryasının kurtuluşunu savunuyoruz.
Aynı zamanda anti-emperyalizm mücadelesi de yurtseverliğin bir parçasıdır. Amerikan emperyalizmine karşı çıktığımız gibi ülkemizin benzer tavırlarına karşı dururuz. Milliyetçilik bir milletin ve devletin çıkarlarını körü körüne savunmaktır. Yurtseverlik ise o ülkenin taşını toprağını değil, üstünde yaşayan üstünde yaşayan ve ezilenleri sevmek ve onlar için mücadele etmektir.”
Ulusalcılık hakkında düşüncelerini benimle paylaşan sosyal demokrat dostum da şu cümleleri kurdu ;
“Ulusalcılık Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimlerine sahip çıkmak ve onu daha ileriye taşımaktır. Ulusalcı düşüncenin temelinde “altı ok” yatar. Anti-emperyalist bir bakış açısıdır ve emperyalizmin her türüne (kültürel emperyalizm, ekonomik emperyalizm, küresel emperyalizm) karşı çıkar! Irkçılığı ve şovenizmi asla kabul etmez. Dinci akımların toplumu ve devleti ele geçirmesine mutlak karşıdır. Sınıf çatışması kavramına mesafeli durur, zira sınıflar arası geçişkenlik günümüzde belirginleşmiş, sınıfları birbirinden ayırmak Marx zamanında olduğundan daha zorlaşmıştır. Misak’ı Milli sınırları içinde yaşayan herkes ulusun parçasıdır. Bu anlamda bölücü akımlara sıcak bakılmaz.”
Bu üç yaklaşımın birbirine yaklaştığı noktalar var. Birbirinden ayrıldıkları yerler olduğu gibi.
Ülkücüler Türk tarihini bir bütün olarak ele alıyor ve tarih içerisinde kültüre eklenen İslam da dahil olmak üzere bir çok faktörü bir pota içinde eriterek “toplamın sonucu” olan bir ideoloji oluşturuyor.
Marxistler konuya sınıf çatışması olarak bakıyor, ülke içindeki işçi sınıfına öncelik vermekle birlikte tüm dünya işçilerinin devrimini destekliyor.
Ulusalcıların ideolojisi Cumhuriyet devrimi ile başlıyor ve temele Atatürk ilkelerini yerleştirerek “kurucu değerler” üzerine vurgu yapıyor.
Ortak noktaları ise ; “Anti Emperyalizm”!
Bu ortak noktanın, emperyalizmin her türünün vahşice uygulandığı günümüzde çok değerli olduğuna inanıyorum. Özellikle bölgemizde yaşanan zehirli “sınırları yeniden şekillendirme ve mikro milletler yaratma” sürecinde en önemli panzehir olacağını ve farklı ideolojilere gönül verenlerin tam da bu noktada ortak tavır alabileceğini görmek ülkem adına beni umutlandırıyor.