Ümmetin Partisi

Ruhittin SÖNMEZ

Yazının başlığını okuyunca bazılarınız, “burası Türkiye Cumhuriyeti ve T.C. bir hukuk devletidir. Anayasamız ve hukukumuzda ümmet diye bir kavram yoktur. Hukuken bu amaçla parti kurulamaz” diye itiraz edebilir.

İtiraz haklıdır ama Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın sözü üzerine bu başlığı attığım anlaşılmıştır.

AKP’den ayrılıp yeni bir parti kurma hazırlığındaki Ali Babacan’a, “bu ümmeti parçalamaya hakkınız yok!” dediğini Erdoğan kendisi açıkladı.

Bu cümle çok sorunlu.

Ali Babacan ve O’nun arkasındaki Abdullah Gül ile diğer arkadaşları bir siyasi parti kuracaklar. Babacan peygamberliğini veya mezhep imamlığınıilan etmeyecek. Din veya mezhep kurmayacak.

Ümmet niye parçalansın ki?

Kuracakları partinin esas tabanı haliyle AKP kitlesinden oluşacak ve kadrosu AKP içinden çıkacak.

Tıpkı Millî Görüş çizgisinden kopan AKP’nin, RP/ FP partilerinin içinden çıktığı gibi.

Millî Görüşçüler ve lideri Necmettin Erbakan AKP’den daha ümmetçi idi.

Tayyip Erdoğan ve arkadaşları Fazilet Partisi kapatılınca partinin devamı niteliğine sahip olduğu kabul edilen Saadet Partisi'ne katılmadı. Bu partiden ve liderinden ayrılarak AKP’yi kurdular.

Onlar AKP’yi kurmakla herhalde ümmeti parçalamış olmadılar. Saadet Partisi’ni daha doğrusu milli görüşçüleri parçaladılar.

Şimdi de yeni parti parçalayacaksa, bu parçalanan ümmet değil, Ak Parti olacak.

*********************************

ÜMMETİN LİDERİ DEĞİL

Erdoğan’ın “bu ümmeti parçalamaya hakkınız yok!” cümlesindeki yanlışlık çok ciddi.

AKP Genel Başkanı bu cümlesinden ümmet ile partisini aynileştirdiği görülüyor.

Hatta bazı AKP taraftarlarının Erdoğan için “ümmetin lideri” sloganını kullandığı da malum. Fanatik taraftarların bu akıl dışı sloganını Erdoğan da içselleştirmiş olmalı ki bu cümleyi sarf etmiş.

Oysaki “ümmet, bir peygambere inanıp onun yolunu seçen kimselerin tümünü” ifade eden bir kavram.

Özelde ise “İslam dinine bağlı olan, Hazreti Muhammed’in yolundan giden Müslümanların tümü” demek.

Ak Parti tüm Müslümanları temsil eden bir parti değil. AKP lideri bırakın dünyadaki bütün Müslümanların, Türkiye’deki Müslümanların bile ortak lideri değil.

Kaldı ki, O’na oy verenler ve vermeyenler arasında Müslüman olmayanlar da var.  Erdoğan inancı ne olursa olsun, bütün vatandaşları kucaklamak zorunda.

Sadece AKP’nin Müslüman, diğerlerinin ümmet dışı unsurlar olduğunu düşünmek kadar tehlikeli ve bölücü bir zihniyet olamaz.

Eğer bir sürçü lisan ise hemen düzeltilmeli. Değilse, bu sakat zihniyetten derhal uzaklaşılmalıdır.

*********************************

KEŞKE BİR SİSTEM OLSAYDI

İstanbul Belediye Başkanlığı seçiminden sonra bir “sistem tartışması” başladı. Çünkü hem yenilmez zannedilen AKP yenildi ve hem de“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” uygulamasının birinci yılı doldu.

Ve Türkiye hemen her alanda bir sene öncesine göre daha kötü. “Bu sistem gelince uçacağız” dediler. Yere çakılmak üzereyiz.

Burada tek sebep “yeni sistem” değil. Keşke bir “sistem” olsa da ona uyulsa idi.

Hangi “sistem” olursa olsun, daha başarılı bir sonuç çıkabilirdi.

Sistem demek kurumların çalıştığı ve kuralların işletildiği bir yöntemler düzenidir.

Oysaki bizim problemimiz kurumların devreden çıkarılmış olması, tek adama bağlanmasıdır.

Buna ilaveten kuralların yine aynı iradenin isteğine göre uygulanması, gerektiği kadarının uygulanması veya uygulanmamasıdır.

Bu tarife göre Türkiye’de bir sistem, dolayısıyla bir hükümet sistemi yoktur.

Adı “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” de olsa uygulanan yönetim biçimi bir sistemi ifade etmiyor. Bir “parti devleti” görüntüsü var.

Bu bakımdan TV’lerde harıl harıl sistem tartışmaları yapılması havanda su dövmekten ibaret kalıyor.

**********************************

FAİZ KONUSUNDA GÖRÜŞ AYRILIĞI 

Gelişmiş bütün ülkelerde Merkez Bankaları bağımsızdır. Son iki başkan döneminde yarı bağımsız olan T.C. Merkez Bankası, 6 Temmuz 2019’dan itibaren, artık bağımsız değildir.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Merkez Bankası Başkanını kendisinin verdiği “faizleri indirin” talimatına uymadığı için görevden aldığını açıkladı.“Sayın Başkanın kendine has birçok tasarrufu olmuştur ve maalesef ağır bedeller ödendi dedi.

Oysa faiz, enflasyon ve diğer para konularında Merkez Bankası Başkanı tek başına karar vermez. Kararları veren “Para Politikası Kurulu”dur. Kurul, MB Başkanı ve dört üyeden oluşur. Hepsinin eşit oy hakkı vardır. Yeni Başkan da, görevden alınan başkan döneminde bu kurulun üyesi idi. Nedense diğer kurul üyeleri görevden alınmadı, kurul üyesi Başkan Yardımcısı Başkan oldu.

Şimdi artık bu kurulun tarafsız ve ekonominin gereklerine göre politika belirleyebileceğine kimse inanmıyor.

Faiz konusunda Erdoğan meğer Ali Babacan ile de anlaşamıyormuş. Erdoğan “faiz konusunda hiçbir zaman anlaşamadık kendisiyle” diyerek açıkladı. Babacan ekonominin kaptanı görevlerinde iken “faizleri düşürün” talimatı vermiş. Babacan bu talimata rağmen faizleri düşürmek için Merkez Bankasına baskı yapmamış. Erdoğan bunun ülkeye çok ciddi sıkıntılar yaşattığını ifade etti.

Bu sözü Ali Babacan’ı rakip olarak ciddiye aldığını ve şimdiden muhatap alıp gözden düşürmeye çalıştığı şeklinde yorumlanabilir.

Fakat esas sıkıntılı olan konu Erdoğan’ın faiz konusuna, gerçekçi ve ekonomi bilimi açısından değil, tamamen ideolojik şablonla bakıyor olmasıdır.

Bütün bunların ekonomiye “ağır bir bedeli” olacak. Hem de çok uzun olmayan bir vadede.