Sözde Ergenekon savcısı kaçtı. Açtığı davaya 05 Ağustos 2013 tarihinde Türkler Haber sitesinde “Ümraniye Gecekondusu” demiştik. Hatırlatalım istedik.
***
Ümraniye davası bir gecekondu da başladı. Gecekondu nereden tutsan elinde kalacak derme çatma, eğreti bir yapıdır. Binayı yapmak ve içine girmek için ele geçirilen uyduruk malzemeler bir araya getirilir, birbirine iliştirilir. Ama temeli sağlam değildir.
Bugün Ümraniye davasında karar verilmesi bekleniyor. Kararın ne olup olmayacağını tahmin etmekle birlikte çıkmayan candan ümit kesmeme düşüncesini canlı tutuyoruz.
Birçok hukukçu davanın temelsiz olduğunu haykırmakla birlikte hukukçu olmadığımız için olayın bu yönünü irdeleme işini hukukçulara bırakıyoruz.
**
Bize göre Ümraniye davası sadece bir dava değildir. Ümraniye davası dış politikadan ülke sorunlarına uzanan bir dizi projenin hukuk alet edilerek uygulanmasının bir ayağını oluşturmaktadır. Bu ve bu gibi başka davalar ile bazı insanların toplumun gözünün önünden uzaklaştırılıp, dört duvara tıkıştırılmasının sebebini uluslar arası planları fark ederek kavrayabileceğimizi düşünüyoruz.
Amaç atılacak olan gayrimilli adımlara karşı oluşacak muhalefetin etkisizleştirilmesi ve cılızlaştırılması olarak karşımızda durmaktadır.
Ne yazık ki, geçen zaman zarfında toplum olarak yaşadıklarımız bu düşüncemizi haklı çıkarmış, olan biten su yüzüne çıkmıştır. Zira Ege adaları, Kıbrıs, Ermeni sorunu, Kuzey Irak ve bölücülük başlıkları altında bahse konu ettiğimiz gayrimilli düşünceler uygulamaya konulmuştur.
2000’li yılların başında Türkiye kamuoyu ayrılıkçı ve bölücü fikirlere oldukça kapalıydı. Derken bir dizi dava ile her nedense bu konularda belli hassasiyeti olan kişiler bir şekilde enterne edilmeye başlandı. Dolayısı ile bunların kamuoyu üzerinde ki etkisi de sınırlandırılmış oluyordu.
Sonra medyada yeni bir yapılanmaya gidilerek daha önce ismi ve sanı bile duyulmamış yeni aktörler gazetelerin köşelerine oturmaya başladılar. Bu kişilerin ortak yönü milli devlete karşı tavırlı ve bölücü fikirlere meyilli olmalarıydı. Yavaş yavaş toplumun algısı değiştirilecekti.
Günler günleri aylar ayları kovladı. Toplumun algısı bir miktar değiştirildi ve artık zamanı gelmiştir diyerek açılım süreci başlatıldı. Lakin Habur uygulamasından sonra halktan yoğun şekilde olumsuz tepki gelip İnegöl ve Dörtyol olayları yaşanınca hemen bir adım geri atılıp bekleme sürecine geçiliverdi. Demek meyvenin olgunlaşmasını beklemek ve toplumu daha iyi hazırlamak gerekiyordu. Bu sürede toplumun savunma mekanizmaları kırılmalı ve daha başka adımlar atılarak algı iyice şekillenmeliydi.
Referandum ile yargı daha istenilen kıvama getirilirken milliyetçi partiye de belden aşağı vurularak etkisizleştirilme projesi yürütüldü.
Ancak her şey istenilen gibi gitmiyor ve belli bir direnç Cübbeli Ahmet örneğinde olduğu gibi toplumun değişik kesimlerinden bile geliyordu. Sindirme politikası her ses çıkaranın üzerinde uygulandı. Ama direnç devam etmekteydi. Artık zaman daraldığı için tekrar düğmeye basıldı. Bir Müslüman bir kuyuya iki defa düşmez ama onlar aynı herzeyi barış süreci adı altında tekrar tekrar yemeye başlamışlardı.
Etki ajanları ekranlarda ve sütunlarda arz-ı endam etmeye ve okyanus ötesinden menkul düşüncelerini sardetmeyi sürdürdüler. Ülkenin ve bayrağın isminin değiştirilmesinden anayasadan Türk ibaresinin kaldırılmasına kadar birçok ihaneti allayıp pullamaya devam ettiler.
Yine olmamıştı. Belden aşağı vurdukları milliyetçi parti bir dizi mitinge başlayıp lideri kanalı ile Bursa’dan gürleyince frene basıldı.
Emir büyük yerden geldiği için arada bir fren arada bir yarım gaza basarak yine aynı taktikle süreç iki adım ileri bir adım geri istikamet karacaahmet’e doğru ilerlemeye devam ediyor.
Ancak aradan seneler geçse de çeşitli kişiler gecekondudan bozma davalar ile içeri alınsa da, yatak odalarına girilse de, şantajlar ile birileri susturulsa da toplumun belirli bir kesiminde gerçekleştirilmek istenen ihanete karşı takınılan tavır ve ihaneti kabul etmeme bilinci kale gibi karşılarında durmaya devam etmektedir.
Türkiye seksen milyon nüfusa dayandı. Kaba bir hesapla toplumun en azından yarısı bu sürece kesin muhalif olup, dörtte biri ise tavırlıdır. Toplumun % 15’lik bir bölümü sürece her şeye rağmen karşı durmaktadır. Bu oran nüfus olarak 14.000.000 nüfusa tekabül eder. Bunların yarısının çocuk olduğunu düşünsek dahi etki ajanlarının daha etkili olmaları için 7.000.000 kişiyi alacak bir hapishane inşa edilmesi gerekmektedir.
Bizim çağrımız ya bu hapishaneyi yapıp uygulamaya devam edin ya da artık bir işe yaramıyor diye Ümraniye gecekondusunu yıkın.
***
Bugün gelinen noktada Ümraniye Gecekondusu milli direnç sayesinde yıkıldı.
Gecekondunun arsa simsarı Ermenistan’a kaçarken kendisini davanın savcısı ilan eden devletin en yüksek makamında oturuyor.
Milli dirençten kaçış olmadığını düşünüyoruz.