Umutlarımızla oynamayın...

Neşe DİLEKÇİOĞLU

Terörden çok çekmiş bir millet olarak barışın dili nerede olursa kulak kabarttığımız, 'nasıl olacak?' tartışmalarını büyük bir dikkatle dinlediğimiz doğrudur.

Meclis, demokrasi beklentilerinin ortak ses yükselttiği, vatandaşların 'Bizi temsil edin, haklarımızı savunun' diyerek, oylarını vererek  milletvekillerini gönderdiği bir yer.

AKP seçim öncesi bu sorunu 'Ben çözerim' (!) diyerek seçilip iktidar oldu.

Çözüm süreci için bir adım atarak 'açılım' yaptı!

Ancak görüşmeler gün geldi tıkandı ve sonrasında bıçak gibi bir anda kesildi!
Hatta o kadar taviz vermiştiler ki, her türlü milliyetçiliği yeri geldi ayaklarının altına aldılar

Bu süreçte T.C'yi tüm kurumsal yerlerden kaldırdığına şahit olduk.

"Türküm ama Türkçü değilim"e kadar geldi iş!

Yani  Atatürk 'ün "Ne mutlu Türküm diyene" veciz sözünden de geri adım atıldığına da Türk halkı şahit oldu!

Çözüm sürecinde kurucu irademiz Atatürk'ün büstlerini, heykellerini  belediyeler her yerden iş makinalarıyla sökerek kaldırdılar.

'Bakım yapıyoruz' dediler ama yine yerlerine konulmadı!

Habur'u biliyoruz! Anlatmaya gerek yok!

Bu süreçte valilerin emri ile askerlerimizin biraz daha geniş davranarak, görmemezlikten geldiklerini de hep birlikte gördük.

Bir anlamda 'Ne istedilerse verdik' çözüm adına.

Olmadı! Olamadı...

HDP'nin bölücü PKK ile aynı dili kullandığı da bir gerçek. (Aralarında barış isteyenler vardır elbette.)

Ülkenin bölünmez bütünlüğünü korumak için yemin eden bir partinin, ülkeyi bölmek adına siyaset yapmasını anlamakta zorlanıyorum.

Siyasiler anlıyor mu onu da bilmiyorum!

Bu durumda, yemininizi tekrarlayın zorlamasıyla, tam iş vatanın bölünmez bütünlüğüne geldiğinde, ağızlarını geveleyerek geçiştirmelerine de Meclis TV'den izleyerek tanık olduk tabii.

Zorlandığım konu, zorlanarak yemin edenlerin TBMM'de  ne işi varı, akli melekelerimi zorlayarak anlayamamak.
Bir de sistemi değiştirmemek konusunda yemin edenlerin 4 maddeyi değiştirme konusundaki gelgit yaşamaları.

Tartışma programlarını izliyorum, anaların protesto görüntüleriyle. 

Çocuklarını haklı olarak bebek katili PKK'nın elinden kurtarma çabalarını destekliyorum.

Ancak yine anlayamadığım bir başka konu, Meclis'de temsil edilen ve muhatap görünen HDP'nin tarafından hiç bir ses çıkmaması!

İktidarın da CHP ile çözüm araması!

Tezat değil mi Atatürk'ün kurduğu bir parti olarak.

Konunun diğer partilerin temsilcileri ile hukukçulardan oluşan, ikili-üçlü oturtularak karşıtlık oluşturulan, genellikle de aynı kişilerle tartışılması!

Sadece bu konu değil, her konuda bilgili olan bu insanların, her konuyu aynı tarzda seslerini yükselterek tartışmaları ve sonucun kafamızda daha karmaşık hale  getirmeleri  de ayrı bir tartışılacak konu oluyor.

Yani neden Meclis'de temsil edilen bir partinin sözcüsü çağrılıp muhatap olarak bu sorular onlara sorulmaz anlamıyorum!

Yanıtı onlarda.

Hukukçu diyor ki; 'Suç isnadı varsa ve kesinleşmiş ise bu bir kapatma gereğidir'. 

Bu konuda da sözler havada.

'İspat edin ve kapatın' diyor Hukukçu beyefendi! 

Ne yapacağız peki, bu konuyu muhalefet partileri mi çözecek, Devlet mi, Hukuk sistemi mi?

Yoksa ana yüreği ile haykıran şehit anneleri, çocukları dağa kaçırılan, PKK'nın elinde esir olan analar mı çözer?

Bölücü bir parti ise, maaşlarınızı artırma konusunda bir araya geliyor, netice alıyorsanız, bu konuda da iş birliği yapın ve vergilerimiz bölücü dediğimiz aralarına PKK ile sınır koyamamış bir partiye gitmesin o zaman!

Halk olarak biz de sonuç bekliyoruz tartışmak yerine.

Muhalefete gelince yalpalıyorlar sanki.

Bir araya gelirlerse tepkilerinin korkunç olacağını düşündüğümüz insanlar tepkisiz.

Bir kaşlarını çatıyor, bir gülümsüyorlar.

Umudumuzu sizlere bağlayarak, 'Değişmeyin. bu düzeni değiştirin' anlayışı ile oy verdik.

Büyük balıkla nasıl mücadele edilir?

Küçük balıkları bir araya getirerek bir güç oluşturmak, gücün karşısında güçlü durmakla elbette.

Yok öyle olmuyor?

Güçlünün yanında durarak güç kazanma derdindeler.

Yedi yirmidört kavga edin, bağırın da demiyorum...

'Dik durduğunuzda bizim de belimiz doğruluyor' diyorum, anlayın...

'Sıkı sıkı umutlarımıza sarıldık, umutlarımızı güzel günlere çevirin' diyorum...

'Umutlarımızla oynamayın' diyorum...

'Beklentilerimize yanıt verin' diyorum...

'Herşey çok güzel olsun' diyorum...

'Bileğimizi büktürmeyin' diyorum...

Umurunuzda mı?

Onu bilmiyorum...