Yusuf Kaplan fikir namusu olduğuna inandığım az sayıda İslamcı gazeteciden birisiydi. Ama 18 Mayıs 2020 günü Yeni Şafak’da öyle bir yazı yazdı ki tüm olumlu düşüncelerimi yok etti.
Yusuf Kaplan yazısında, Osmanlı’nın Harbiye Nazırı iken 27 Nisan 1920 Günü Ankara'ya gelerek Milli Mücadeleye katılan Fevzi (Çakmak) Paşa’nın, o gün TBMM'de yaptığı konuşmasını konu almış. Konuşmadan alıntılandığı iddia edilen aşağıdaki cümleleri okuyunca şaşırdım.
“Padişahımız Ankara’nın zaferleriyle sevinip başarısızlıkları ile hüzünlenmekteydi.
O sıralarda hepinizin malumu olduğu üzere İngilizler baskıyla, tehditle o mahut fetvayı aldılar (İdam fetvasını diyor) Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi’nin imzaladığı, Mustafa Kemal hakkındaki idam fermanı. Malumunuz olduğu üzere o fetva süngü zoru ile alınmış ve İslam milletinin birbirine düşürülmesi hesaplanmıştı. O fetva acı bir vesikadır. Millet ve siz sanırım bu fetvanın geçerli olmadığını ve hangi şartlarda zorla yazdırıldığını anlamışsınızdır. (Tüm Meclisten “Şüphesiz” sedası yükselir…)”[i]
Yazı bitince Fevzi Çakmak böyle bir konuşma yapmış olamaz dedim… Niye mi? Ufak bir ayrıntıdan başlayayım; Fevzi Paşa TBMM kürsüsünden o tarihte Meclis Başkanı olan Mustafa Kemal Paşa’dan bahsederken, “Mustafa Kemal” demez. O zamanın adabı “Mustafa Kemal Paşa” demesini gerektirir. Ve asıl önemli nokta; Nemrut Mustafa Başkanlığındaki İstanbul 1 Numaralı Örfi İdare Mahkemesi, Mustafa Kemal, Kara Vasıf Bey, Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, Alfred Rüstem Bey, Halide Edip Hanım ve Adnan (Adıvar) Bey hakkında idam kararını 11 Mayıs 1920 tarihinde verdi. Ve karar 24 Mayıs 1920 tarihinde Vahdettin tarafından onaylandı... Yani Fevzi Çakmak'ın TBMM’de konuşmayı yaptığı 27 Nisan 1920 tarihinde ortada Atatürk hakkında bir idam kararı yok... Olmayan bir karar hakkında Fevzi Çakmak nasıl konuşur?
Tabii ki Fevzi Çakmak olmayan bir şeyi söylemez, söyleyemez. O zaman ya böyle bir konuşma hiç yok, ya da konuşma metninde bir tahrifat yapılmış... Doğruyu bulmak için yapılacak tek bir şey var. Fevzi Çakmak’ın TBMM’deki konuşmasında tam metnine ulaşmak. Ve ulaştım. 27 Nisan 1920 tarihli orijinal tutanak TBMM internet sitesinde var.[ii] Eski yazı bilenler oradan okuyabilir. Okuyamayanlar için Fevzi Paşa’nın o bölümde ne dediğini kelimesi kelimesine aktaralım ki tahrifatın boyutunu siz de görün;
“Bazı arkadaşlardan aldığım malumata nazaran o kabineye tazyik icra ettiler. Fetva veriniz diye. Nihayet o fetvayı aldılar. Malumunuz vechile o fetva İngiliz süngüsüyle alınmış İslâm’ı sinesinden birbirine düşürmek içün, ilk defa yazılmış acı bir vesikadır. Milletin hiss-i hakikat-bîni (gerçekleri gören duygusu) ümid ederim ki bundaki fecaati görecek ve bunun ehemmiyeti sıfıra inecektir (“Şüphesiz” sedaları)”
Görüldüğü gibi TBMM tutanaklarında yer alan orijinal metindeki Fevzi Paşanın konuşmasında ne “Mustafa Kemal” kelimesi geçiyor, ne de “idam”. Pekiyi konuşmada sözü edilen “fetva” neyin nesi? Bahsi geçen fetva, Milli Mücadeleyi kötüleyen, tam metni o tarihteki İstanbul gazetelerinde yayımlanan ve İngiliz uçaklarıyla Anadolu coğrafyasına atılan Şeyhülislam Dürrizade tarafından imzalanan 11 Nisan 1920 tarihli fetva. Fetva Kuvayı Milliyecilerin katlinin vacip, onlara karşı savaşanların gazi, savaşırken ölenlerin şehit olacaklarına ilişkin hususları da içeren beş ayrı fetvadan oluşuyor. Bu uzun fetvanın tamamını almaya yerimiz müsait değil ama fikir vermesi açısından bir bölümünü sadeleştirilmiş haliyle alalım. Kuvayı Milliye liderleri kastedilerek; “elebaşılar ve yardımcıları ile bunların peşlerine takılanların dağılmaları için çıkarılan yüksek emirlerden sonra bunlar, hâlâ kötülüklerine inatla devam ettikleri takdirde işledikleri kötülüklerden memleketi temizlemek ve kulları fenalıklardan kurtarmak, dince yapılması gerekli olup, Allah‘ın “öldürünüz” emri gereğince öldürülmeleri şeriata uygun ve farz mıdır? Beyan buyrula… Cevap: Allah bilir ki olur. Dürrizâde El-Seyid Abdullah” Yani Kuvayı milliye katılanlar hakkında “Katli Vaciptir” fetvası veriliyor… Buradaki amaç, halkın Kuvayı Milliyeye katılmasını engellemek ve Kuvayı Milliyeye karşı isyanlar başlatmak. Nitekim Kuvayı Milliyeye karşı isyan bayrağını kaldıran Anzavur’dan Çapanoğlu’na kadar her isyancı bu rezil fetvaya sarılarak kendi hainliklerine meşruiyet aramıştır.
Söz konusu fetvaya cevaben Ankara Müftüsü ve aynı zamanda Ankara Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Reisi de olan Mehmet Rıfat Efendi (Rıfat Börekçi) başkanlığında, Ankara‘da bulunan beş müftü, dokuz müderris ve medrese müdürü ile altı kişilik ilmiye sınıfından müteşekkil toplam yirmi kişilik bir grup din adamı bir fetva yayınladı. 19-22 Nisan 1920 tarihlerinde Öğüt, İrade-i Milliye, Açıksöz gibi Milli Mücadele yanlısı gazetelerde yayınlanan bu fetvada özet olarak; Anadolu‘daki Milli Hareketin meşru olduğu, Padişah ve Halife‘nin dahi esir bulunduğu, düşman elinde esir olan Halife’ye zor ve baskı kullanılarak fetva yayınlattığı, haliyle bu fetvadaki hükümlerin geçersiz olduğu hususlarına yer verilmiştir.
Fevzi Paşa’nın konuşması da, Ankara’nın fetvasını doğrular mahiyettedir. Muhtemelen Ankara Fetvasına güç katmak için özellikle Ankara Fetvasındaki cümleler seçilmiştir. Bu konuşma, Halifeye bağlılıkları nedeni ile Milli Mücadeleye soğuk bakan halkın ve tereddüt içindeki vekillerin milli mücadeleye inançlarını güçlendirmek amacı da taşımaktadır.
Fevzi Paşa’nın konuşmasında ne “Mustafa Kemal” kelimesi ne de “idam” kelimesi geçmemesine rağmen, Yusuf Kaplan bu tahrifatı neden yapmış? Üstelik yazısında “Hakikati yok edemezsiniz. Bir süre gizleyebilirsiniz ama er ya da geç ortaya çıkar hakikat.” cümlesini kullanmışken…
Biraz araştırınca gördüm ki, Fevzi Çakmak’ın söz konusu konuşmasının tahrifatlı metnini ilk yayınlayan Yusuf Kaplan değil. Bu metni ilk kez; Atatürk ve Türklük düşmanı medyanın parlatılmaya çalışılan tarihçi tenekelerinden Ahmet Anapalı “Atatürk’ün İdam Fermanına İnanan Cahiller, Hele Oturun Yamacıma” gibi havalı bir başlık taşıyan yazısında yer almıştır.[iii] Muhtemelen Fevzi Çakmak’ın TBMM’deki konuşma metninde tahrifat yapan da O'dur. Yusuf Kaplan da, metin Atatürk aleyhine olduğu, ilk yazan da “tarihçi” sıfatına sahip olduğu için herhangi bir sorgulamaya tabi tutmadan, çok iddialı cümleler içeren yazısını kaleme almış olmalı…
Bu tür tahrifatları niye yapıyorlar? İki ihtimal var; Birincisi Atatürk’e duydukları kini inançlarının bir parçası olarak görüyorlar, Atatürk’ün aleyhine olacağını düşündükleri her türlü tahrifatı, yalanı mubah olarak görüyorlar. İkincisi de tarih konusunda gerçekten cahiller… Bu olayda ikisi de geçerli.
Bir insan, Osmanlı Tarihini bilse, Şeyhülislamın görev ve yetkilerinden, idam kararını kimin aldığından, kimin onayladığından, Mustafa Kemal ve beş arkadaşı hakkındaki idam kararının 11 Mayıs’ta -yani Fevzi Paşa’nın TBMM’deki konuşmasından sonra- alındığından haberdar olsa, ayrıca Fevzi Paşa hakkında da 24 Mayıs’ta, asilere katılmak için askerden kaçtığı, saltanata karşı düşmanlık yaptığı gerekçesiyle idam kararı verildiğini, ve de tüm idam kararlarının Vahdettin tarafından onaylandığını bilse bu tahrifat yapar mı?
Eğer bunlar tarihi bile bile tahrif ediyorlarsa, ahlaki çürümüşlüklerini anlatmaya kelime bulamıyorum… Ayrıca bu tavır; okuyucularının bunu sorgulamayacak kadar peşin hükümlü, bağnaz ve cahil olduğuna inandıklarının, okurlarına da saygı duymadıklarının bir göstergesidir…
En üzücü olan da nedir biliyor musunuz? Bu utanmaz adamlar, tarihi tahrif ederek, dinin günah kabul ettiği, yalan yere şahitlik, yalan söylemek, sahtekârlık, bozgunculuk gibi eylemleri yapmalarına rağmen İslam’a hizmet ettiklerini sanmaları…
Vah zavallılar…