Osmanlı padişahı III. Murad'ın bir sabah erkenden kalkarak sarayının penceresinden doğayı seyrederken ilham alarak yazdığı şiirin bir dörtlüğü şöyle. (Artık neden etkilendiyse, ağlayarak yazıyor, burası önemli.)
"Bu dünya fânidir sakın aldanma.
Mağrur olup tac-u tahta dayanma.
Yedi iklim benim deyu güvenme.
Uyan ey gözlerim gafletten uyan.
Uyan uykusu çok gözlerim gafletten uyan"
Burada Gaflet şu oluyor:
"Aymazlıktan doğan uyuşukluk"
Demek ki aymazdı, uyuşuktu ki gözlerinin gafletten uyanması için kendi kendini uyardı.
Dikkat edin uyaran bir kitle değil, bu durumda her şeyi yapabilecek kudreti, gücü varken uyaran besbelli RAB.
Doğayı seyrederken börtü böceği, kuşu, ağacı, ormanı seyrederken birden bire gözündeki perde kalkmış.
Üstelik o dönemde ağaçlar ranta kurban da gitmiyor, parsel parsel de satılmıyor!
Peki bu aymazlık, bu uyuşukluk nereden kaynaklanıyor?
Şiirin bir kıt'asında uç veriyor aslında!
Tac-u tahda dayanan bir gücün kendisine yetmediğini, yedi iklimi kendinin zannederek nefse girdiğini, kibrinin tavan yaptığını, ancak dünyalığını yaparken ahiretini kaybedeceğinin derin sancısını dile getiriyor.
Yani dünyalık yapma hevesi, gaflet uykusunu, aymazlığı, uyuşukluğu getiriyor, diyor.
Doymak bilmeyen hırsın, aslında gaflet olduğu yargısına varmış III. Murad.
Bazen her şeyi elde etmenin hazzı diken olup batabiliyor da Tanrı'yı düşündüğünüzde, hesap günü ne inandığınızda (ki inanıyoruz Elhamdülillah)
Hepimizin kabul edelim ki gaflet uykusu derin ve var.
Tamah ettiğimiz şeylere baktığımızda ne kadar değersizleştiğimizi, bir pula nasıl satıldığımızı görüyoruz.
Kimileri hazineyi, kimi hazinenin bir pulunu götürmekte bir beis görmüyorlar.
Ülkeyi bu doymak bilmeyen nefsimize kurban ettiğimizin, talan ettiğimizin, ettirdiğimizin farkında değiliz.
Ya da farkındayız da, derin bir gaflet uykusundayız.
Ormanlarımız ya yanıyor, ya ranta kurban ediliyor.
Sonra gelsin kupon araziler, parsel parsel satılıyor.
Emperyalizmin siyanürlü elleri sadece ormanlarımızda değil, her yerde.
Ülkenin bir avuç zengini el ovuşturuyor her yanan ormanların ardından
Fabrikalarımız artık bizim değil.
Derin bir sessizlik, derin bir aymazlık, derin bir uyuşukluk üzerimizde.
III. Murad'ı gel de arama. (Dördüncüsünden Allah saklasın)
Bir karış toprağımız kalmadığında gaflet uykusundan uyansan n'olur?
Yedi iklim senin olsa n'olur?
Tac-u tahdın olsa n'olur?
Dünyalığını yaptın diyelim, dünyaya kim kazık çakmış?
Birbirine kazık atan atana!
Kazıklı Voyvoda mısın mübarek?
Gelin gaflet uykusundan uyanalım.
Saltanatın kayığına binmeyelim.
Saltanatı da bir yıkan olur.
Hesap günü hesap veremeyiz.
Bizim saraylarımız yok penceresinden bakıp "Uyan ey gözlerim gafletten uyan" diyecek.
Ne diyelim o zaman?
Herkes birbirini uyandırsın.
Ashab-ı KEYF mağarasında yedi uyurlar, Tanrının emriye bir hakikat uğruna uyumuş idiler.
Ben sizi gaflet uykusundan uyanmanız dileğiyle, hakikatı görmeye çağırıyorum;
"Uyan ey gözlerim gafletten uyan.
Uyan uykusu bol gözlerim gafletten uyan"
Valla ben uyandım.
Sizi bilmem.
Sahi ne durumdasınız?