Geçmişte, Bilge Kağan’ın ikazlarına sebebiyet veren olaylar sinsilesi, günümüzde bir başka şekilde zuhur etmiş ve kendisine ABD-AKP-CHP-PKK şer ittifakı şeklinde vücut bulmuştur.
Bugün, AKP politikalarının vardığınokta adeta bir bataklığı andırmaktadır; başta ekonomik çıkmazlar olmak üzere, terör ve işsizliğin yarattığı manevi buhran ve duygusal çöküntü; Türk milletinin ensesine zehirli bir kene gibi yapışmıştır. Toplumsal cinnet olaylarının sayısı her geçen gün artmaktadır. Tecavüz, gasp, hırsızlık ve aile içi şiddet vakaları tavan yapmıştır. AKP hükümeti düştüğü bu bataklıkta çırpındıkça daha da batmakta ve Türk milletinin huzur ve refahını da beraberinde götürmektedir.
“Komşularla sıfır sorun”sloganıyla başlattıkları, “Stratejik derinlik” safsatasıyla süsledikleri ve “Neo Osmanlı” iddiasıyla pazarladıkları dış politika; Irak’ın kuzeyine kurulan bölgesel yönetimle zarara uğramış, Mavi Marmara baskınıyla icralık olmuş ve son olarak da Suriye’de iflas etmiştir.
Tayyip Erdoğan; İzmir’de milliyetçilik, Diyarbakır’da bölücülük, Konya’da cemaatçilik, Amerika’da BOPçuluk, Avrupa’da ABcilik ve Mısır’da ümmetçilik pazarlamasıyla; Beyoğlu’nda sokakta yürüyen tramvayı,Galata Kulesi’ni, Eminönü meydanındaki saati, şehir hatları vapurlarınısaf vatandaşlara satan ya da kiralayan Sülün Osman’dan farksız hale gelmiştir.
Türkiye, bölünme ve dağılma sürecine doğru hızla sürüklenmektedir. Bu yolda CHP, AKP’nin destekçisi, BDP ise değnekçisi konumundadır.
Bölücü terör örgütü ve onun sivil/siyasi uzantıları, tehdit ve şantaj yoluyla AKP hükümetinden her isteğini kolayca almaktadır.
Açlık grevi tiyatrosunda, başta Başbakan Erdoğan olmak üzere, gerek hükümet gerekse BDP üzerine düşen rolün hakkını vermiş ve final sahnesinde İmralı’daki sirk soytarısı barış elçisi olarak izleyicilere sunulmuştur. Hemen ertesi gün ise Mudanya’ya bir römorkör yanaşmış, BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ”Kürtlerin yaşadığı bölgeleri valiler yönetmesin” diyerek yeni bir talepte bulunmuş ve PKK’nın şehir yapılanması KCK ise “Artık top hükümette” demiştir.
“Sivil anayasa” kisvesi altında Türk kimliği tamamen ortadan kaldırılmaya çalışılmakta ve “Büyükşehir Yasası” ile de bölünme süreci hızlandırılmaktadır.
Geçtiğimiz günlerde anadilde savunma hakkını elde eden bölücü unsurlar, anadilde eğitim hakkının verilmesi için çığırtkanlık yapmaya çoktan başlamışdurumdadır. AKP hükümetinin 10 yıllık korkak ve tavizkar politikalarından edindiğimiz tecrübeyle, bu hakkın verileceği günlerin pek de uzak olmadığını söylememiz mümkündür.
Türk ordusunun şerefli komutanları Silivri’deki düzmece mahkemelerde asılsız isnad ve türlü iftiralarla yargılanırken, Habur’dan ülkemize sokulan vatan hainlerinin hepsi çadır mahkemelerde yapılan usulsüz yargılamalarla serbest bırakılmıştır.
Yurtdışında idam konusunu gündeme getiren Erdoğan, 30 bin kişinin katili İmralı canisi Öcalan’ın adını ağzına almaktan çekinmiş ve Norveçli katil A.Behring Breivik’i örnek vermiştir. Bu konudaki samimiyetsizliği çok geçmeden ortaya çıkmış ve Devlet Bahçeli’nin MHP grup toplantısında yaptığı “Hodri meydan” açıklamasının ardından da idam konusu “AKP sûni gündem” çöplüğüne gitmiştir.
Şer ahalisinin, Oslo’da boynuna vurduğu şerefsizlik yaftası; İmralı’da bebek katiliyle sürdürülen pazarlıklar neticesinde, göğüslerine taktıkları bir nişane haline gelmiştir.
Bir yandan milli unsurların altına dinamit yerleştiren AKP hükümeti, diğer yandan da maneviyatımızla uğraşmakta ve İslami kaidelerle tamamen çelişen uygulamalara imza atmaktadır.
AKP hükümetiyle beraber terminolojimize yerleşen “Dinler arası diyalog” safsatası, Diyanet İşleri Başkanı tarafından pratiğe geçirilmeye başlanmış ve bu kapsamda kilise, patrikhane, havra ve sinagoglara gerçekleştirilen ziyaretlerle yüce Allah’ın ilahi kelamlarına aykırı düşen tavırlar sergilenmiştir.
Haçlı zihniyetinin kutsal saydığıve Osmanlı hükümdarları tarafından kapatılan Sümela Manastırı, Süryani Katolik kilisesi gibi ibadet yerleri ibadete açılırken, Heybeliada’daki Ruhban Okulu için de hem Başbakan hem de Diyanet İşleri Başkanı tarafından taahhütler verilmiştir.
1331 yılından beri cami olan ve Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün de cami olarak tanımladığı Ayasofya, Kültür Bakanlığı tarafından kiliseye çevrilmiş ve ayin yapılmasına izin verilmiştir.
Anadolu’daki kilise, havra ve sinagogları ihya eden AKP hükümeti bu uğurda milyonlarca lirayı gözden çıkarırken, 500 yıllık Osmanlı camilerini satışa çıkarmıştır. Son olarak, AKP’li Fatih Belediyesi tarafından hazırlanan planda 99 cami, 57 tekke ve medrese, 55 tane çeşme ve hamamın imara açılması, yerlerine de otel, benzin istasyonu ve ticari binalar yapılması planlanmaktadır.
Yine AKP hükümeti döneminde, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın resmi sitesinde yer alan ve namaz vakitlerini gösteren sistemde Türkiye eyaletlere bölünmüş, ardından gelen yoğun tepkiler üzerine de eski haline getirilmiştir.
Gün; din tüccarlarına, nifak uzmanlarına terör ve kaos simsarlarına, zulüm bezirganlarına karşı omuz omuza verme; terörün siyasi uzantılarına, BOP taşeronlarına ve İslam düşmanlarına haddini bildirme zamanıdır.
Gün; bir olma, iri olma, diri olma zamanıdır.
Gün; birlik zamanıdır.
Ankara’da Peşmergebaşının alkışlanmasıyla ayaklar altına serilen ve ardından Erbil’de yakılan Türk milli onurunu ve Habur’da kirletilen, Oslo’da vazgeçilen, İmralı’da terk edilen şerefini kurtaracak olan MHP’dir.
Türk milletinin gençlik iksiri ve kurtuluş reçetesi MHP’dir.
Türk milletinin, Uluslararası itibarını yükseltecek ve yüceltecek olan yine MHP’dir.
Milliyetçi Hareket Partisi; tutunulacak tek dal, sığınılacak tek limandır.
49 yıllık şerefli tarihi boyunca; çizgisinde zerre sapma olmayan, dün söylediğini bugün unutmayan; Sinop’tan,İskenderun’a; İzmir’den Iğdır’a kadar Ne mutlu Türk’üm diyene” sözünden asla vazgeçmeyen; vereceği tüm kararlarda, Türk milletinin faydasını gözeten bir tek MHP kalmıştır.
Ülkücüler, Türkiye’nin geldiği vahim noktanın farkındadır. Ayrıca, yaşanan ve yaşanması muhtemel gelişmelerin de en yakın takipçisidir.
Düşman; içeride ve sinsidir. Yeniden Malazgirt Meydan Muharebesi’ndeki, Kurtuluş Savaşı’ndaki asil ruhu yakalamanın vakti gelmiştir. Çünkü, bir dönem daha AKP hükümetiyle devam etmek; geri dönülemez yıkımlara ve tamiri mümkün olmayan hasarlara yol açacaktır.
Türk milliyetçileri; Türk milletine özlem duyduğu güçlü, kudretli ve itibarlı günlerini yeniden yaşatmak ve bütün Türk topluluklarını tek bir bayrak altında toplamak yüksek ülküsüne sahip imanlı, inançlı, hür fikirli, nefislerine karşı giriştikleri savaşıkazanmış ve en önemlisi teşkilatçı insanlardır.
Bu üstün vasıfları kullanarak, başta kendi eşimiz ve çocuğumuz olmak üzere, kapı komşumuzdan en uzak akrabamıza kadar herkese tehlikenin büyüklüğünü anlatmak ve herkesi MHP saflarına davet etmek; en öncelikli görevimiz ve en büyük mesuliyetimizdir. Türkiye topraklarında yaşayan, bu vatanın ekmeğini yiyen; yeri geldiğinde bu vatan uğruna evladını, arkadaşını, eşini, dostunu toprağa vermiş ve yeri geldiğinde de kendi canını vermekten imtina etmeyecek her birey bizim için kıymetli ve eşittir.
Bizler, ayrılan elleri birleştirmek, açılan safları sıklaştırmak, gevşeyen bağları güçlendirmek, kırılan gönülleri onarmak ve kopan irtibatları yeniden sağlamak için “Vakti geldi Çankırı… Haydi sende katıl!” diyor ve Türkiye’nin neresinde yaşıyor olursa olsun tüm Çankırılı Ülkücüleri İstanbul’dan başlattığımız irkilme, uyanma ve uyandırma seferberliğine katılmaya; 1453’teki kudreti, 1915’teki imanı ve 1919’daki inancı yeniden doğrultup, ayaklandırmaya davet ediyoruz.
Çankırı’dan yaktığımız bu diriliş ateşinin, Türkiye’deki diğer illere de emsal teşkil etmesi ve alevlerinin giderek artan bir kuvvetle ülkü dolu tüm gönülleri sarması arzusuyla…