Velev ki sabah kalktık "Recep Tayyip Erdoğan Suriye'deki bütün askeri varlığımızı sınır güvenliğimiz için sadece sınırımız boyunca konuşlandıracağız" demiş olsa kaybımız ne olabilir, kazancımız ne olabilir?
Kaybımız; Esad'ı düşürememiş oluruz. Erdoğan'ın kişisel arzusu tatmin olmamış olur. Sonucu; Suriye Devleti Esad ile devam eder.
Kazancımız; şehitler gelmeyecek. Esad'ı düşürmeye matuf masraflarımız artık Türk milletinin kasasında kalacak. Tüm enerjimizi ekonomik kriz gibi iç sorunlarımızı aşmaya yönlendireceğiz.
Kürt devletinin kurulması senaryosu BOP projesi dahilinde planlandığına göre ve de; Erdoğan bu projenin eş başkanı olduğuna göre; demek oluyor ki; Erdoğan bu projeden çekildiği an BOP projesi kısmen akamete uğrayacaktır. Bu da şu demek oluyor; kurulması düşünülen muhtemel Kürt devletine mani olmak adına Suriye'de bulunma gerekçemiz de böylece ortadan kalkmış olmayacak mı. Öyleyse Suriye'de bulunmaya "Mahkum" olma nedenimiz nedir.
Siz Erdoğan'dan "BOP denen şey bir safsatadan ibarettir. Eş başkan falan da değilim. Bundan böyle de hiç bir katkımın olması söz konusu olamaz" anlamına gelecek bir ifadesini duydunuz mu. Belki de "Kandırıldım" dediğinde duyacağız.
Suriyeliler için bundan sonrası hak değil haram dır
Bir millet yöneticilerinden memnun değilse ve bu memnuniyetsizliğinin çözümünü dışarıdan davet ettikleri birilerinin gücü ile halletme yoluna giderse; emperyalistleri ülkeye davet etmek olur ki; bu da en utanılası, aşağılık bir durumdur.
Suriye muhalefeti kendi iradesi ile halletmesi gereken sorunlarını dışarıdan davet ettikleri güçlerle çözme yoluna gittiler ve BOP dahilinde, eş başkanlık görevlendirmesi adı altında Erdoğan inisiyatifinde ülkemizi de davet ettiler. Ve maalesef Suriye'de yaşanan olumsuzlukların bedeline ve vebaline Türk milletini de dahil ettiler. Vallahi de, billahi de Türkiye ortalaması algı düzeyinin üzerinde düşünebilen birisi olarak Suriye'de hangi kazancı elde etmek için bulunuyoruz hala anlamış değilim. Eğer Esad katil ise onun hesabını sormak bize değil Suriye halkına düşer.
Suriye'de Esad'ı göndermek, rejimi değiştirmek gibi kahramanlığa heves eden AKP yüzünden Ülkemizin sorunları Suriye'ninkinden de ciddi boyutlara uzlaştı. Zaten emperyalizmin kurgusu BOP ile esas amaçları ülkemizi Suriye'de yaratılan iç mesele üzerinden bugün bulunduğumuz noktaya taşımaktı ve başardılar da. Şimdi bunu; ülkemizi sınır ötesi savaş noktasına taşıyarak devam ettirmek istiyorlar. Nitekim onu da BOP Eş Başkanı Erdoğan'a "Suriye'de savaşmaya mahkumuz" şeklinde söylettiler.
Ülkemizde Gezi eylemlerinin arkasında haklı bir tespit olarak emperyalist güçlerin olduğunu söylerken; Esad karşıtlarının yanında olup, onların kendi resmi devletlerine karşı muhalif hareketlerini organize etmemizi nasıl izah edeceğiz? Bizim Suriye ile sınır güvenliğimiz dışında hangi sorunumuz vardı? Nihayetinde BM nezdinde meşru Suriye devleti; Esad'ın yönetimindeki Suriye değil miydi? "Bu Suriye devleti yıkılsın, bizim istediğimiz şekilde bir başka Suriye devleti kurulsun" demek bizim haddimize düşmez. Eğer 'düşer' dersek; birileri de kalkar adını Gezi eylemleri veya başka bir şey koyarlar bize karşı aynısını yapmaya kalkarlar.
Biz de aşağı yukarı Erdoğan AKP'si iktidara geldiğinden beridir kendisine karşı muhalifiz. AKP'nin BOP projesi dahilinde eteğe kemiğe büründürülmesi, Fetö gibi bir hain örgütünün kendi rahminde kuluçkaya yatmasına müsaade etmesi ve devamında 15 Temmuz ihanet sürecinin yaşanmasına vesile olmasına rağmen ülkemiz muhalefeti hiç bir emperyalist gücü çağırıp "Gelin bu işi beraber halledelim" hainliğini zerrece aklından geçirmediği gibi 15 Temmuz ihanet kalkışmasında devletinin sokaktan toplanmasına büyük katkıları olmuştur...
Bizde başka ülkelerin sorunlarına bulaşma huyu AKP ile başladı ve devam ediyor. Sınır güvenliğimizi sağlamak en doğal hakkımızdır. Sıcak takip nedeniyle sınır ötesi operasyonlarımız geçmiş dönemlerde de terörle mücadele gereği olmuştur ama bir başka ülkenin rejimini dizayn etmek gibi bir geleneğimiz yoktur.
Suriye halkının mutluluğu için Türk milleti kendi mutluluğundan fedakarlık yaparak bedel ödemek zorunda değildir. Tamam; zorda kalmışına, darda kalmışına, yolda kalmışına kucak açtık. Bundan ötesi fedakarlığa yeter artık diyoruz. İtirazımız hak, vermek haramdır...
Ozan Ceyhun meselesine bir ilave daha
Ülkücüler acılarını da, hasımlarını da unutmayacaklardır. Hele ki 12 Eylül 1980 öncesi verilen mücadelenin hafızası konumunda olan üstün nitelikli, özgül ağırlıkları yüksek o dönemin yetişmiş insanlarının hiç birisinin vicdanına "Ozan Ceyhun masumdur" dayatmasını çakamazsınız. Biat eden, azatlığı kabul etmeyen iflah olmaz kölelere bu yalanı yutturabilir siniz ama ülkücülere asla.
Dolayısıyla, AKP'ye eklemlenip, siyasal İslamcılığa evrilerek ülkücü tanımın dışına çıkmayı tercih etmiş olanlardan elbette Ozan Ceyhun'un atamasına dair sarf ettikleri cümlelerin ülkücü vicdanın sesi olarak görmek mümkün olmayıp, yeni kimlikleri ile tamı tamına örtüşen bir değerlendirme olarak görmek lazım.
Sayın Devlet Bahçeli'nin açıklamasını da bu minvalde görmek, değerlendirmek lazım...