Öyle uzun bir yolculuktur ki...
Bazı çok bilmişlerin tanımını yaptıkları zaman bile, çok güldüğüm kadar zengin, konuşamayacağım kadar gizemli, anlaşılamayacak kadar çeşitli ve ölçülemeyecek kadar kudretli.
Bir tarafta sosyal beceriler, bir tarafta kuramlar, bir tarafta yapılandırmalar, bir tarafta ölçekler, bir tarafta zeka gelişimleri, bir tarafta örgün, bir tarafta yaygın, bir tarafta açık eğitim ve öğrenme yolları var iken, adını tanımlara bıraktığımız, sadece özel ders ile çözüleceğini zannettiğimiz, eğitim olguları ve öğrenme yöntemlerinin kısırlığı.
Ebeveynlerin çocuklarıyla geçirecekleri keyifli zaman yerine, hemen hemen her akşam o güzelim eğlenceli yaşları kâbusu çeviren, bazı öğretmenlerin vermiş olduğu saçma sapan ödevleri birlikte yaparak, yaşamı zehire çeviren, hayatın sadece sınav ve testten ibaret olduğunu zannederek geleceğini alt üst ettiğimiz nesil.
Ne 'dur' diyen,
Ne 'bıktık' diyen,
Ne de 'yeter artık' diyen var.
Sadece: Geçen zamana vah diyecekler hariç.
O kadar kısırlaştırılmış duygular oluşturmuşuz ki; "istendik davranışların kazandırılmasına eğitim" ve ardından "derste iken elde edilen bilgilere öğretim denir” diyerek kendi egolarımız ve beceriksizliklerimizin faturasını "sistem bozuk" diyerek, yeniden mantık dışı sistemlerin, niteliksiz eğitimcilerce varoluşunu sağlamaktayız.
Sorumluluk duygusunun gelişmesini engelleyecek, kişisel hizmetleri onların yerine yaparak, yaptıkları tüm yanlışları arkadaşlarına mal edip, vicdanen rahatlatarak her olumsuzluğu başkalarına havale etmekteyiz.
Çevremizdeki güzel örnekler yerine... Onlarca olumsuzluk yaşayan, kişiliği gelişmemiş yetişkini görmemezlikten gelerek, yeni kişilik ve karekter eksiklerini ürettiğimizi unuturuz.
Doğrularımız, yanlışlarımız, mukayeselerimiz ve çocuklarımızın fikrini bile sormadığımız kurallarımızı öne çıkararak, gerçeklerden uzaklaşıp içi boş yeniliklere "yeni sistem" adını bırakarak, yabancı isimli, marka okullarla, özel derslerle birbirimize hava atıp, canımızdan çok sevdiğimiz evlatlarımızın yarınlarını karartmaktayız.
Bütün bunların acısını çocuklarımız büyüdüğünde farkedeceğimiz zaman, dizimize vurmaya bile mecal bulamayacağız.
Çok yabancı kelimeye gerek kalmadan; Öğrenmeyi, öğrenmenin ve öğrenme oluşumunun seviyesini, çocuğun algılama hızıyla rahatlatabiliriz. Yarışmadan...
Motorların, kuşların, bisikletlerin bile bir kapasitesi, hız limiti var iken, biz çocuklarımızın performansının veya nasıl sağlıklı kalacaklarının farkında değiliz. Koronayı unutmuş; kurslara, derslere götürüyoruz. Oda yetmezmiş gibi, çocuğumuzu alıp tatile gidiyoruz.
İşte biz böyle havalı ebeveynler ve öğretmenleriz. Okullar tatil olsa da, komşu ölse de; evde ve ofiste ders veririz. “Bize vızzzz gelir, trist gider.” der, “Bu insanlar maske takmıyor, bu kadar insanın dışarıda ne işi var?” derken bile; “Bunlar biziz, biz nasıl böyle olduk.” deme ihtiyacı duymaz ve kendimizi göremeyiz. Harita kırmızı olsa dahi “Saygısız insanlar yüzünden.” derken, aynaya da bakabilir, tatile de gidebiliriz.
“Hadi hayırlısı” der, konuyu Allah’a ve sağlık çalışanlarına havale ederiz.
Allah bizi ıslah etsin.
Bahri Müdür Amca Yıldızbaş...