Her insan bir işe başlayacağı zaman elinden gelenin en iyisini yapmak için başlar. Genelde de hep böyle olur, ama yapılan işin sonunda kişinin maharetine göre iş şekil alır. İyi bir sanatçıysa şaheser yaratır, ünü dünyaya yayılır, yok değilse yapılan işten ne kendisi tatmin olur ne de başkaları.
Bu olay hayatın her alanında aynıdır, iyi bir sanatçıysanız güzel sanatlarda, iyi bir doktorsanız tıp alanında, iyi bir siyasetçi ve devlet adamıysanız siyaset dünyasında adınız anılır ve hatta kuşaktan kuşağa destanlaşırsınız Bilge Kağan, Fatih ve Atatürk olursunuz.
Cumhuriyet dönemi Türk siyasal hareketine birçok kişi gelmiştir. Bunlardan bir kısmı saman alevi gibi yanıp sönmüş, ama çok azının ismi de tarihin şeref sayfalarında yerini almasını bilmiştir.
İşte bunlardan birisi de Başbuğ Alpaslan Türkeş’tir.
Genç bir Teğmen’ken, Türk Milletine adını 1944 Türkçülük hareketiyle duyurur. 1960 İhtilaline arkadaşlarıyla birlikte darbenin yönünü değiştirmek için müdahil olur ve “İhtilalin kudretli albayı” sıfatını alır ama meşhur 14 ler sürgün hareketiyle amaçlarına ulaşamazlar. 1969 Yılında arkadaşlarıyla birlikte Milliyetçi Hareket Partisini kurar ve Partinin genel başkanı artık o dur. 1969 1980 arasında Ülkü Ocakları bünyesinde Türkiye’nin sayıca en fazla ve en vatansever idealist ülkücü gençlerini yetiştirir. Ayrıca sayı olarak az milletvekiline rağmen devlet kadrolarında göstermiş olduğu performans, iç ve dış güçlerin sürekli odak noktasında kendilerince tehlike arzetmeliydi ki; 1980, 12 Eylül darbe senaryosu gerçekleştirildi.
Cuntacılar tarafından arkadaşlarıyla birlikte Mamak askeri mahkemelerinde yargılandı hakkındaki suçlamaları mahkemenin suratına cesurca haykırdı ve uzunca süren davada tek bir arkadaşını dahi satmadı. Ömrünün sonuna kadar çizgisinde en ufak bir kırıklık olmayan ender bir Türk devlet adamı olarak ömrünü tamamladı.
Vefatından sonra Milliyetçi Hareket Partisinin başına gelen Devlet Bahçeli, ciddi, sözüne güvenilir bir devlet adamı olarak tanındı. 1999 yerel ve genel seçimlerinde Milliyetçi Hareket Partisi büyük bir başarı kazanarak Türkiye genelinde en yüksek oy alan 2. Parti oldu.
Bahçeli, bir tarafta ciddi ve başarılı bir devlet adamı imajı çizerken, diğer taraftan da yaptıkları icraatlar la kendi taraftarlarını şaşırtıyordu. 1999 Genel seçim sonuçları tek başına hiçbir partiye iktidar olma şansı vermiyor, mecburen koalisyona gidilmesi gerekiyordu. MHP Lideri, en rahat koalisyon hükümetini Refah ve Doğru yol partileri ile kurması beklenirken ki, bu koalisyonla başbakan olma durumu da vardı, Fakat Bu saydığım parti liderlerine: “onlar biraz dinlensinler” diyerek bazı milletvekili arkadaşlarının karşı çıkmasına rağmen, yıllarca MHP İle en sert mücadele yapmış Bülent Ecevit’in partisi Demokratik Sol Parti ve ANAP’la koalisyon kurma yolunu seçti.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde de durum farklı olmadı. Kendi partisinin mensubu Milletvekili Sadi Somuncuoğlu’nun adaylığı engellenirken, ülkücü camianın uzaktan yakından tanımadığı Necdet Sezer ortak aday olarak gösterildi ve Cumhurbaşkanı seçtirildi.
Kısa süreli koalisyon ortaklığının sonunda seçimlerde büyük bir yenilgiyle Parlamento’nun dışında kalan MHP, 2007 genel seçimleriyle %14 oy alarak tekrar meclise girdi ve 15 Temmuz 2016 ya kadar Ak Parti hükümetine karşı en sert muhalefeti yaptı.
7 Haziran 2015 genel seçimlerinde 80 milletvekili çıkaran MHP, Bahçeliyi tatmin etmemiş olacak ki, daha seçim akşamı önümüzdeki Kasım ayı için erken seçim isteyerek kamuoyunun dikkatlerini bir daha kendi üzerine çevirdi. Bir Kasımda yapılan seçimler sonucunda 59 milletvekili çıkaran bölücü parti HDP’nin de altına düşen MHP, taraftara ve ülkücülere büyük çok yaşattı ve olanlar işte ondan sonra oldu.
Ne olmuştu da MHP beş ayda yarı yarıya oy kaybetmişti?
Eskiden Bahçelinin her yaptığını: “vardır bir bildiği, düşündüğü” diye karşılayan Ülkücü, bu defa sorgulamaya başladı… neler oluyordu? Delegeler, il başkanları kongre istediler ama en şiddetli bir şekilde bu istekleri geri çevrildi. O güne kadar AKP ye karşı en ağır eleştirilerde bulunana Bahçeli, ani bir “U” dönüşü yaparak ülkenin “BEKA” sorununu dile getirip Erdoğan ve hükümetini destekleme kararı aldı. Türkiye’nin başkanlık sistemine geçmesinin önünü açtı ve o gün bu gündür, AKP ile kolkola muhalefete muhalefet etmekle meşgul. Daha düne kadar partisinin grup başkan vekilliğini şerefiyle yapmış birisini FETÖ’cülükle suçlayıp, kendisine muhalif MHP’lilere en acımasız şekilde saldırıyor.
Anlaşılır gibi değil, Türkiye’nin en eski partilerinden birisi olan MHP’nin tarihi bir misyonu var. 1944 olaylarından tutun Tabutluklara, Mamak zindanlarına kadar arkasında bıraktığı binlerce ülkücü şehide rağmen nasıl bu derece değişime uğrar anlaşılması çok güç doğrusu…
İYİ Partinin verdiği soru önergelerine en hayati milli meseleleri ilgilendirdiği halde(Andımız, Emeklilikte yaşa takılanlar, Tunceli’de donan askerlerin şehit olması ve TC.nin tekrar kabulü) konulu soru önergelerine AKP ve HDP ile birlikte karşı çıkmak milliyetçiliğin ülkücülüğün hangi umdesine yakışıyor?