Bu başlığın ne anlama geldiğini fazlaca düşünmeye gerek yok. İşte tam orada yukarıda. Bu yazıyı kağıda dökmeden önce çok kez düşündüm 'bunu belirtmeli miyim?' diye. Ama artık anlamıyorlar ne kadar yazılsa da çizilse de düşünmüyorlar. Ben de en iyisi mesajı baştan vereyim dedim.
Ülkemiz insanlarının zevkle kendilerini denedikleri bu sınava büyük bir rağbet söz konusu. Ben bu insanları fırtınalı bir havada vapur yolculuğuna çıkmış yolculara benzetiyorum. Sorsak ki "yolculuk nereye?" bilmezler! Ama merak etmeyin birçoğu aynı suyun yolcusu...
Yakın zamanda meydana gelen bir skandalı özetleyelim. Bir buçuk milyon kişinin başvurduğu sınavda sadece bir yayınevinin sorularını çözenlerin yüzü güldü. Peki ya geriye kalan umutların hakkını kim verecek? Bunun cevabının ÖSYM olmadığı kesin. Şimdi yeniden ama farklı sorularla sınav yapmaya karar vermişler. Bir de şu kurumları sınavlara tabi tutsalar! Sistemin aksadığı çok net ancak örtülmeye çalışılıyor. KPSS sınavına başvuranların sayısı her yıl daha da artıyor. Kaderini bu sınavla çizeceğini düşünenlerin sayısı ise daha vahim.
Bu tarz yönelimlerin iki kaynağı olduğunu düşünüyorum. İlk olarak "mecburiyet" olgusuyla karşılaşıyoruz. Özellikle de işsizliğin ve yetersiz sosyo-ekonomik imkanların buna yol açtığını söyleyebiliriz. Bir diğer sebepse "güvencesizlik" halidir. Bu kavram günümüz gençliğinin öne çıkardığı bir durumdur. Tahmin edilirse KPSS’ye başvuranların birçoğu Z ve Y kuşağı gençleridir. Bu anlamda yaşadıkları zamanın sıkıntıları onlara "güvencesiz" bir hayat sunmaktadır.
7. DERECEDEN MEMURİYET
Gençler çok şey istemiyorlar! Sadece akıllarındaki "gelecek resmi"ni biraz daha berraklaştırma niyetindeler. Aynı zamanda yaşadıkları "güvencesizlik" halinin yarattığı psikolojiden sıyrılmak istiyorlar. Görüyorlar ki birçok diplomalı işsiz çevrelerinde birikiyor. Aynı gelecek kaygısını yaşamamak adına farklı yollara başvuruyorlar. Kapısını çaldıkları KPSS epeyce cazip geliyor. Ne de olsa "memuriyet çok rahat”, “arkanda devlet var”, “saat ve maaşlar belli”, “sosyal haklar oldukça iyi” gibi ifadeleri birer hap gibi yutuyorlar. Böylesi bakış açısı gençlerin vizyonunu oldukça daraltıyor. Ve çoğu zaman planladıkları hayatın gerisinde kalmalarına yol açıyor.
Yaşanan bu durumu Çarlık Rusyası zamanında yaşamış olan ünlü yazar Gogol’den başkası daha iyi özetleyemezdi herhalde. Eserlerinin en gülünç öğelerinden biri olan "memurluk mesleği" Gogol’un da gençliğinde deneyimlediği ardından istifa edip yaşadıklarını hikayeleştirmesiyle ortadadır. O sıkıcı bürokrasiyi ve işleyişi, hiyerarşik yapı, liyakatsizlik, iş yükü ve adaletsizlik gibi kavramlarla anlatır Gogol. Hikayelerinin baş kahramanlarıdır 7. dereceden memurlar ve hemen ardından 8. dereceden memurlar gelir. Kısacası değişen bir şey yoktur.
Ülkemizdeyse bu durum tıpa tıp aynı ilerlemektedir. "Hiyerarşinin üst tabanına tırmanıyorum" derken kendini piramidin sınırladığı alanda sıkışmış hissedersin ve benzer işleyiş sürer gider. Bu sefer "geleceğimi kurtardım" derken hayat vizyonunun ne kadar küçüldüğünün farkına varamazsın. Kurtardığına inandığın şey ise sadece yakın bir dönemin güvencesini verir. Böylesine bir çıkmaza sürünmek artık normal geliyor. Ancak çoğunluk için bu durumun esasında böyle olduğunu zannetmiyorum. Peki ya bir şeyler değişmezse ne olacak?
CUMHURİYET TARİHİNDE BİR İLK
2022 yılı Şubat ayında yapılan bir araştırmaya göre: Her üç gençten biri işsiz ve bununla birlikte gün geçtikçe istihdam oranında azalış söz konusu. İş sahibi olan gençler ise asgari ücrete ya da daha düşük ücretlere mecbur tutuluyor. Ayrıca belirtmek isterim ki bu gençlerin çoğu diploma sahibi. KPSS sınavı türlü bahanelerle hala işsiz gençlerin ümidi olmaya devam ediyor. Buna ek mülakatlar, atamalar derken kaygıların arttığını görüyoruz.
Belirtmeliyim ki bu yazıyı tek bir kavram çerçevesinde değerlendirecek olsam "fırsat eşitliği"nin altını çizerim. Ele aldığımız tüm sorunların ana sebebi fırsat eşitsizliğidir. Aynı zamanda bu kavram gelecek kaygısı ve güvencesizlik duygusuna sahip tüm gençleri aynı noktada topluyor. Enteresan değil mi?
Fakat 2011 senesinde bu noktaya "Prekarya" ismini veren Guy Standing, bahsedilen gençlerin tehlikeli prekarya sınıfına ait olduğunu iddia ediyor. Ve hatta 21. y.y gençliğini yani seni ve beni hepimizi potansiyel birer "prekarya" olarak tanımlıyor. Bu konuya ilerleyen zamanlarda daha fazla değineceğim.
Son günlerde ortaya atılan bir gerçekle sizleri tanıştırayım: Cumhuriyet tarihinde ilk defa bir kuşak kendisinden önceki nesil kadar iyi bir hayat yaşayacağını düşünmüyor. İşte bu, gelecek kaygısının vardığı son aşamadır. Halbuki olması gereken gelişen ve iyileşen şartlarla çok daha iyi bir yaşam beklentisi içerisinde olmamızdır. Görülen o ki emin olmak istediğimiz gelecek umut ettiğimizden çok uzakta...
Son olarak birkaç gün önce 17 Ağustos'da doğum günümü kutlayan herkese bu vesileyle teşekkür etmek isterim. Sağlıcakla…
Erdem İRİ