''Yenidoğan Çetesi''
"Yenidoğan çetesi" bana yıllar önce rahmetli annemin tedavisi sürecinde
yaşamış olduğum tecrübeyi hatırlattı.
Acil olarak ambulans ile kaldırıldığı hastanede yoğun bakım dahil günlerce tedavi görüp maalesef iyileşmeyen annemi bir sabah özel bir hastanenin yoğun bakımına sevk edileceğini söylediklerinde itiraz ettim; "Böyle bir saçmalık olamaz, annem halihazırda bu hastanede tedavi görmekte" diyerek adeta isyan ettim.
O gün kesinlikle şunu düşünmüştüm "Annemin öleceği hükmüne varmışlardı. Özel bir hastanenin yoğun bakımına sevk edilerek o özel hastaneye para kazandırmak istemişlerdi. Sağa sola telefon trafiği ve beraberinde ısrarla direnme gösterince ortalık karıştı, hastane yönetiminden birisi geldi "Ayşe Soral bizim hastaymış" demesin mi...? O an Nemrut suratlı başhemşirenin suratının aldığı şekli hala unutmuyorum. Şüphemiz doğrulanmış oluyordu ancak elimiz de onlara mahkûmdu, başhemşireye "sürtük, hani yoğun bakım doluydu" demek tam da yerinde olacaktı.
Devamında ne oldu; annemi tekrar yoğun bakıma aldılar ( kalp yetersizliği, solunum problemi ve enfeksiyon). Yoğun bakımda bilekleri yandı. Bacaklarından bileklerine deri nakli yapıldı. Sorgulamasını yaptım, mesleğin cahili olduğumuz için tıbbi terimlerle yapılan açıklamayı maalesef kabul edip şüphelerimle baş başa kalmıştım.
Her geçen gün ilave hastalıkların eklenmesi ile durumu daha da kötüye giden annem için "Yapılacak bir şey yok" diyen doktorlara "Hayır, annemin iyileşmesi mümkün ancak birbirinizden habersiz tedavi süreci söz konusu. Yapacağız bir şey var o da; ortak bir heyet oluşturup annemin hastalıklarının tedavisini eşgüdümlü, bir program dahilinde sürdürmeniz gerekiyor" dedim. Dediğimi yaptılar, annem düzenli takip sayesinde iyileşti.
Malesef hastanelerde hastaların ayrı, hasta yakınlarının da ayrı bir mücadele vermeleri gerekiyor. Yine aynı hastanede annem için verdiğim mücadeleye şahit olup beni takdir ederek kucaklayan mesleki onura sahip doktoru da hiç unutmayacağım.
Dinimiz İslam diye...?
Ortak aidiyetimiz İslam dini diye siyasal İslamcılarla başlayan, iktidarları ile perçinlenen Arap seviciliğimiz gönüllü asimilasyonumuzu sağladı, Araplaşma sürecimiz başladı, doğal olarak Yahudi ve İsrail düşmanlığı da beraberinde zihinlere yerleşti.
Ne menem bir Arap seviciliğidir ki; onlardan en az sekiz milyon insanı içimize aldık, yüz milyar dolar para harcadık. Onlara bu muameleyi layık görürken kendi emeklimizi de 12,500.-TL emekli maaşına mahkum ettik. Yüz milyarlarca eğitim öğrenim harcaması ile yetiştirdiğimiz kendi evlatlarımızı da yurt dışında birilerine maliyetsiz eleman gücü olarak adeta hediye ettik.
Biz Türkler isteseydik Yahudilerle pekala iyi ilişkiler geliştirebilirdik ancak siyasal İslamcı Arapçı iktidar bizi zorla Yahudi düşmanı yaptılar.
Yüzyıllar önce İspanya ve devamında Avrupa'dan sürgün edilen Yahudilerin sığınağı olmuş biz Türklerle Yahudiler pekala iyi ilişkiler geliştirip dost olabiliriz. Evet farkındayım; ezanın Türkçe okunmasını dinden çıkmak gibi gören ortalama algı düzeyine "Yahudilerle dost olabiliriz" önerisinde bulunmayı siyasi söyleme dönüştürmek bugünkü konjonktürde çok zor ama rahmetli kurucu başbuğumuz Mustafa Kemal Atatürk'de de böyle bir çekince olsaydı ne bağımsızlığımızı kazanabilirdik ne de bu devleti kurabilirdik. Şimdilik biz söyleyelim, siyasiler de düşünsünler.
Numan Kurtulmuş içindeki dışarı kusmuştur
Numan Kurtulmuş "devletin milleti ve ülkesi olamaz" demiş.
Her devletin milleti olmayabilir; ABD olup da Amerika milleti, Canada Devleti olup da Canada milleti olmadığı gibi. Milletlerin devleti vardır; Türk milletinin Türkiye, Alman milletinin Almanya, İtalyan milletinin İtalya, İngiliz milletinin İngiltere olduğu gibi...Mesela Belçika'nın milleti yok, halkı var; bir arada yaşayan etnik azınlıklardan oluşuyor.
Eğer birileri çıkıp da "Devletin milleti olmaz" diyorsa o diyenlerin soyuna sopuna bakmak lazım; etnik özürlü, Türklük düşmanı kripto birileridir. Bunlar Türk devleti ve milleti adına bir makam işgal ediyorlarsa devleti ve milleti bu kriptoların ihanetlerinden korumak lazım; bulundukları yerlerden def etmek lazım.
Bu kripto etnik özürlülerin inisiyatif ve önderlikleri ile bir plan dahilinde, bilinçli olarak Türk milleti "Halk"a dönüştürülmek isteniyor. Bunun fiili uygulaması da on milyona yakın mülteci adı altında çeşitli etnik kimliklerden oluşan insanların ülkemize girişleri sağlandı/kabul edildiler amaç Türk milletinin homojen yapısı bozularak "Türkiye halkı" tanımlamasına uygun sosyolojiyi oluşturup tanımını da anayasaya metnine sokmak istiyorlar. Türk Devleti Türk milletinin elinden alınmak, Türk milleti de yığın haline getirilmek isteniyor.
Dolaysıyla anayasanın ilk dört maddesinin o veya bu gerekçelerle değiştirilmesi talebinde bulunmak ifade ve düşünce özgürlüğü olmayıp, kripto etnik özürlülerin organize olmuş ihanet girişimleridir.
Köfteci Yusuf vakası
Keşke hepimiz domuz eti yemiş olsaydık da devletimizin kurumlarına güvenimiz bu denli sarsılmamış olsaydı.
"Köfteci Yusuf'a mı güveneceğiz, devletin verdiği rapora mı" sorgulamasını yapma ihtiyacını duymak Türk milliyetçisi birisi olarak bana olduğu gibi muhtemelen her Türk vatandaşına zul geliyor olmalı.
Devleti devlet yapan, ayakta tutan ana unsur milletin her ferdinin ona güvenle bağlı aidiyet duygusudur. Devlete sadakat ve güveni çekip aldığınız zaman ortada devlet diye bir şey kalmaz.
Eskiden hükümetler değişse bile devletin kurumlarının fonksiyonlarında herhangi değişiklik olmazdı; "Devlette devamlılık esas"tı
AKP ve onun dayattığı sistem değişikliği ile devletin AKP'leşmesi süreci başladı. Nihayetinde AKP'leşen devlet ile hükümet-devlet farklılığı tamamen ortadan kalktı.
Korkum o ki; bundan sonraki süreçte milletin AKP'yi cezalandırayım derken devlete olan sadakatinin ortadan kalkması, içten ve dıştan her türlü operasyona açık hale gelmesi ihtimalidir.
Kısa notlar
Siyaset öyle bir iğrenç hale geldi ki; "adam" diyerek namus ve şerefine kefil olup sahip çıktıklarımız bir de bakıyorsunuz şeref ve haysiyetlerine bizim kadar bile sahip çıkmıyorlar.
"Efendim onlar vatan ve millet için bazen siyasetin gereği böyle yapabiliyorlar" diyenler olabilir. Hayır efendim, kendi onur ve şereflerini koruma konusunda istikrarlı olamayanların milletin onur ve şerefi için yapacakları bir şey olamaz.
...
ABD Binlerce insan öldürülürken İsrail'e "arkandayız" derken İsrail'in, İran'ın petrol tesislerini bombalama ihtimaline karşı ise "Ben olsam bombalamam" diyerek tavsiyede bulunuyor.
ABD, İsrail'e "Ülkeniz için menfaatiniz gereği İnsanları öldürülebilirsiniz yeter ki bizim de ekonomimizin bir anlamda bağımlı olduğu petrol ve türevlerinin başına bir iş gelmesin" demek istemiştir.
...
Ülkelerin yatırım yapılabilir risk haritasında İsrail yatırım yapılabilir ülke çıkarken Türkiye yatırım için riskli ülke olarak çıkmış.
Demek ki; ülkemizin demokrasi sorunları ve tek adam rejimi savaşta olan bir ülkenin şartlarından daha riskli görülüyor.
...
Her tedbir korku nedeniyle değildir; kış sağuna tedbir olsun diye odun, kömür vs. stoku yapılır.
İsrail yayılmacılığına karşı tabiki tedbir alalım ama korkunu utanç boyutunda belli edersen o vahim bir durumdur ki; psikolojik olarak "gelin ne isterseniz alın, yeterki bana dokunmayın" teslimiyeti demektir.
...
Zaman zaman düşünüyorum da; Meral Akşener'e olan haklı öfkemiz nedeniyle acaba diyorum; aidiyetimize ilişkin aldığımız kararlarımızda İYİ PARTİ kurumsal kimliğine haksızlık yapıyor olabilir miyiz.
Kalbimin "merhamet köşesi" gene devreye girdi, söz geçiremiyorum galiba.
Öyle ya; İYİ PARTİ yok olursa bizlerin mi muradı gerçekleşmiş olur yoksa Meral Akşener-Recep Tayyip Erdoğan'nın muratları mı gerçekleşmiş olur.
O nedenle İYİ PARTİ'yi aidiyet duygusundan ziyade ahde fena gereği daha objektif ve bağımsız gözlemlerle takipteyim