Yılbaşı geldi... Akşama önemli konuklarım var: Oğlum Serter ile kızım Senem. Bir kaç aydır ayrı evde birlikte oturuyorlar. Çünkü oturduğumuz Güzelbahçe (İzmir)semti işyerlerine çok uzak. Ulaşım sorunu da olunca her gün üç dört saatleri otobüslerde geçiyor... Anne yüreği... kıyamadım çocuklarıma. Dayanamadım. Onların da isteği ile Balçova'daki evimize yerleştiler. Perdeler diktim... kimi yeni, kimi eski eşya ile bir güzel evi döşedik. Herkes halinden memnun... Abi-kardeş birbirlerini idare ediyorlar. Güzel de geçinirler maşallah. Ancak özlüyorum. İşte onu da arada bir yemeğe geliyorlar, öyle gideriyoruz. Artık gelecekleri zaman özeniyorum da özeniyorum... neler pişirmiyorum ki!..
Yılbaşı akşamı da gelecekler. İki gün öncesinden patlıcanlı ve kıymalı- patatesli börekleri elceğizimle açarak pişirdim. Poşetleyip buzluğa attım. Isıtıverince fırından yeni çıkmış gibi oluyor. Sabah kahvaltıda sıcak sıcak yesinler...
Mercimek çorbasını pişirirken içine kereviz sapı, havuç ve patates de ekliyor sonra blenderden geçiriyorum. Kış... hastalanmasınlar...
Kırmızı pancar salatasını pek sever Senem'im sirkeli, sarmısaklı... Yeşil yapraklarını da atmam. Soğanla kavururum, sarmısaklı yoğurdu da dökünce üstüne. Nefis oluyor. Rus salatası ve fava ise değişmez yılbaşı listemde vardır...
Bir de Canan Karatay hoca arada bir kelle-paça çorbası için diye salık veriyor ya... eh ondan da yapıvereyim dedim. Ertesi gün öğlene içerler...
Bir kaç çeşit daha yapınca yemek hazır. Sırada ne var? E hediye de almak gerekiyor... Ne alsam ki? Artık zevklerimiz pek uyuşmuyor. Benim aldığım şeyi ya hiç giymiyor, ya da incelik olsun diye bir kez giyiyorlar. Kalkıp biblo alacak halim de yok her halde!..
Kitap... Bence en güzel hediye kitap... Çocuklarıma hediye edeceğim kitaplar da belli zaten. Geçtiğimiz günlerde peşpeşe iki kitap okudum. Uzun süre etkisinden kurtulamadım. İki kitap ta M. Osman Akbaşak'a aitti. İlki “Ağababa” ikincisi ise “Şafak baskını”. İki kitap ta Kurtuluş Savaşı'nda milli mücadeleye katılan Beykozluları anlatıyor. Büyük emek verilip araştırılarak kurgulanmış gerçek yaşananları anlatan bir roman.
Yazarımız Osman bey 1953'te istanbul Emirgan'da doğmuş, kırk günlükken Beykozlu olmuş. İnşaat mühendisi. Konya, Afyon, Balıkesir, Giresun, Ankara ve Çankırı'da çalışmış. 1977'de yedek subaylık için geldiği İzmir'e yerleşmiş. 2013 yılında fiilen emekli olmuş ama yerinde boş duramayanlardan. Tam bir kültür-sanat aşığı. Türk Sanat Müziği ile ilgileniyor, klasik filmleri izliyor, edebiyat ve şiir toplantılarına katılıyor, fotoğraf çekiyor, okumaya ve yazmaya çok vakit ayırıyormuş. Beş-altı yıldır İzmir SKY tv. de “Geçmişten geleceğe kent ve yaşam” konulu programı hazırlayıp sunuyor.
Kitaplarından Ağababa'yı okuduğumda ilk kez birisinin dedesini kıskandım. Ağababa bir Cumhuriyet imamı. Milli mücadelede Mustafa Kemal'in yanında destek veren, gerçekleri gören aydın bir din adamı. Her zaman böyle din adamlarına ihtiyacımız var. İkinci kitap “Şafak baskını”nda ise Kurtuluş savaşı zamanında gerçek yaşam öykülerinden yola çıkılarak milli mücadelede Beykozluların yaşadıkları acılar, sıkıntılar en ince detayına kadar öyle araştırılarak ve gerçekler üzerinden kurgulanarak yazılmış ki her iki kitapta da sanki tarihin kapısından içeri girdim. Beykoz'a gittim. Roman kahramanları ile birlikte o acı günleri ve verilen uğraşları, çekilen eziyetleri onlarla birlikte yaşadım. Savaşın acımasız, çirkin yüzünü gördüm.
Büyük emek ve araştırmaya dayalı gerçekleri bütün acımasızlıkları ile anlatan bu ödüllü romanı bence herkes okumalı. Özellikle gençler... Okumalılar ki bu vatan nasıl düşmandan kurtarılmış. Ne koşullarda yaşamışlar? Savaş nedir? İnternette tuşlara basılarak kazanılan bir oyun mu? Yoksa aklımızın köşesinden bile geçmeyecek acılar mı? Neler yaşanabilir, düşman ne eziyetler edebilir? Yaşlı, genç, çocuk demeden açlık, sefalet ve çaresizliği bütün çıplaklığı ile bir tokat gibi suratınızda hissedeceksiniz. Okudum, öğrendim, korktum, ürperdim...
Günümüzde bu ülkenin ne acılar çekilerek kurtarıldığını bence herkesce bir daha düşünülmeli ve ona göre davranılmalı...
Kimi yerinde ürpererek, kimi yerinde içim ezilerek, kimi yerinde gözlerim nemli, kimi yerinde ise korku ile dehşete düşerek okudum kitabımı. Bu vatanın kurtarılmasında emeği geçen Mustafa Kemal Atatürk, arkadaşları, ordusu ve “Ağababa”lar olmasaydı biz bu gün ne durumda olurduk diye düşündüm. Hepsinin önünde saygı ile eğilirken torunu olmaktan haklı olarak gurur duyan M. Osman Akbaşak'ı candan kutluyor ve emeklerine sağlık diyorum.
Tüm okurlarımın yeni yılını kutluyor, 2014 yılı ile çekilen tüm acıların geride kalmasını diliyorum...
Hülya Sezgin/ hulyasezgin@hotmail.com