Bakü’de boyun ağrılarımdan söz edince davetlisi olduğumuz kardeşim Nevai Memmedoğlu “Ablam seni bir yere götüreceğim, şifa bulacaksın.” dedi. Nuride Küskün Şuşalı’ya gittik. Nuride hanım şifacı imiş. Ve iddiasına göre bio enerji ile tedavi edebiliyormuş. Öyküsü çok farklı ve ilginçti.
Henüz on yaşında, sokakta arkadaşları ile keyifle oynayan bir kız çocuk düşünün. Derken şiddetli yağmur başlıyor. Gök gürültüsünden korkan arkadaşları panikle evlerine kaçışıyorlar. O kaçamıyor ve yıldırım çarpıyor…
İşte Nuride hanımın başına gelenler… Öldü sanmış eve getirmişler. Tam kırk gün yüksek ateşle uyumuş. Anne ve babası perişan… Yaralarını iyileştirmişler, onu beslemişler. Verilen yiyecekleri şuursuzca yedikten sonra bitkin uyumaya devam etmiş…
Kırk günün sonunda çırpınan bir hayvan gibi çığlıklar atarak uyanmış, kendine gelmiş. Uzaklardan bir ses “Sen öldün ve bundan dört asır önce ölen bir kişinin ruhu sana geçti.” diye fısıldamış. Gerçekten de o artık eski Nuride değilmiş…
Yıldırım altı binde bir insana denk gelirmiş ve on bin amper gücünde imiş. Bu güç insanı yok eder, yakar, kül eder… Ama o ölmemiş. Çok ender durumlarda yıldırım çarpan kişiler yaşıyorlarmış. Yıldırım çarptığında vücuttan geçtiği hat çok önemliymiş. Eğer beyin ve kalpten geçerse öldürüyormuş, beyin ve kollardan bacaklardan geçerse böyle değişimler yaşanıyormuş… Bu durumda olan kişiler dünyada “Yıldırımın çocukları” diye kendilerine isim takmışlar. Zaman zaman da bir araya geliyorlarmış.
Doktorlara göre Nuride’ye yıldırım çarpınca beyninin sağ lobunda değişim yaşanmış. Yıldırımın çocukları konusu Rusya devlet televizyon kanalında belgesel olarak yayınlanmış. Biz de videodan seyrettik. Nuride hanımın da içinde olduğu yıldırım çarpanlar yaşadıkları değişimi ve sahip oldukları gücü anlatıyorlardı. Kimisi vücuduna yaklaştırdığı ütüyü mıknatıs gibi çekiyor; Kimisi hipnoz yapıyordu. Birisi uyandıktan sonra hiç bilmediği halde Almanca konuşmaya başlamış. Nuride hanımda ise bu şifacı özellik olarak kendini göstermiş. Diyorlar ki beyin yıldırım çarpınca yüklenilen çok yüksek elektrik enerjisi ile şifacı durumuna geçebiliyormuş.
Belgeselin sonunda ise yağmurlu, yıldırımlı havalarda telefonla konuşmayın, troleybüse binmeyin, evdeki televizyon gibi elektrikli aletleri kapatın diye uyarıyorlardı.
Küçük Nuride başlarda hiç kimseyi tanımamış. Hiç bilmediği halde Arapça konuşup kuran okumaya başlamış. İlk zamanlar insanların yüzüne bakamıyormuş. Çünkü baktığında bir röntgen cihazı gibi baktığı kişinin beynini, kıvrımlarını görebiliyormuş. Vücudunu da aynı şekilde…
Zamanla alışmış. Durum böyle olunca da baktığı kişilerin hastalıklarını bilmiş, duyduğu seslere göre de şifasını söylemeye başlamış. Diyor ki “Ben pek çok şey görirem, duyuram… ama diyebilmirem… Tanrı beni seçti… insanların yararına hizmet etmem istendi. Ancak onları üzecek, yaralayacak şeyleri görsem de diyebilmirem. Çünkü o kişileri üzmeye hakkım yok ve geleceği ancak Tanrı bilir…”
İddiasına göre kozmostan görüşüp bio enerji ile şifa yollayabiliyormuş. Ofisinde her gün yüzlerce kişi onu bekliyormuş; dertlerini bilsin, şifa bulsunlar diye. Özellikle beyin ve kan hastalıkları ile ilgili yardımcı olabiliyormuş. Hatta bir anısı şöyle;
Adamın birinin on üç yaşında Şebnem isimli kızı lösemi hastası imiş. Götürdüğü bütün doktor ve tedaviler çare olmamış. Adamcağız bu uğurda arabasını bile satmış, şifa bulamamış. Kanını değiştirmişler çocuğun… gene yok!.. Nuride hanım öncelikle kızın isminin ona uymadığını görerek Şebnem ismini Zeynep diye değiştirmelerini istemiş. Ve yolladığı bio enerji ile kızı iyileştirmiş. Kız şimdi sağlıklı bir şekilde yaşıyormuş ve ona yaşadıklarını anlatan, teşekkür eden duygusal bir şiir yazmış.
Nuride hanım birlikte olduğumuz zamanlarda aniden dalgınlaşıyor, başka taraflara bakıyor ve birilerinden duyduğunu onaylar gibi… “Hımmm, evet…hıhı..” gibi şeyler söyleyerek başı ile onaylıyor…
Dört çocuk annesi. Hayata son derece bağlı çok hoş, güzel ve zarif bir hanım… Cıvıl cıvıl renklerde genelde çiçeklerden ve hayvan motiflerinden oluşan elbiseler giyip, takılar takıyor. Aslan burcu… özellikle kırmızıyı çok seviyor. Allah için çok da yakıştırıyor. Çok yumuşak yürekli. İnsanları mutlu etmeyi seviyor. O söylemek istemese de yanında çalışanlardan öğrendiğinize göre pek çok kişiye yardım ediyormuş.
Sapla samanı birbirinden ayırmak gerek. Piyasada bu tür şeylerle insanları kandıran sömüren pek çok kişiler olduğundan biz de temkinli yaklaştık. Ancak benim ve arkadaşlarımla ilgili söylediklerinin, tespitlerinin doğru olduğunu görünce şaşırdık. Hatta bir arkadaşımızın en yakınının bile bilmediği onu üzen bir sırrını söyleyince arkadaşımız gözyaşlarını engelleyemedi…
Başka bir arkadaşımızın önemsemediği bir rahatsızlığını bilerek önemsemesini ve tedavi olmasını önerdi... Asla tıbbı reddetmiyor. Hatta öncelikle öneriyor…
Benim ise ensemdeki çakramın kapalı olduğunu, enerji akışı olmayıp tıkanma olduğundan boynumda dizlerimde ve eklem yerlerimle sorunlar yaşadığımı, çakramın açılması halinde rahatsızlıklarımdan kurtulacağımı söyledi. Orada kaldığımız süre içinde elleri ile enerji verdi. Evet doğru, boynumda ve dizlerimde epey sıkıntı yaşıyorum. Ağrılarım var….
Oğlum Serter ile ilgili bir tespitte bulundu ki şaştım kaldım. İki arkadaşı ile yola çıktığını ancak arkadaşlarının ona olması gibi düzgün davranmadıklarını, çok sıkıntı yaşadığını ancak çalışkan ve dürüst biri olduğu için artık düze çıkmaya başladığını anlattı. Evet… yakın arkadaşlarım çok iyi bilir, bu da doğruydu…
İnsanların bilgilerini öğrenmek ve okumak için nabzını tutuyor ve anlatmaya başlıyor…
Pek çok devlet başkanları, genel müdürler, önemli mevkideki kişiler onu ziyarete geliyorlar ve danışıyorlarmış. Hepimizin tanıdığı bu isimleri yazmamızı istemedi. Ancak albümünde biz bu kişilerle çekilmiş fotoğraflarını gördük… Duvarlarında pek çok kurum, kuruluş ve devletten aldığı teşekkür ve takdir belgeleri asılı…
Türkiye’nin sevilen sanatçılarını konuşurken söz dönüp dolaşıp İbrahim Tatlıses’e geliyor. Arkadaşımız soruyor:
“Biliyorsunuz çok sevilen bir sanatçı… ancak yaşadığı acı bir olay sonucu sağlığı bozuldu. Onun için bir şeyler yapabilir misiniz?”
o yanıtlıyor:
“İbrahim Tatlıses bizimde çok sevdiğimiz bir sanatçıdır ve durumuna üzülüyorum. Evet onu iyileştirebilerem ve karşılığında hiçbir şey istemem…”
“Sizde Bursa diye bir kent var mı?” diye soruyor. “Evet, var.” deyince devam ediyor.
“Geçenlerde rüyamda gezmişem, muhterem zatların türbelerini görmüşem. Burası Bursa demişler bana…” Sanırım astral yolculuk da yapıyor…
Sakin sakin, şiir gibi konuşuyor… Türkiye’yi ve Türkleri çok seviyor. Gelecekte merak ettiği Bodrum’a yerleşmeyi düşünüyor.
Nuride hanım geçici dostlukları sevmiyor. Karşılıklı telefon numaralarımızı alıyoruz. “Bundan sonra biz uzun yıllar güzel dostluklar yaşayacağız, sizi arayacağım.” diyor. Aynı duyguları biz de taşıyoruz. Çünkü aramızda bir dostluk, kardeşlik bağı oluştu. Onu ve Azerbaycan’ı çok sevdik…
Hülya Sezgin / Kültür sanat yönetmeni
www.haberhurriyeti.com