Çoğumuzun bildiği gibi, havalar serin, yerler soğuk olduğu zaman, kediler ile köpekler, betonların ve sıcak zeminlerin üzerinde yatmayı severler. Medeniyetli ve merhametli ortamlarda kendilerini güvende hissettiklerinde, güneşten yararlanmak İçin sırt üstü yatarlar.
Bir çok şehir, cadde ve parklarda güvende oldukları gibi… Bir de bırakalım güveni, her yerde ve köşe başında biten acımasız, sevgisiz, hayvan düşmanı zalimler de vardır. Yürüdüğümüz parkta olsun, çevredeki tüm parklarda, caddelerde dolaşan köpekler olduğu gibi, iş yerlerinin kapılarının içinde yatan ve sürekli başı okşanan, doyurulan köpekler topluma enerji ve huzur vermekle birlikte; semtimizde hemen hemen hepsi ile tanışıyor, geziyor, onlarla oynuyor, isim veriyor, trafik ve yemek eğitimi dahi verdiklerimiz oluyor. Üç beş kişide olsak. Sizlere de tavsiye ederim. Genelde çocuklar, gençler ve yetişkinler parklardaki köpekleri seviyor ve sorunsuz yaşıyoruz. Gerçekçi olursak, bir çok şehrimizde, tatil bölgelerinde ve özellikle hızlı kentleşen metropollerde beton yapılaşma, araçlarımızın keyif yeri otoparklar, yollar ve caddeler hayvanların yaşam alanlarıydı. Onların mülklerini gasp ettiğimiz için, onlarla çok ilgilenmeli, saygı göstermeli ve özür dilemeliyiz.
Yürüyüş yolumuzun güney bölümüne çok güzel güneş vurduğu İçin, köpeklerin çoğu yolun ortasına uzanmış ve sağdan soldan yolumuzu kapatmadan güneşleniyorlardı. (Her zaman olduğu gibi) Her geçişimde başlarını okşayınca, bazıları uyanıp birlikte benimle yürüyor, oynuyor ve tekrar uyuyordu. Kaç metre ileride, spor kıyafetli ve insan görünümlü bir kişi daha yürüyordu. Sürekli onlarla oyunlar oynayan gençlerden birisi, yoldan geçerken köpeklere korna çalınca, içlerinden birisi havladı (yani buradayım) dedi. Sözde insan, köpeğe öyle bir tekme savurdu ki… O andaki düşüncelerimi anlatmak bile istemiyorum.
Köpeğin boynuna sarıldım, başını okşadım ve sözde insan ‘davarul mahlukati soytariyul iblise’ şöyle dedim; “Kurban olasın bunlara. Merhametsiz, zalim, terbiyesiz, görgüsüz ve sevgisiz. Bir daha bu parka gelme ve parklara gitme. Çünkü hayvanları korkutuyorsun.” İyi ki sustu. Bu yaştan sonra, müdür amcaya kavga yakışmaz. Aslında korktu. Benden değil, yaptığı terbiyesizlikten ve etraftaki gençler ile kadınların tepkisinden korktu. Zalimler suçlu ve korkak olurlar.
İşte biz insanlar böyleyiz. “Mülk Allah'ındır.” der, Allah’ın hayvanlara tahsis ettiği dağları, taşları işgal ederiz. Masum hayvanlara, yapmadığımız zulüm, ahlaksızlık, sapkınlık ve istismardan utanmayız. Yapanlara da göz yumarız. Ardından, masumuz hakim bey diyerek, “Buradaki köpekler bize ve çocuklarımıza zarar veriyor, korkuyoruz, buradan alınız.” diye belediyeleri veya onlarca kurumu meşgul eder, çığırtkanlık yaparız.
Şunu unuturuz. Bir gün hayvanlar konuşsa, insanın hali nasıl olur. Bir gün hayvanlar yönetse, onları şikayet eden zalimlerin onlara yaptıklarının mahkemesinde, on dakika dayanamazlar. Ve bir gün tüm hayvanlar(böcekler dahil) ölse, insan ne kadar yaşayacağını, nasıl yaşayacağını, her gün onlarca korona virüsünün oluşacağını, dünyada yirmi yılda hayatın biteceğini ve sürüm sürüm öleceğini bir bilse…
“Dağdaki gelmiş, bağdakini kovuyor.” atasözünün, yüzde yüz uyduğu yer.
Bir bardak su, bir avuç mama ve ıslatılmış bir parça ekmek ile onlarca köpeği, kediyi ve kuşu doyurarak, yaşadığımız yerdeki doğanın; daha canlı, bereketli, neşeli, enerjili olmasını, hayır işleyeceğimizi, dayanışma örneği oluşturacağımızı, çocuklarımızın ve bizlerin ruh sağlığımızı olumlu yönde etkileyeceğini öğrendiğimizde, memlekette bolluk ve sevgi zirve yapar.
“Başını kaldır ve on saniye göklerdeki güzelliğe bak. Sonra toprağı ve doğayı on saniye izle. Tüm gördüklerini hayal ederek eve git, aynaya bakarak, yirmi saniye kendini sorgula ve kendine anlat.”