Yok mu artıran hayrına?

Neşe DİLEKÇİOĞLU

Dinimizde 'hayr' yapanların, yüz güldürenlerin Allah katında sevabının çok olduğu, bir yetimi sevindirdiğinde öteki dünyası cennetten bir bahçe olacağı bilinir.

Bu yüzden zenginler nasıl kazandıkları çok da önemli değil, "sevabımız çok olsun, Allah bizi affetsin" diye kazançlarının minicik bir miktarını yoksulları sevindirmeye ayırırlar.

Bunun karşılığında da yoksul olan vatandaşımızdan "dualarını eksik etme, senin duan kabul olur" derler, ne hikmetse.

Daha çok göstermelik olsun diye bu hayırseverler mübarek ramazan günlerini tercih ederler. (Recep ayında da yapabilirler aslında)

Sanırım kendileri de aç kalınca, açlık akıllarına geliyordur. 

Hele bir de oruç tutamayacak hastalıkları varsa, tek bir yoksulu değil, devasa çadırlarda kazan kaynatıp yoksulları doyururlar.

Bunlar her nedense görsel medya ile gezdikleri için tüm medya da tabii peşlerinde, sevaplarının büyüklüğünü anlatırlar tv ekranlarından.

Bazı görgülü zenginlerimiz bununla da yetinmez. Kamyon tutup üstünden halkın üzerine üzerine atar sevabını, pardon yardım kolilerini diyecektim.

Halk mesir macunu kapışır gibi birbirlerini ezer "elimizde kalmasın yardımlar" diyerek. 

Yeni Türkiye'nin zenginleri herşeylerini medyadan göstererek yapmaktan zevk alır nedense.

Kim onları görünce zenginliklerine zenginlik katabilir, bilinmez.

Bir de sanki bu yaptıkları yardımı, olması gereken dini bir emir değilmiş gibi böbürlenerek, şişerek bakar etrafına.
Övsünler diye. 

Dini öne alan anlayış, bu gibi durumları gösterişsiz görüntü vermeden, medyadan insanları teşhir etmeden yaparlar yardımlarını.

Asıl sevap da oradadır.

Gel gelelim bu güzel hasletleri olan, mütedeyyin Müslüman hayırseverler azınlıkta kaldı.

Bir de yıllar önce zengin iş adamları siyaset havuzunu doldurmak konusunda hayırseverlerliklerini göstermişlerdi.
Karşılığını ziyadesiyle alacakları için sanırım birbirleriyle yarışmışlardı.

Siyasetçiler halktan oy isterler, ancak zengini sever ve onların çıkarları için çalışırlar seçilince.

Kendi çıkarları da oradadır çünkü.

"100 bin benden"

"Havuz bununla dolmaz kardeşim, pamuk eller cebe, benden 150 bin"

"O ne ki, o da para mı Allah aşkına rayiç 100 bin ise benden 200 bin"

Bu havuz o zamanlar dolup taşmıştı hayırsever, rant sever iş adamlarının sayesinde.

Ama gelsin ihaleler döneminde iyi paralar da kazandılar hani.

Hatırlayın bir telefon konuşması deşifre olduğunda tamam bu bitti artık demiştik o iş adamı için.

Diyordu ya; "O" bize koydu, biz de halkın?

Zincirleme gitti demek ki o dönemde bu koymalar, biz görmedik de, anamıza bir haller olduğunda anladık n'olduğunu.

Şimdi lale devri bitiyor.

Ülkede daha bir şey kalmadı satılmadık.

Neredeyse hayr yapan iş adamlarının da anası bellendi bu ekonomik kriz ortamında. 

Bizim gibi onlar da üçüncü çeyrek, ikinci yarıyı beklediler dört gözle ama "burası çokomelli" onlara hayırlı bir haber veremedi!

Bir de üstüne üstlük konkordato ilân edip, tek tek fabrikalarını kapatmak zorunda kaldılar.

Mutlu azınlık. 

Adı üstünde kaymak tabaka, mutlu azınlık kaldı ellerinde.

Onların da halı hal değil. 

Ölük ölük, kokmuş balık gözleriyle bakıyorlar canlı yayınlarda.

Kamera kendilerine dönünce, ellerini istem dışı şap şap vurarak alkışlıyorlar.

Tepeden çekmişler yuvarlak masayı.

Hatırlarsınız daha önceki dönemi, eskiden bu kaymak tabakanın adı papatyalardı (yolundular) 

Şimdi bunlar da can kulağı ile dinliyorlar.

Ne diyecek Somali'den iş mi aldık, Suriyeliler'e hobi bahçeli geniş evler mi yapacağız diye.

Yahu Somaliler'in yağı olsa kendi şeylerine sürerler, kafalarına.

Suriyeliler'e hobi bahçeli evi de bizim vergilerimizle yapacaklar eee bizde de yok. 

"Abi olsa dükkan senin" diyor halk.

Anam pür dikkat dinlerken birden; "Hayırsever dostlarım, sizin ne kadar hayırsever olduğunuzu ben, bizzat kendim iyi biliyorum.

"Hadi bakalım görelim hepinizi, yeni yeni okullar, yurtlar yapmamız lâzım" 

"Her şey devletten beklenmez, eğitime önem vermemiz gelecek nesiller için çok önemli."

"İnsana yatırım yapmanız gerekir"

"Sonra sevabı düşünün bir, direk cennetten bir köşe sizin"

Eyyy Allah'ım cennetinde rahat edecek olanlar da bunlar, zenginler mi?

Oysa sen zulmedeni değil, zulme uğrayanı, zalimi değil düşkünü, yoksulu seversin.

Bunlar cennetten bir arsa alıp, müstakil villa mi yapacaklar nedir?

Biz de bu dünya da zulme uğrayanlar, yoksullar  sabrederlerse, Kevser ırmağının bir köşesinde, ömür boyu dinlenecekler biliyoruz.

Nereden mi?

Nihat Nakitoğlu'ndan (!) her Ramazan dinliyoruz.

Sabrımızı onun gibi nakde çeviremedik henüz.

Şimdi bu hayırseverler ilk zamanlardaki gibi havuz boşalınca, başka bir havuza para aktararak, ne kadar hayırsever olduklarını ispat etmeleri gerekiyor. (Tıpkı Kızılay olayındaki hayırseverimiz gibi, bu seferki canlı yayın)

Suratları ekşidi, tabii zapladığım için kanalı tam olarak göremedim n'oldu sonuç?

Sanırım tam randıman elde edilemedi ki; Yeni ekonomik paketler önümüze üçüncü çeyrek, ikinci yarı tarafından gülümser müstehzi bir yüz ifadesiyle paketlendi, kondu.

Yani en iyi hayırsever bizleriz demek ki.

Yani biz, halk.

Emekli maaşımızdan kesintiden tutun da, emeklilikte yaşa takılanların haklarından çıkın.

Bir de çalışanların kıdem tazminatına göz diktiler iyi mi?

Gözü şeyimize, emekli maaşımıza, kıdem tazminatımıza bayağı bayağı diktiler, şaka değil.

Sanırım bu da Hülya AÇYİĞİT hanımefendinin müthiş aklıyla, emeklilere bu maaş fazla diyerekten attığı, biz emeklilere doksandan taktığı ofsayt golü. 

Biz zaten komşusu açken tok yatanlardan değiliz.

Elimizdekini paylaşmayı biliriz ve severiz.

Emekli maaşımızdan, kıdem tazminatımızdan elinizi çekin yeter ki.

İşiniz buna mı kaldı, deniz bitti, kara göründü mü?

Her açığınızı kapatıyorsunuz belki, aşikâr etmiyorsunuz.

Unutmamak lâzım ki; Rabbimin Settar isminin yanında, bir de kahhar sıfatı var.

Çok dua alıyorsunuz, evine ekmek götüremeyen  çocuğuna okul harçlığı veremeyen, pazarlardan bir şey alamayıp, tezgahları seyredip dönen ev kadınlarından, küçük esnaftan, işçiden, memurdan, üreticiden, işsiz oldukları ailelerini geçindiremedikleri için kendilerini yakanlardan, borçlarını ödeyemedikleri için kendilerini ekmek teknelerine asanlardan, ceplerinde 1,5 tl olmadığı ve gelecekten beklentisi kalmayarak intihar eden gençlerden. 

Kısacası Türk Milletinden...

Hayallerimizi çaldınız...

Zulmünüz arttıkça gidişiniz yakındır...

O görüyor, biliyor, işitiyor mazlumun kısık sesini...

Allah tez zamanda müstehakkınızı verir...

Sabırlı kullarız...

Sabrın sonu selâmet...

Sabırla bekliyoruz...

Sabırla...

Sabır...

Daha ne zaman Allah'ım, bir ışık  yaksan yüreğimize, içimizi rahatlatsan, malum etsen...

Sen kún fe yekúnsun.

Ol dersin olur...