Ülkemizde gündem nasıl da çabuk değişiyor…
Çok sıradan, basit üstünde durulmaz bir olay çıkıyor, toplumun gündeminden hiç düşmemesi gereken olayları gündemden düşürüyor…
Ruhsar Pekcan olayı da böylece gündemden düştü, düşürüldü… Belki içinizde Ruhsar Pekcan da kim? Diyecekler bile çıkacaktır. Haklıdırlar. Hakkında yolsuzluk iddiaları olmasa, siyasetle en ilgili olanların bile ismini hatırlamayacağı bir eski bakan…
Neydi Ruhsar Pekcan hakkındaki iddialar?
Önce medyada Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan ile eşi Hasan Pekcan'ın kendi firmalarından bakanlığa dezenfektan sattığı yolunda çıkan haberler çıktı. Olay doğrulandı. Ticaret Bakanlığı, Bakan Pekcan'ın firmasından alınan dezenfektan fiyatının uygun olduğunu savunurken, haberleri ise 'çarpıtılmış, yanıltıcı ve art niyetli' olarak niteledi.
Türkiye'de 'Kendi bakanlığına mal satan bakan' başlığı ile çıkan haberlerde Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan'nın eşi ile sahibi olduğu iki dezenfektan firmasından bakanlık bünyesindeki kurumlara 9 milyon TL değerinde ürün sattığı belirtildi.
Daha sonra; Ankara Çankaya’daki daire kiralandıktan sonra Bakan Pekcan’ın isteğiyle iç dekorasyonda “küçük” değişiklikler yapıldığı, bu “küçük yenileme” için 380 bin TL harcandığı ortaya çıktı.
Yolsuzluk, görevi kullanma iddiaları bununla da kalmadı; Eski Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın eşi ile ortak olduğu Nanoksia şirketinin, Gümrük tarife cetveline yapılan ekle gümrüklerde yüzde 8, rakiplerinin ise yüzde 18 oranında KDV ödediği ortaya çıktı…
Hepsinden ilginci, Ruhsar Pekcan bakan olmadan beş yıl önce Ticaret Bakanlığına bağlı Gümrükler Genel Müdürlüğü çalışanlarına, Ruhsar Pekcan’ın Emine Erdoğan’ın yakınıyım diyerek vergisiz ithalat yapmaya çalıştığı uyarısında bulunulduğu anlaşıldı. Gazetelerde yer alan haberlere göre uyarı metni şöyle; "Ruhsar Pekcan isimli şahıs tarafından Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Sayın Emine Erdoğan hanımefendinin yakını olduğunu söyleyerek, vergi ödenmeksizin eşya ithali teşebbüsünde bulunduğu/bulunulacağı bilgisi gelmiş olup bu duruma karşı tüm bölge müdürlükleri ve bağlantı gümrük müdürlüklerinde görevli personelin müteyakkız olması hususunda uyarılması gerekmektedir."
Muhalefet haykırdı, bağırdı çağırdı; “Ruhsar Pekcan Yüce Divan’da yargılanmalıdır”. Sonra gündem, gündemi kovaladı. Muhalefetin de tepkisi azaldı. Olay unutuldu…
Bilindiği üzere “Yüce Divan” Cumhurbaşkanını, Cumhurbaşkanı Yardımcısını, Bakanları, TBMM Başkanını, Yüksek Yargı Mensuplarını, Genelkurmay Başkanını ve Kuvvet Komutanlarını görevleri nedeniyle yargılayan mahkemedir. Bu görevi 1961’den bu yana Anayasa Mahkemesi yürütmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana “Yüce Divan” 18 Bakan ile bir Başbakanı yargılamıştır. 1960 Yassıada mahkemelerini de Yüce Divan sayıp, oradaki yargılamaları da “Yüce Divan Yargılaması” olarak değerlendirmek mümkündür.
1960 Yargılamaları dışında, 1923’ten bu yana Yüce Divanda yargılanan bakanlar ve yargılama sonuçlarını şu şekilde sıralamak mümkün;
1. İhsan ERYAVUZ: 1928’de İsmet İnönü hükümetinde Bahriye Bakanı. 2 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı.
2. Ali CENANİ: 1928’de İsmet İnönü hükümetinde Ticaret Bakanı. 1 ay hapis ve 170 bin lira tazminat cezası verildi.
3. Suat Hayri ÜRGÜPLÜ: 1943’de İkinci Şükrü Saraçoğlu hükümetinde Gümrük ve Ticaret Bakanı. Kendi isteği üzerine Yüce Divan’a gönderildi. Beraat etti.
4. Mehmet BAYDUR: 1964’de Ticaret Bakanı. Beraat etti.
5. Hilmi İŞGÜZAR: Üçüncü Bülent Ecevit hükümetinde Sosyal Güvenlik Bakanı. 9 yıl 8 ay ağır hapis ve 5 milyon 386 bin lira para cezasına çarptırıldı.
6. Şerafettin ELÇİ: Üçüncü Bülent Ecevit hükümetinde Bayındırlık Bakanı. 2 yıl 4 ay hapis verildi.
7. Tuncay MATARACI: Üçüncü Bülent Ecevit hükümetinde Gümrük ve Tekel Bakanı. 36 yıl ağır hapis ve 787 bin 386 lira para cezasına çarptırıldı
8. İsmail ÖZDAĞLAR: Birinci Turgut Özal hükümetinde Devlet Bakanı. 2 yıl hapis, 30 bin lira para cezası verildi.
9. Sefa GİRAY: Birinci ve İkinci Turgut Özal hükümetlerinde Bayındırlık Bakanı. Beraat etti.
10. Cengiz ALTINKAYA: Birinci ve İkinci Turgut Özal hükümetlerinde Bayındırlık Bakanı. Beraat etti.
11. Güneş TANER: İkinci Turgut Özal hükümetinde Devlet Bakanı. Aklanmadı. “Rahşan Affı” sayesinde serbest bırakıldı.
12. Yaşar TOPÇU: Yedinci Süleyman Demirel ve Üçüncü Mesut Yılmaz hükümetlerinde Bayındırlık ve İskân Bakanı ve Ulaştırma Bakanı. Aklanmadı. Dava karara bağlanmadan “Rahşan Affı” sayesinde salıverildi.
13. Cumhur ERSÜMER: Üçüncü Mesut Yılmaz hükümetinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı. 1 yıl 8 ay hapse çarptırıldı.
14. Mesut YILMAZ: Üç kez başbakan oldu Toplam 4,5 yıl başbakanlık yaptı. Görevini kötüye kullanmaktan, ihaleye fesat karıştırıp kişisel çıkar sağlamaktan Yüce Divan’a gönderildi. Yargılama sonucunda suçlu bulundu. “Şartlı Salıverme Yasası” uyarınca cezanın ertelenmesi kararlaştırıldı
15. Hüsamettin ÖZKAN: Beşinci Bülent Ecevit hükümetinde Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı. Beraat etti.
16. Zeki ÇAKAN: Beşinci Ecevit hükümetinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı. Beraat etti.
17. Recep ÖNAL: Beşinci Bülent Ecevit hükümetinde Devlet Bakanı. Beraat etti.
18. Koray AYDIN: Beşinci Bülent Ecevit hükümetinde Bayındırlık ve İskan Bakanı. Beraat etti.
Yeri gelmişken Yüce Divan yargılamalarından en ilginçlerinden birisine kısaca temas etmek isterim.
1965 yılında kısa bir süre Başbakanlık yapan Suat Hayri Ürgüplü 1945 yılında Şükrü Saraçoğlu hükumetinde Gümrük ve Tekel Bakanıdır. Kahve ithalatında yolsuzluk yapıldığı yolunda dedikodular çıkınca; “ Adımın da karıştığı kahve yolsuzluğuyla ilgili, bakanlığımda bir komisyon kurulmuştur. Bu teftiş heyetinin selametle çalışabilmesi için, benim, bu bakanlık koltuğundan ayrılmam gerekir; aksi halde, komisyonu etkilerim, sağlıklı bir karar oluşmaz. O nedenle, siyasi ahlak gereği, bakanlıktan istifa ediyorum. ” Diyerek bakanlıktan istifa eder. Daha sonra Yüce Divan'da yapılan yargılama sonucunda beraat eder… Bu tavırla Ruhsar Pekcan’ın tavrını kıyaslayabilir misiniz?
Yüce Divan yargılamalarını incelediğimizde;
Yüce Divana verilen 18 kişiden 7’si mahkûm oldu. Üçü af yasasıyla salıverildi. Sekizi beraat etti. Yani bir siyasinin Yüce Divana sevk edilmesi o kişinin hukuken suçlu olduğuna karine teşkil etmez.
1923-1950 arasında gerçekleşen ilk üç yargılama ile İsmail Özdağlar davası dışında kalan tüm yargılamalar, sanıkların mensup olduğu siyasi partiler iktidardan düştükten sonra gerçekleşmiştir. Yani suçlamalar iktidar değişikliklerinden sonra gündeme gelmiştir. Atatürk’ün Cumhurbaşkanı döneminde İsmet İnönü’nün Başbakan olarak görev yaptığı kabinede Bahriye Bakanı İhsan Eryavuz ile Ticaret Bakanı Ali Cenani Bey yolsuzluk yaptıkları gerekçesiyle Yüce Divan tarafından mahkûm edilmiştir. Bir de Rahmetli Adnan Kahveci’nin rüşvet alırken suçüstü yakalattığı İsmail Özdağlar partisi iktidardayken yargılanmıştır. Bazılarının “Diktatör” olarak suçladıkları Atatürk ve İnönü yolsuzluk yapan çalışma arkadaşlarını hiç tereddüt etmeden yüce divana sevk ederken, demokrasi nutukları atanların, yolsuzlukla suçlanan çalışma arkadaşlarını oy çokluklarına dayanarak korumaları, yargılamaların ancak iktidar değişikliğinden sonra gerçekleşmesi parlamenter yapının ve demokrasi anlayışımızın sorgulanması gereken bir yönüdür. Burada bir hususu hatırlatayım; Mahkûm olan Bahriye Bakanı İhsan Eryavuz, bir milli mücadele kahramanıdır. Atatürk’ün arkadaşıdır. Hakkında dedikodular gazeteler yer alınca, bizzat Başbakan İsmet İnçni’nün verdiği önergeye yüce divana sevk edilmiştir. Atatürk yakın arkadaşı bu kahraman askeri korumak bir yana ölene kadar onunla konuşmamıştır. İhsan Eryavuz’un yargılandığı dava “Havuz-Yavuz” davası olarak anıldığı için, davayı hatırlatan soyadını utancından Topçu olarak değiştirmiştir.
Büyük bölümümüz çoğu zaman Yüce Divan’da verilen beraat kararlarını toplumsal vicdan ile bağdaştıramayız. Ben de çoğu zaman öyle düşünürdüm. Ama o konuda unutamayacağım bir fırça yedim. Anlatayım; 2019’da Telekomcular Derneği Başkan Yardımcısıyım. Türk Telekom’un BTK ile imzaladığı görev sözleşmesine, Türk Telekom’un muhalefet şerhi koyduğunu öğrendik. Konan şerh sözleşmeyi geçersiz kılıyordu. Biz de buradan hareketle “ihaleyi iptal ettirebilir miyiz?” diye sorgulamaya başladık. Ankara’da bu işi hangi avukat becerebilir arayışındayız. Toplumun tamamına yakınının “suçlu” olduğunu düşündüğü eski bir bakanın oy birliği ile beraatını sağlayan avukatı önerdiler. O avukat ile görüştük. Görüşme sonucu iş olmaza bindi. Bu arada konu nerden geldiyse o avukatın başarıyla savunduğu eski bakana geldi. Ben dayanamadım, “Anayasa Mahkemesinde beraat etti ama toplumsal vicdanda mahkûm” dedim. Avukat o kadar sinirlendi ki, neredeyse üstüme yürüyecek; “Anayasa mahkemesinin üyelerinin oy birliği ile beraat kararı verdi. Yani suçsuz dedi. Daha ne toplumsal vicdanından bahsediyorsunuz. Oldu olacak, halk mahkemesi kurup orada yargılayın” dedi…
Düz mantıkla Yüce Divan kararları ile yolsuzluk arasında bir ilişki kurmak mümkün. Baktığınız zaman her dönemde Yüce Divan’a sevkler yaşanmış. Ama son 19 yılda görev yapan hiçbir bakan Yüce Divan’a sevk edilmemmiş. Bunun nedeni Ak Parti döneminde yolsuzluğun minimuma inmesi, ülkenin çok dürüst ve şeffaf yönetilmesi mi? Yoksa iktidardaki partinin hiç değişmemesi nedeni ile yaşanan siyasi korumacılık mı? Ne dersiniz?
Ne olur, kuvvetler ayrılığını tam anlamıyla hayata geçirsek. Suçluluğunda en ufak tereddüt olan Bakanların yüce divanda yargılanmasına karar versek. Onları toplumsal vicdanlarda mahkûm etmek yerine yargılanmasını sağlasak. Eski bakanlar –Erdoğan Bayraktar, Egemen Bağış, Zafer Çaplayan, Muammer Güler vb- hakkındaki iddiaları geçtik, kendi şirketlerinden başında olduğu bakanlığa yüksek ücretle dezenfektan sattığı ileri sürülen, farklı tarife cetveli uygulaması ile şirketine KDV kıyağı yaptırdığı iddia edilen Ruhsar Pekcan dezenfekte olmuşçasına Yüce Divan’da aklansa, toplumsal vicdan rahatlamaz mı?
Kuvvetler ayrılığının tam anlamıyla tesis edildiği, hukukun tüm kurallarıyla hayata geçirildiği, kimsenin kimsede ahının kalmadığı bir Türkiye özlemiyle…