Gün geçmiyor ki Ege Denizi'nde göçmen faciası duymayalım.
Gene Yunanistan'da mülteci botu batmış. İlk belirlemelere göre 34 kişinin cesedini toplamışlar 90 kişi kurtarılmış ama toplam 270 kişi olduğu iddiaları varmış. Daha güzel bir yaşam hayali ile savaştan kaçan binlerce hatta milyonlarca Suriyeli... Ya 80 kişilik tekneye 270 kişi dolduran ve insanız diye aramızda dolaşan vicdansız insan tacirlerine ne demeli? İçler acısı bir durum...
Denizde boğulanları gören binlercesi ise Almanya'ya gidebilmek için Esenler otogarından Edirne'ye yürüyerek gitmeye çalışıyorlar. “Yüzmeyi bilmiyoruz ama yürümeyi biliyoruz” diyorlar. Üç yaşında dünya tatlısı kız bebek ayakkabısız, ayağında pembe külotlu çorabının altı delinmiş. Minicik parmakları çıkmış oradan. Mutlaka acıyordur canı. Ama gık demiyor, yürüyor... Demek o da savaşın acı gerçeğini biliyor!..
Suriyeli mültecilere bizim siyasilerimiz çoktan kucak açmışlardı ama sahile vuran minicik bedeni ile dünyanın gözünü Aylan bebek açtı. “Savaştan kurtarmak istediğim yavrumu denizde kaybettim” demişti babası. Bu yeni faciada kurtarılanların arasında da bir aylık bebek varmış. Denizde can yelekli bir baba Aylan bebek gibi kendi yavrusu da ellerinden kayıp gitmesin diye minicik yavrusuna sıkı sıkıya sarılmıştı...
Bizim Suriyeli mültecilerle tanışma serüvenimiz ise dört yıl öncesine dayanıyor.
Kendi ülkesinde insanlar açlık sınırının altında yaşarken Suriyeli mültecilere 800 TL. aylık veren bir ülkeyiz biz. Binlerce kişinin konaklamasına yönelik çadır kentler ve konteyner konaklama tesisleri kurduk. Buralarda üç öğün yemek ve ekmek dağıtılıp, her türlü ihtiyaçlarını karşılıyoruz yıllardır. Hani merak etmiyor da değilim acaba bizim başımıza böyle şey gelse...
Hani Allah korusun, yani biz de mülteci olsak diyorum...
Bize:
Irak bir bardak su verir mi?
İran üstümüze yorgan örter mi?
Suriye yemek verir mi?
Ermenistan tel örgüden geçirir mi?
Bulgaristan el uzatır mı?
Yunanistan kendi derdini bırakıp bizimle ilgilenir mi?
Bana sorarsanız yalnız Azeri kardeşlerimiz el uzatır bize...
Pekiii.... zengin müslüman devletler nerede bu arada? Nerede S.Arabistan... Nerede Katar...Nerede Bahreyn, Tunus, Cezayir... Neden müslüman kardeşlerine el uzatmıyorlar... Uzatmayı bırakın bir kişi bile sınırdan içeri almıyorlar... Hani nerede müslüman kardeşliği?..
Vatansızlık ne demek? Vatansız, yurtsuz kalmak ne demek? Savaş ne demek? Allah korusun... Bu insanların yaşadıklarını beynimize kazımalı, çok dikkatli olmalı, oyuna gelmemeliyiz...
AB ülkeleri bu durumu önce görmezden geldiler. Sonra sınırlar zorlanmaya başlandıkça ve ölen minik bedenlere isyanlar arttıkça sessizliği bozmaya mecbur kaldılar. Almanya önce kucağımızı açtık diye törenlerle karşılarken sonra yeniden kapattılar kapılarını. Macaristan, Sırbistan asla istemiyor. Hatta bir Macar kadın gazeteci çocuklu babanın ayağına çelme taktı... Yalnız vicdanlı ve bu durumdan rahatsız olanlar da var. Örneğin benim Macar canım arkadaşım Julianna Illes Major “Utanıyorum” dedi bana. Oysa onun ne suçu var?
Pek çok Avrupalı şaşırıyor müslüman Suriyeliler kendileri gibi müslüman zengin ülkeler varken neden beğenmedikleri Hristiyan Avrupa'ya göçüyorlar diye... Bence haklılar da... Bu arada AB ülkelerinin pek hoş(!..) teklifleri var bize “Türkiye'de kalsınlar, biz dışardan destekleyelim” diyorlar... Oooldu gülüm... bizi AB'ye almayın ama hoşunuza gitmeyen durumlarda bize pas atın...
Şimdi insani olarak bu insanlara elbet yardım etmeli ama diğer yönden de istemeyenlere azıcık da olsa hak vermiyor değilim hani!.. Çünkü kültür farkı var. Gelen yabancı düzenlerini bozacak diye korkuyorlar. Kadın olduğum için kadınca bir örnek vermeye çalışacağım. Evi silmiş, süpürmüşsün. Tertemiz yapmışsın. Rahat rahat otururken komşunun sokakta oynarken üstünü başını kirletmiş çamur yapmış çocuğu eve gelmek istiyor. Sokmak ister misin? Git evine annen baksın demez misin?
Bizde dört yıldır rahatsız olduğumuz durumlar yok mu? Güneydoğuda falan pek çok ilde “İstemiyoruz” diye karşıt gösteriler yapılmadı mı? Yerliler mültecilerle çatışmaya girmedi mi? Büyük kavgalar olmadı mı? “Ucuza çalışıyorlar, Suriyeli geldi işsiz kaldık” diye şikayet eden işsizlerimiz haksız mı?..
İzmir'de Bostanlı parkına kakasını yapan bir mülteci çocuk hoş görülebilinir mi?... Ya yollarda su satanlar... dilenenler... hırsızlık yapanlar, hukuk tanımayanlar...
Ülke ekonomimize büyük bir yük... kambur... gençlerimiz işsiz... emeklilerimiz açlık sınırında... yaşam kalitesi pek çok insanımızın utanılacak düzeyde iken yıllardır onlara da bakmak!.. 2,5 milyon sığınmacıya 7.6 milyon dolar harcamışız... Emekliye çifte ikramiye denilince ekonomimiz batar diye isyan edenler!.. Bence devlet önce kendi vatandaşını doyurmalı... Yaşam kalitesini yükseltmeli...
Ooof of!.. İşte Nasrettin hocanın dediği gibi herkes haklı... Özlü sözümüzde de dendiği gibi “Yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal!.. Bir yandan insanlık dramına içim yanarken diğer yandan kendi insanımızın durumuna, düzenimizin bozulmasına ve mağduriyetlere de üzülüyorum...
Nasıl olur, nasıl çözüm bulunur bilemem ama bana göre oniki-onüç yaşlarında bir erkek çocuğun kendisine uzatılan mikrofona söyledikleri koca koca adamların bulamadığı çözümdü bence... O çocuk gerçeği şöyle dile getirmişti:
“Biz Avrupa'ya gitmek istemiyoruz ki!.. Siz savaşı bitirin yeter!..”
Doğru değil mi?
Hülya Sezgin / hulyasezgin@hotmail.com