Bugünkü yazım, biraz iç muhasebe, biraz ironi, biraz sitem…
Malum, virüs münasebetiyle yaklaşık bir aydır evdeyiz. Sokağı camdan ve balkondan seyrediyoruz.
Buna bir itirazımız yok.
Çok güzel sloganlar da ürettik: ’Evde kal, Evde hayat var, Hayat evde güzel.’ vb.
Türkiye İstatistik Kurumu'nun 2019 verilerine göre, ülkemizde 7,5 milyon 65 yaş üzeri insan var. Yani her dokuz kişiden biri, yaşlı kategorisinde. Bunun iki katına yakını da 20 yaş altı. Hepsi yasaklı.
Hep söyleriz ama hep de unuturuz. ’Sahip olduklarımızın değerini kaybedince anlarız’.
Ey gençler, kendini genç gören ihtiyarlar! Anladınız mı, sokağa çıkmanın, dolmuşa binip çarşıya pazara inmenin, bir parkta bankın üzerine oturup güvercinleri seyretmenin değerini, güzelliğini…
Anladınız mı, varlığımıza, özgürlüğümüze, sağlığımıza şükretmemiz gerektiğini…
Küresel bir felaket geldi başımıza.
KEŞKE, bu virüs belası, ilk görüldüğünde daha sıkı tedbirler alınsaydı.
Dışarıdan gelenlerin, iyice kontrolleri yapılabilseydi.
Hacı Amcam, Hacı Teyzem, UMRE’den geldiğinde, ’Sakın ha dışarı çıkmayın’ tavsiyesi ile sokağa salınmayıp karantina altına alınabilseydi.
Sınırlarımızdan kaçak geçişlerin, önüne geçilebilseydi.
Şu anda gündemden düşen Suriyeli göçmenleri de zapturapt altına alabilseydik.
Şimdi bu saatten sonra KEŞKE’leri bir tarafa bırakıp, ölümün soğuk yüzü ile karşılaşmamak için, devletin aldığı tedbirlere mutlak uyalım, uymayanları ikaz edelim.
Hepimiz hatırlarız Aziz ATATÜRK: ’Türk milleti zekidir, çalışkandır.’ demiş. Bu söz, savaştan çıkan yorgun, yoksul, bir ulusu harekete geçirmek, teşvik etmek, kendine güveni sağlamak içindir ve gerçektir. Hiçbir ulusta görülmeyen pratik zekaya sahiptir Türk…
Bendeniz oldum olası, yurdum insanının irfanına, iz'anına, espri gücüne hayranımdır. En karanlık dönemlerde bile kendince bir güzellik yaratır. Sosyal medyada bunların çokça örnekleri var.
İşte birkaçı:
‘Hayatı eve sığdır!’ Hayatı sığdırdık da dedeyi sığdıramadık. Evden kaçtı, dükkana kendini kilitledi’.
‘Hayat evde güzel.’ Villada güzel de, ya TOKI‘de!
Kızı iş yerinden annesine telefon ediyor: ’Anne, sakın evden dışarı çıkma!’ Anne cevap veriyor: ‘Çıkmadım kızım, komşuları çağırdım, kahvelerimizi içtik, falımıza bakıyoruz.’
Testi pozitif çıkan Ali Dayı, köylüleriyle kucaklaşıyor. Sarmaş dolaş helallik istiyor. Sonuç, köy karantina altında…
Şimdi bunların sırası mı demeyin lütfen, tam da sırası. Orta yaştakiler! Sizin tuzunuz kuru, sınırlı da olsa dışarı çıkıyorsunuz. Delikanlı ihtiyarlar (!) çatlasın mı? Biraz ironi…
Sağlık Bakanımız, istatistiki bilgiler veriyor, Bilim Kurulu Üyeleri açıklamalar yapıyor, ilim insanları yorumlarıyla televizyonlarda bizleri aydınlatıyor.
Ama bir kişi var ki ülkemizin medarı iftiharı (!) O, konuşunca TV‘lerde, bütün proflar susuyor. İlmiyle, ismiyle, cismiyle, bütün dinleyenleri adeta büyülüyor. Bu bilim dünyasının Kutbu (!) Nagehan Alçı… Eh bunun da bu arada hakkını teslim etmiş olalım (!)
Yine yurdumun insanlarına gelelim:
Fırıncılar mahallelerde ekmek dağıtıyor. Birisi elinde mikrofon: ‘Ekmeğim taze,/ getirdim size, / paralar bize. / sal sepeti Ezeee!’ (Büyük kız kardeş) diye mani söylüyor.
Birileri ekmek arabasındaki ses cihazını, sonuna kadar açmış, oyun havası ‘erik dalı gevrektir’ çalıyor, iki delikanlı şıkır şıkır oynuyor. Balkonlarda insanlar çepik çalıyor. Bazıları da uzaktan eşlik ediyor.
Bir başka yerde, vatandaş balkonda, elektro bağlaması ile Rahmetli Ali Ekber Çiçek’le özdeşleşen, ‘HAYDAR HAYDAR! türküsünü seslendiriyor. Nakaratı ‘HAYDAR" sözü balkonlardan tekrar ediliyor.
Es geçmeyelim, bir mahallede de ekmek sırası yüzünden, iki genç kavgaya tutuşuyor. Onların tanıdıkları da kavgaya karışınca, al sana meydan savaşı. Polis geliyor, tarafları güçlükle ayırıyor, üç beş kişinin yüzü gözü mosmor… Sebep, ekmek alırken önüme geçtin… Virüs, mesafe…!
Sokağa çıkma yasağı var, üç-beş arkadaş, deniz keyfi yapıyor. Onu da filme alıp, sosyal medyada paylaşıyor. Tabi polis kapıları çalıyor her birine 3 bin 150 TL ceza…
İşin özü, zor günler geçiriyoruz. Ekonomik durum, kapanan iş yerleri, çalışmak zorunda olanlar,
İşini, aşını, eşini, kaybedenler…
Sosyal devlet, vatandaşına yardım etmek için çaba sarf ediyor.
Dayanışma ruhu, bizim hem kadim töremizde, hem de inancımız da var.
Kampanyalar, bağışlar, çok güzel hareketler.
Fakat bir şeyi samimi olarak, anlamakta güçlük çekiyorum. Amaç yardıma muhtaç insanların derdine derman olmak değil mi? El hak öyle… O zaman niçin insanlara yardım yapmak için harekete geçen, devlet kurumu belediyelere engel olunuyor, hesaplarına el konuyor, hatta soruşturma açılıyor. Aslında bunları, teşvik etmek, taltif etmek gerekmez mi?
Amaç üzüm yemekse EVET…!
‘Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi (MUHİBBİ / Kanuni Sultan Süleyman)
Sağlık çalışanlarımıza saygı ve minnet
Milletimize sağlıklı huzurlu günler…
NOT: Atatürk’ün Türk çocuklarına armağan ettiği 23 Nisan ÇOCUK BAYRAMI bu yıl kutlanamıyor.
İçimiz buruk. Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceği sevgili çocuklarımızın bayramı kutlu olsun.
'NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE'.