Yüzleşme!

Mehmet YILMAZ

Organize azınlıklar her zaman dağınık çoğunlukla galip gelmiştir. Tarihin her döneminde bu böyle olmuştur. Geçmişte böyleydi, bu gün böyle ve gelecekte de böyle olacaktır.  

Organize olmanın ön şartı, aynı amaç etrafında toplanmak ve aynı hedefe doğru sistemli bir şekilde yol almaktır. Yani varoluş sebebi “ortak misyon” ve gidilmesi istenen menzil “ortak vizyon” olmalıdır. Bu da takım olmak ve takımdaki aidiyet duygusunun güçlenmesine bağlıdır.  Aidiyeti güçlendirmenin en etkili yolu,  ortak hikayeler yazmak, söylem ve eylemlerle güven vermektir.  Açıklık, şeffaflık, adaletli olmak,  takımdaki görev dağılımında temel ilkeler ve liyakat esaslarına bağlılıktır.

Aidiyet; bir kişiye, bir aileye, bir guruba, bir takıma, bir topluluğa veya bir cemiyete duygusal olarak bağlanmaktır. İnsan, tek başına yalnız ve savunmasızdır.  Fiziksel ihtiyaçların karşılanmasından hemen sonra, insan mutluluğunun en temel ihtiyaçlarının ikinci sırasında yer alan korunma arzusudur. Bu yüzden insan her zaman kendinden daha büyük ve güçlü bir bütünün parçası olma, o topluluğa ait olma yolunu seçmiştir.

 Her birimizin içinde bulunduğu topluluğa değer katma ve önemli olma arzusu yatar. İnsanların kolayca bağ kurabileceği insanlara yaklaşmasının altında bu gerçek vardır. İnsan kabul gördüğü yerde rahat ve güvende olduğunu düşünür.  Orada kendisi olmasına, kendisini ifade etmesine izin verildiğinde, yalnızlık korkusundan kurtulur ve ruhsal doyuma ulaşır. Böylece kendini oraya ait hissederler. Kendi evindeymiş gibi davranır, yabancılık çekmez.  Ortak mevzuların olması ve bu mevzulara kendinin de katkıda bulunması, yaptığı katkının değer görmesi karşılıklı güveni pekiştirir.

Her birimiz birilerine, bir yerlere ait olmaya, birileri tarafından kabul edilmeye, sevilmeye, korunmaya, şefkat görmeye ihtiyaç duyarız. İnsanımızın, “ben de varım”  duygusuna cevap bulduğumuzda, orada mutluluk katlanarak çoğalır. İnsanlar üretkenliğin, coşkunun, heyecanın ve başarının olduğu yerlere giderler. Herkes tuttuğu takımın şampiyon olmasını ister, ama seyirciler iyi oynayan takımın maçlarına gider. Şampiyon takımın taraftarları daha coşkuludur.  İnsanlar başarı, heyecan ve umudun olmadığı yerlere gitmezler.

Ortak ideallerin peşinde koşan insanların bulunduğu toplulukta sinerji olur. Sinerji, ortak amaç için çaba harcayan insanların enerjilerinin birleşmesiyle ortaya çıkan gurup enerjisidir. Sinerjide gurubu oluşturan insanların enerjisi toplanarak hesaplanmaz. Gurup enerjisinin sonuçları çarpma ve daha fazlasıdır. Burada her zaman iki kere iki dört etmez. Sinerji, gurup sayısının karesinden gurup sayısı çıkarılıp, kalan sayı ikiye bölünerek hesaplanır.  Guruptaki insan sayısı arttıkça, sinerji katlanarak çoğalmaktadır. Mitingler ve futbol maçlarındaki coşkunun sebebi budur. “Kitle ateşe hazır barut gibidir,” sözünün de sebebi budur.

Sinerji; yönleri ve doğrultuları aynı olan kuvvetlerin bileşkesinden daha fazlasıdır. Burada işin içine duygular da girmektedir. Duyguların da aynı yöndedir!

Peki, bu kuvvetlerin doğrultuları aynı olmasına karşılık, yönleri zıt olursa ne olur?  Doğrultuları aynı, yönleri zıt ve büyüklükleri denk olursa bileşke kuvvet ne olur? Doğrultuları aynı, yönleri zıt bu iki denk kuvvete, farklı açıdan üçüncü bir kuvvet etki ederse ne olur? Kuvvetlerin yönleri ve doğrultuları farklı olursa bileşke kuvvet ne olur?

Hangi yönde olursa olsun zıtlıklar takımın hızını keser, ilerlemesini durdurur, sinerjiyi ortadan kaldırır.

İkbal peşinde koşmak mı, ideal peşinde koşmak mı? Kişisel ikbal peşinde koşanla, ideal peşinde koşanı nasıl anlarsınız?

Kişisel ikbalini ideal diye yutturmaya çalışanlar fark edilmeyeceklerini sanırlar ama kendilerini çabucak ele verirler. Seçimlerde listelerde yer almak için el etek öpenler, listede istedikleri sırayı bulamayınca neden yeteri kadar çalışmazlar? Listeye giremeyince neden küsüp uzaklaşırlar? Yönetimlerde istediği konumda yer alamayanlar neden ortalarda görünmezler?

Bilim adamları okyanusta ağzı açık bir sepete yaptıkları deneyde, sepete konulan bir yengecin sepetten rahatlıkla çıktığını görmüşler. Yengeç sayısı artınca, sepetten çıkmak isteyen yengeçler diğer yengeçler tarafından aşağıya çekilmiş. Böylece sepetten hiçbir yengeç dışarı çıkamamış ve yengeçler okyanusta açlıktan ölmüşler.

Konumuzla ilgisini soracak olursanız, sadece yengeçler suda yaşar!

Bu tür gruplaşmalara pirim veren yöneticiler de en az hizip oluşturanlar kadar sorumludur.  Kendi sonlarını kendileri hazırlamış olurlar. Gruplaşma, dedikodu ve fitnenin-fesat olan yerde başarı beklemek abesle iştigaldir.

Bir de organizasyonlarda kerameti kendinden menkul zat-ı muhteremler vardır. Birine yaptığı iyiliği herkesin içerisinde başına kalkar. Birinin bir yanlışını görmüşse deşifre eder.

Kendileri dışındaki herkesi gereksiz gören gereksizler, bulundukları yere verdikleri zararı ne zaman fark edecekler?

Büyük bir gruba, güçlü bir aidiyet bağı ile bağlanmak ve sinerji oluşumuna katkı koymak istiyorsanız, gerçekten istiyorsanız soruya açık ve samimi olarak cevap vermelisiniz. Evet, mezar taşınızda nelerin yazılamayacağını biliyoruz. Peki, mezar taşınızda nelerin yazmasını isterdiniz?

 Bir düşünün. Gece derin uykudayken telefon sesiyle uyandınız. Şehir dışında olan, çok sevdiğiniz bir arkadaşınızın ölüm haberini aldınız. Cenaze namazı ve defin işlerine yetişmek için hemen hazırlanıp yola çıktınız.

Uykusuz, saatlerce araç kullandınız yorgunsunuz. Şehre girerken trafiğin yoğunlaştığını görüyor, cenazeye yetişme konusunda endişeleniyorsunuz. Namaz saati yaklaşıyor,  cenazeye yetişme şansınız azalıyor, ne hissedersiniz? Neyse ki trafik akıyor ve tam zamanında yetişiyorsunuz. Aracınızla camiye yaklaşmanız mümkün değil, orası çok kalabalık. Mecburen arabanızı uzak bir yere park ediyor ve camiye doğru kalabalık arasında yürüyorsunuz. Ezan okunmak üzere. Camiye yaklaştıkça kalabalığın daha da arttığına şahit oluyorsunuz. Rahmetliyi sağlığında tanıyor olmanın gurur ve hüznünü aynı anda bir arada yaşıyorsunuz.

Cenaze namazı kılınmak üzere herkes saf düzeninde toplanmış. Arkadaşını zamansız kaybetmenin derin üzüntüsü içerisinde, ön safta yerini alıyorsun. Kalabalık imamın gelmesini bekliyor cenaze namazı için.

İmam geliyor, mikrofonu alıyor, cenaze namazı öncesi helallik almak üzere konuşmaya başlıyor.  İşte tam o anda, cenaze namazı başlamak üzereyken, tam o anda kendinle yüzleşiyorsun. Şoktasın! O tabutta yatan, arkadaşın değil, sensin! İmam soruyor, “merhumu/merhumeyi nasıl bilirdiniz?” Eşiniz, çocuklarınız, anne/babanız, kardeşleriniz, komşularınız, akrabalarınız, okul arkadaşlarınız, iş arkadaşlarınız, dostlarınız orada. Hayat yolculuğunun bir yerinde yolunuzun kesiştiği herkes orada! İmam soruyor, “hakkınızı helal eder misiniz?” Ne söylemelerini isterdiniz? “Merhumu/merhumeyi nasıl bilirdiniz? ” Orada bulunan herkesin içten gelen gür bir sesle ne demesini isterdiniz?

Hayatınızın anlamı bu soruya vereceğiniz cevapta gizlidir. “İYİ biliriz, o iyi bir insandı, doğru sözlü herkese iyilik eden biriydi” dedirtebilecek misiniz?  Gerisi boş dostlar, gerisi boş!