Ramazan ayı aynı zamanda ibadet ayı olarak da anlaşılır. Bu ayda oruç ibadetinin yanında fitre, zekat verme ibadetlerinin de bu ayın içinde yapılması makbul sayılmıştır. İslam'da zekatın ve infakın (yardım) önemi çok büyüktür. İnsan, yapı olarak servet biriktirme için her yolu denerken, bu servetten başkalarının da hakkı olduğunu hiç aklına getirmez. Büyüme hep birilerinin emeğinden kısıp, kendine aktarmakla olmuştur. Günümüz dünyasında bu döngü daha büyük boyutlarla devam etmektedir. Neticede zengin daha zengin olurken fakirle arasındaki uçurum gittikçe artmaktadır. İşte bu olumsuzluğa karşı İslam dininin getirdiği mali ibadetler, yine Müslümanlar tarafından nefislerine göre yorumlandığından, zengin ile fakir arasında olabilecek en büyük mali farkın 40 kat olması gerekirken; bu kat milyonlara ulaşmıştır. Kur’an-da çok sayıda ayette "zekat veriniz" emri vardır. Genelde namazla beraber zikredilmiştir. Miktar belirtilmemiştir. Miktar sadece peygamberimizin bir hadisine dayandırılarak yapılmaktadır. O da ‘’Malınızın 40'da birini zekat olarak veriniz’’ hadisidir. O zamanda zekat verme durumu, paranın 200 dirhem (gümüş) kadar birikmesi ve üzerinden bir yıl geçmesi ölçü olarak alınmış; bütün diğer istifade edilen değerler bu ölçü ile hesaplanmıştır. Nakit paranın, hayvanların, tarım ürünlerinin, ticari malların, değerli ziynet eşyalarının, menkul ve gayri menkullerden doğacak zekat miktarı bu değer baz alınarak hesap edilmiştir. Ve insanlar zekat vermek için değil de; vermemek için hesap kitap yapmışlardır.
Zekatın klasik tarifi: Belli bir malın belli bir miktarını belli yerlere vermektir. Kur’an-da zekatın arındırıcı ve artırıcı özelliklerinden bahsedilmektedir. Temizlenme anlamına da geldiğini söyleyenler vardır. Bu görüşte olanlar, paranın kazanırken, biriktirilirken, bilmeyerek kirlenmiş olabileceğini; zekatını vererek temizlenip arındırılacağını düşünenlerdir.
Günümüzde insanlığın yaşaması ve neslini devam ettirmesi için ekonominin ne kadar büyük güç olduğu ve gittikçe bu gücün belli az sayıdaki elde toplandığı herkes tarafından kabul edilmektedir. İşte zekat bir yerde bu birikimin dağılımı demektir. Allah, Bakara: 204 ve 205. Ayetlerde bu durumu çok net açıklamıştır. Bakara 204: İnsanlardan dünya hayatına dair sözleri seni hayran bırakan ve kalbindekine Allah’ı şahit tutan kimse var ya; gerçekte o en azılı düşmandır! Bakara 205: O senden ayrılınca yeryüzünde fesat çıkarmak; orada bozgunculuk yapmak, ekini ve nesli yok etmek için çalışır. Oysa Allah bozgunculuğu sevmez. Bu iki ayetin birincisinde, herkesin kendi çevresinde ve siyasette gördüğü bozguncu tipler tarif edilmekte; ikincisinde ise, bu kişilerin ekini (ekonomiyi) ve nesli (kültürü) bozduğu belirtilmektedir. Eğer bu bozguncular bir makama gelip otoriteyi ele geçirdiklerinde gerçek yüzlerini ortaya koyar; son derece tehlikeli işler yaparlar. Günü değil geleceği de, hem ekonomik; hem de kültürel olarak bozar. Dil, din, kültür, aklınıza gelen bütün değerleri yıkar. Bu yıkım nesiller boyu devam eder. Fesat çıkarmak, nifak sokmak onun için sıradan söylemlerdir. Bu işi yaparken erdemi ve güven vermeyi de ihmal etmez. İşin farkında olmayanlar, fesat ve nifakı görmez, erdem ve güven veren sözlere takılır.
14 Asır önce gelen bu ikazdan: Zekat, fitre, kurban gibi mali ibadetlerin önemini; mal dağılımının, paylaşımın ekonomiyi ve nesli kurtarma yönünde büyük katkısının olduğunu bir kere daha anlamış oluyoruz.
Allah gücü olduğu halde biriktirdiklerini hak sahiplerine dağıtmayanlar için çok büyük ikazlarda bulunmaktadır. Tevbe suresi 34. Ayet: Altını ve gümüşü biriktirip de onları Allah yolunda harcamayanları can yakıcı bir azapla müjdele! 35. Ayet: O gün biriktirdikleri altınlar ve gümüşler, cehennem ateşinde kızdırılır ve onların alınları, böğürleri ve sırtları onlarla dağlanırken: "İşte kendiniz için biriktirdikleriniz bunlardır! Haydi, tadın biriktirdiklerinizin acısını’’ denilir. Bu ayetlerde geçen altın ve gümüş temsili örneklerdir. İnsanların biriktirdikleri bütün mal varlıkları için geçerlidir. Bazılarımız ben de birikmiş altın, gümüş yok! Benim birikimlerime de zekat gerekmez yorumu yapmaktadır ki; bu son derece yanlış bir görüştür. Şu da bir gerçektir ki, mal para; güçtür. Kişiyi üstün kılar. Ama, mal Müslümanın hayatında gaye değil vasıta olmalıdır. Nefsani arzuların aracı değil, Allah’ın gösterdiği yolda harcanırsa makbul olur, değerlenir. Meşru olmayan yollarda harcanan malın vebalinin şiddetli olacağını, yukarıdaki ayetler çok net açıklamaktadır.
Fıkıh kitaplarında zekat için nisap miktarları, nelerin zekata tabi oldukları, kimlere verileceği geniş geniş anlatılmıştır. Kur’an-da zengin sayılmanın net bir ölçüsü ve malın ne kadarının zekat olarak verileceği ile ilgili bir hüküm yok. Peygamberimizin uygulamaları var. 20 Miskal altın, 200 dirhem gümüşe sahip biri zengin sayılmış. 20 Miskal altının bugün gr. değeri üzerinde bile ittifak yoktur. 80 gr. ile 96 gr. arasında farklı değer biçenler var. Diğer zekata tabi olan değerler, mallar hep bu miktarların bu günkü değerleri üzerinden hesap yapılmaktadır. Tarım ürünlerinin bir sene bekleme şartı yok, diğerlerinin vardır. Gördüğüm kadarıyla tarım ürünleri ve hayvanlardan günümüzde pek zekat verilmemektedir. Bu bir eksikliktir. Üretim yapan, artan mallar zekata tabi demişler, bu sebeple her yıl durduğu yerde değeri katlanan arsalar için zekat gerekmez hükmü getirmişler. Bu anlayış: Altın, gümüşün evde saklı dururken arsa hükmünde olması düşüncesini doğurur ki, yanlıştır.
En çok yapılan yanlışlıklar da, Allah: Zekatla ilgili bütün ayetlerinde mallarınız derken, zekat vermesi gerekenler kâr üzerinden nisap belirlemeye çalışmaktadırlar. Mesela: Bir ticaret erbabı, yıllık karının yüzde 2.5’uğunu, kira gelirleri olan toplam kiranın yüzde 2.5’unu, zekat olarak hesap etmektedir. Bu da yanlıştır. Ticarethanede bulunan toplam malın veya kira getiren evlerin o günkü değerlerinin üzerinden yüzde 2.5 zekat verilmesi gerekir. Bir başka yanlış: "Vergi veriyorum zekat vermem gerekmez" anlayışıdır. Verilen vergi borç gibi düşülür kalandan zekat hesabı yapılır. Vergi ayrıdır, zekat ayrıdır.
Zekatın verildiği yerler hakkında da çok çelişki ve yanlışlar vardır. Zenginlik ve zekat ölçüsü Kur’an-da verilmemekle beraber, (Hikmeti nedir bilmiyorum. Kişi durumuna göre kendisi en fazlasını versin diye murat etmiş olabilir.) Kimlere verileceği çok açıktır. Tevbe suresi 60. ayet: Sadakalar, Allah’tan bir farz olarak sadece fakirler, yoksullar, zekat işlerinde çalışanlar, kalpleri İslam’a ısındırılacaklar, köle azat etmek, borçlular, Allah yolu ve yolcuları içindir. Allah bilir, her şeyi yerli yerince yapar. Burada ’sadakalar’dan kasıt zekatlardır. İmanı sadık olanlar zekat verir anlamı da taşır. Bu anlamda zekat, yeterli malın yanında; imanın bir ürünüdür de diyebiliriz.
Ayete göre, zekat sadece ihtiyaç sahibi kişilere verilir. Fitre de öyledir. Devlete, kurumlara, teşkilatlara, derneklere, camiye, yola, köprüye vs. verilmez. Onlara verilen zekat değil bağıştır, yardımdır. Zekatta makbuz istenmez, gizlilik esastır. Verdikleri söylenmez, kibir, gurur yapılmaz. Sadece ve sadece, Allah rızası aranır. Mal Allah’ındır, hak muhtaçlarındır. He hangi bir şekilde muhtacın hakkı olan birikimlerin geriye iadesidir. Zekat veren sadece aracıdır.
Fitre: Ramazan ve Bayrama ulaşılması şükrü olarak, alma durumunda olmayan herkes tarafından; bir kişinin bir günlük yiyeceğini veya karşılığı parayı zekat alma durumunda olanlara vermesidir. Bu da kişilere verilir. Zekat da olduğu gibi. Zekatı reşit olmayanlar vermezler. Fitre de ise, reşit olmayan çocuklar yerine ebeveynler; fitresini onlar adına vermesi gerekir. Bayram bitmeden fitrelerin verilmesi uygun olandır. Unutulma durumunda sonradan da verilebilir.