1. YAZARLAR

  2. Murat YAZAN

  3. Sesli düşünürken
Murat YAZAN

Murat YAZAN

platform
Yazarın Tüm Yazıları >

Sesli düşünürken

A+A-

Salgının başlangıcından beri en çok yaptığımız şey halimiz hakkında düşünmek oldu. Evde kapalıyken kendimize sorular sorduk, cevaplar aradık. Kendime sorduğum soruları sizle paylaşmak istiyorum. Belki cevaplar sizdedir ya da yeni sorular üretirsiniz.

Nesneler Dünyası

Evde eşyalarımızın, nesnelerimizin arasında oturuyoruz. Bir kısmı çok işe yararken (kitaplar, tv, bilgisayar, telefon vs.) bir kısmına da gerçekten ihtiyacımız olmadığını keşfettik. Özellikle bazı giyim eşyaları ve aksesuarlara hiç ihtiyaç duymadık. Onlarca ayakkabı, onlarca takım elbise, etek ceket, sayısı 30’lara varan gömlekler, çekmece dolusu saat, mücevherler vesaire.

Neden satın aldık bunları?

Başkalarıyla rekabet? Sahip olmanın verdiği haz? Ruhumuzu eşyalarla takas etme? Anlamımızı kendi üzerimizden değil de sahip olduğumuz nesneler üzerinden yaratmak? Kimliğimizden emin olmayıp satın aldığımız nesnelerden semboller yaratmak ve kimliğimizi bu sembollerin üzerine inşa etmek?

Hayatımızı ve evlerimizi işgal etmelerine neden izin verdik bu nesnelerin?

Onları sığdırmak için büyük gardıroplar, hantal komodinler, ayakkabılıklar evlerimizi doldurdu. Onlarla uyumlu büyük yatak ve koltuk takımlarıyla evlerimizde kendi kendimizi boğduk. Koca gümüşlüklerin içinde kullanmadığımız tonla tabak çanak biblo var. Biz evlerimizde tek başımıza iki metrekare alan kaplarken statümüzü temsil eden nesneler evin tamamını kaplıyor. Evlerimizin gerçek sahibi kim? Biz miyiz, bize olmadığımız bir şeyi hissettiren nesneler mi?

Normal ne?

“Normal” denen şey aslında ne? Avm’lere yığılmak mı? Fiyakalı otellerde tatil yapmak mı? Popüler restoranlarda eşek yüküyle hesap ödeyip hava atmak mı? Dip boyası gelince ölümü göze alarak kuaföre koşmak mı?

“Yeni normalleşme”ye buralardan başladığımıza göre birileri bizi “normal”in ne olduğu hakkında fena halde kandırıyor.

Theodor Adorno bu yüzden mi “normallik ölümdür” demişti?

Ne üretip ne tüketeceğiz?

“Üretmeliyiz” lafı ağızlardan düşmüyor. Ne üreteceğiz? Ürettiklerimizi nerede satacağız? Tüketmeyeceğimiz şeyleri üretmeye devam edecek miyiz? Pazarın talebini üreticiler mi yaratacak yoksa “gerçekten ihtiyaç duyacağımız” şeyleri toplum olarak biz mi talep edeceğiz?

Üretirken doğaya hançer gibi saplanmış beton çelik holding gökdelenlerini çoğaltmak şart mı? Uzaktan da çalışılabildiğini gördüğümüze göre sabah dokuz akşam yedi arası servis araçlarına doluşup uyuklamaya ya da poğaça kemirmeye gerek var mı? Biz hayattan biraz çekilince denizler balık doldu. Orman hayvanlara kasabalara, şehirlere geliyor. Dünyayı gereğinden fazla mı işgal ediyoruz?

Bilim mi, din mi?

Salgının ilk gününden beri elmayla armudu karşılaştırıyoruz. Aydınlanma dönemi sonrası düşülen “bilim faşizmi” tehlikesiyle yeniden karşı karşıyayız. Bilim elbette önemli ve vazgeçilmez ama dinle kıyaslanması gerekmiyor. İkisi hayatın farklı alanlarına etki ediyorlar. İnanan biri için din ve dinsel metinler moral ve dayanma gücü verir. Ayrıca bilim “yanılmaz” değildir ve dünya tarihi bilimsel çuvallamalara bolca tanıklık etmiştir. Kinlerimiz adına salgını beyzbol sopası niyetine kullanıp birilerinin kafasına vurmamız gerekmiyor.

Okul binaları şart mı?

Tıpkı uzaktan çalışma gibi uzaktan eğitimin olduğunu keşfettik. Bu uygulamanın fırsat eşitliğini daha sağlıklı şekilde sağladığını gördük. İstanbul’da yılda bir otomobil parası ücret ödenen okulun öğrencisiyle Hakkâri’de derslerin çoğunun boş geçtiği kasaba lisesi aynı eğitimi almaya başladı. Uygulama dersleri ve sosyalleşme için okul gerekli ama teorik dersler için pek de ihtiyaç yok gibi duruyor ne dersiniz?

Devlet mi bize ihtiyaç duyuyor yoksa biz mi devlete?

Herkes devletten destek beklerken devlet de bizden destek bekledi. Hangimiz diğeri için varız? Yönetenlerle yönetilenler arasındaki bağın yeniden tanımlanması gerekmiyor mu?

Soruları çoğaltmak mümkün. Cevapları vermeye başladığımızda sanki bir “tık” daha kendimizin, ihtiyaçlarımızın ve hayatın farkına varacağız. Sihirli ve mucize çözümler olmayacağı garanti. Bizimki günü ve belki de yarını kurtarmak.                

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum