1. YAZARLAR

  2. Zeynel KOZANOĞLU

  3. Şimdiki Çocuklar Harika...
Zeynel KOZANOĞLU

Zeynel KOZANOĞLU

Ortak Ses
Yazarın Tüm Yazıları >

Şimdiki Çocuklar Harika...

A+A-

Kırk yıl önce bir kitap yazdım. Her kitabın bir yazılış öyküsü vardır. Bu “Anıt Adam” adını taşıyan için çektiğim sıkıntıyı bir ben bilirim. İzmir Gazeteciler Cemiyeti Hasan Tahsin hakkında bir bilgiye sahip değildi. Sadece eski harflerle bir kartviziti vardı, onu büyütüp çerçeveletmiş ve duvara asmışlardı. Bir de dekope fotoğrafı vardı.
İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nce “Anıt Adam” adlı kitap yayınlanınca Türk kamuoyu Şehit Gazeteci Hasan Tahsin Beyin el yazısı ile mektuplarını da bildi. Fotoğraflarını da gördü. İzmir’de yayınladığı “Hukuk-u Beşer” adlı gazetesinde Yunan işgali  günleri yaklaşırken yazdığı ateşli makaleleri de gördü, öğrendi.
 
Ve Türkiye’nin belli başlı gazetelerinde köşe yazarı olarak kalem oynatan on beşe yakın yurtsever, cumhuriyetsever insansever gazeteci ağabeyimiz köşe yazıları yazdılar. Hasan Tahsin’in büyüklüğünü ve önemini dile getirdiler.
 
Bu arada kitapta hiç bir eksiklik ve yanlış bulmayarak da Zeynel Kozanoğlu’yu kullandıkları övücü sözlerle ödüllendirdiler.
 
Hasan Tahsin için ne yapılmışsa bir kere bütün bu etkinliklerin ve artı değerlerin başında izmir Gazeteciler Cemiyeti’nin o günkü başkanı “Aslan Yürekli Adam gibi Adam” Sabri Suphandağlı olduğu hatırdan hiç çıkarılmamalıdır.
 
Eveeet, aradan kırk yıl geçti. Şehit Gazeteci Hasan Tahsin insanımızdan görmesi gereken itibarı gördü. Adına kitap yazdırılmış olmasının dışında İzmir’in Konak alanında heykeli dikildi. Bu heykel önünde her yıl şehidimiz anılır oldu.
 
Bu anmalara Silahlı kuvvetlerimiz el verdi. Devletimiz Valisiyle, ulusumuz Belediye Başkanı ile sahip çıktı. İzmir Gazeteciler Cemiyeti de bu etkinliklerin ya başında, ya da yanında yer alarak her başkanın döneminde dik duruşunu sürdürdü.
 
Dahası da var. Yaşar Aksoy adında bir yiğit Egeli bütün varlığıyla Hasan Tahsin Beye sahip çıktı. Onun adını taşıyan dernek kurmaktan tutun da onun hakkında araştırmalara girişmeye, yarışmalar düzenlemeye kadar pek çok etkinlik sergiledi.
 
Derken şapkadan tavşan çıkar gibi, beklenmedik bir zamanda ve de kitabın yayınlanmasından tam kırk yıl sonra birkaç gün önce bilinen bir yerden bir ses yükseldi. Şaşırdınız mı? Ben şaşırmadım... Türkiye Cumhuriyeti adlı koca “Bina” nın altının oyuluşu sırasında işitilen “kazma” sesleridir bu aykırı ses.
 
Hani, nasıl kendileri köşelerinde keyif ederken çocuklara taş attıran kimseler var ya, onun gibi, “Anıt Adam” adlı kitap yayınlandığında sadece on bir yaşında olan bir “yeni yetme” nin sesidir bize ulaşan... Ben bu olay patlak verdiğinde kütüphanemde Anıt Adam adlı kitabı aradım, bulamadım. Benden görüş almak üzere telefonda bulunan İzmir gazeteciler Cemiyeti üyesi meslektaşım kitabı görmemiş.
 
Peki, suyunu çıkaracak kadar kitabın üzerine eğilen bu görevli kişi nereden, nasıl buldu? Ve kırk yıl sonra kitabın yanlışlarını dile getirmekle neyin peşinde? Kitapta bir başpapazdan söz ediliyor. Kitabın yazarı olarak ben “bilmem hangi kilisenin papazı,” demişim, meğer bu yanlışmış, papaz başka bir kilisenin papazıymış.
Sonra bu papaz “Ne kadar Türk kanı içerseniz için...” dememiş. Hay Allah, peki pek makbul biri miymiş bu papaz? İzmir Valiliğinden çıkarken halkımız tarafından linç edilen bir vatan haini değil miymiş. Ha bunu söylemiş, ha şunu söylememiş. Ne değişir.
 
İnsana sormazlar mı? “Aslanım sen benden yana mısın? Domuzdan yana mısın?” diye... Sonra aklınca bir keşifte de bulunuyor. Anıt Adam’ın yazarı olarak ben Zeynel Kozanoğlu “Yunan İzmir’e çıktığında dünya kamuoyuna her ayrıntıyı duyurma gereği duymamışız,” demişim. “İşte büyük itiraf” diyor... Allahım sen sabır ver.
 
Arkadaşım beni gözünde büyütüyorsun.  Ben sıradan bir gazeteci olarak kendi görüşümü söylüyorum. Buna itiraf denilebilmesi için senin temeline temeline kazma indirdiğin koca devlet adına söz edecek biri olmalıyım. Bakan, Başbakan filan gibi...

Hatta Mustafa Kemal’in kendisi olmalıyım.
 
Ve Mustafa Kemal Hasan Tahsin’e niye sahip çıkmadı? diye soruyor. İyi niyetli biriysen onu araştır. Sana bir ip ucu vereyim. Hasan Tahsin ilk kurşunu sıktığı günün ertesi sabahı dünya basını “Yunan İzmir’e çıkarken denize döküleceğinin tohumunu attı,” diye yazdılar. Çünkü akılsız Yunan o kurşundan sonra İzmir’de iki saat içinde tam iki bin kişiyi öldürdü. Dış dünya böyle düşünürken, benim kitabı yazdığım yıllarda Hasan Tahsin’e kimi İzmirlilerin öfkesi henüz geçmemişti.

Kurşunu sıkmakla iyi etmediğini düşünenler vardı.
 
Mustafa Kemal’in Hasan Tahsin’e niye sahip çıkmadığı sorusuna alacağın yanıtı “Hasan Tahsin diye bir kahraman yok,” diyebilmenin dayanağı olarak kullanmak niyetindeysen dikkatli ol, çarpılırsın... Şehitlerle şaka olmaz.
 
Hasan Tahsin’in 19 Şubat 1919 günü başyazarı olduğu Hukuk-u Beşer gazetesinde yayınlanan şu satırlarını gören hiç bir vatan evlâdı, hatta insan evlâdı ona saldırma görevi almışsa bile bu görevden kaçınır. İşte o satırlar:
“Uyan ey Türk oğlu uyan! Ey medeniyet-i ilahiye mutekit, islamlığın ateşin hararetiyle kalbi, ruhu pür heyecan olan müslüman Türk uyan!... sana suikast ediyorlar. Seni meskeninden, mabedinden, mabudundan, harim-i ailen ve namusundan cüda düşürmek, senin muazzezatınla adi oyuncaklar gibi oynamak istiyorlar.”
“.....Yalnız şunu unutmasınlar ki, Çanakkale kahramanlarının, ...Yunanlılığın canavar hakimiyeti altında yaşatacak tek hemşiresi, tek bir validesi ufak bir Türk benliği yoktur. Ancak, evet ancak hilalin al gölgeleri altında hakanıyla, pay-i tahtıyla, İzmir’iyle yaşayacak bir Türklük vardır.

Ve ille Avrupa Neron gibi bir şair olmak istiyorsa biz de kendi ellerimiz, kendi varlıklarımızla binalarımızı, topraklarımızı, cayır cayır yakar, kızıl alevlerle halelendirir ve beşeriyetin vicdanına Roma’nın ihtirakından (yanışından) feci bir sahne-i şiir ve hayal ibda etmekte gecikmeyiz. Çünkü tarihimiz var. Çünkü bizi tel’in edecek ecdadın ruhu, ahfadın feryadı var. Çünkü her şeyden üstün namusumuz var.”
Hasan Tahsin’in “Namus Uğrunda” başlıklı yazısından iki paragraf sundum.
 
Canım Hasan Tahsin’im, ahfadından “Sen yoksun” diye feryad yükseliyor. İşitiyor musun?
Bitirirken bir iki sözüm daha var.

Şöyle bir canlı örnek önümüzde duruyor:
“İstanbul’da Eyüp semtinin başlıca anıtı Eyüp Sultan Camii`dir. Ebu Eyyub Ensari, Hazret-i Muhammet`in arkadaşı ve sancaktarıydı. 674-78 arasında İstanbul`un Araplar tarafından ilk kuşatılması sırasında ölmüş ve burada gömülmüştü. Fatih Mehmet`in şehri kuşatması sırasında mezarı yeniden bulundu ve şimdiki türbe ve cami de bu noktada yaptırıldı.”

İstanbul’u almak için Arabistan’dan gelen ordu içinde bir ulu kişi şehit düşüyor. Bu aykırı dinden insanların toprağında sekiz yüz yıla yakın süreyle yatıyor. Günümüzde bile mezarlıkların tahrip edildiği biliniyor. Sekiz yüz yıl sonra Fatih geldiğinde Eyüp Sultan’ın mezarını eliyle koymuş gibi buluyor, ya da bulduruyor.
Kimsenin aklına gelmiyor ki, bu nasıl olur?
 
Niye biz bu kadar akıl dışı bir buluşa sahip çıkıyoruz ve İstanbul’umuzun önemli köşelerinden birini İslamın büyüklerinden birine tahsis ediyoruz da, ulusal kahramanımız olduğunu belirlediğimiz Hasan Tahsin’e sahip çıkmayı çok görüyoruz.
 
Bir de şöyle bir gerçek var.
 
Hasan Tahsin’in şehit edilişi ile kitabın yazılışı arasında sadece yarım yüzyıl vardır. Ve İzmir’in işgali gününü yaşayanların neredeyse yarısına yakını henüz hayattadır. Sonra bunca kaynak vardır, gazeteler, raporlar... Kitaplar...
 
Zeynel Kozanoğlu kırk yıl üzerinde tartışılmayacak sağlamlıkta bir eser yazmıştır. Ondan sonra yazdığı eserleri de öyledir. Bu sözüm dostun düşmanın kulağına küpe olsun. Ancak, her dönemde hemen herkes bir “Molla Kasım” beklemelidir.
 
Ne yapalım ki, böyle oldu...

ZEYNEL KOZONOĞLU

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.