Siyasi davalarda hakimler neden değiştirilir?
Biriyle aranızda bir hukuki uyuşmazlık çıktığında veya suç işlediğiniz iddia edildiğinde yargılanacağınız mahkeme önceden belirlenmiş olan yetkili ve görevli mahkemedir.
Yasada objektif ve herkes için düzenlenmiş kurallara göre belirlenmiş mahkemenin hâkimi/ hâkimleri de o mahkemede görev yapmakta olan hâkimdir.
Davanızda karşı taraf olarak herhangi bir kişi de olsa devlet başkanı da olsa durum aynıdır.
Olaydan önce kurulmuş ve somut olay ile kuruluşu bakımından ilgisi olmayan mahkemeye “tabii mahkeme”, bu mahkemenin hâkimine de “tabiî hâkim” denir.
Hukuk devletlerinde, “kişiye veya olaya özgü mahkeme kurma ve hâkim görevlendirme imkanını ortadan kaldıran bu ilke vatandaşlar için adil yargılama güvencesi veren temel bir ilkedir.”
Anayasa Mahkemesi, 20 Ekim 1990 tarih ve K.1990/30 sayılı Kararında bu ilkeyi şöyle açıklamıştır:
“Hukuk devletinde tabiî hâkim (doğal yargıç) kavramı, suçun işlenmesinden veya çekişmenin doğmasından önce davayı görecek yargı yerini yasanın belirlemesi diye tanımlanmaktadır. Başka bir anlatımla, doğal yargıç ilkesi, yargılama makamlarının suçun işlenmesinden veya çekişmenin meydana gelmesinden sonra kurulmasına veya yargıçların atanmasına engel oluşturur; sanığa veya davanın yanlarına göre yargıç atanmasına imkân vermez.”
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bu ilkeye aykırı örnekler az da olsa vardır. Bunlardan biri “1920-1927 yılları arasında faaliyet gösteren “İstiklal Mahkemeleri” tabiî hâkim ilkesinin ihlâli niteliğindedir.”
Bir diğeri 27 Mayıs 1960 hükûmet darbesinden sonra kurulan “Yassıada Mahkemesi” de olaydan sonra kurulmuş, hâkimleri olaydan sonra atanmış, bir “olağanüstü mahkeme” idi.
Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Kemal Gözler’in açıkladığı gibi “adil bir yargılama için, hâkimin sadece ‘tabiî hâkim’ olması yetmez; aynı zamanda ‘bağımsız hâkim’ olması gerekir. Hâkim, tabiî hâkim olsa bile, bağımsız değil ise, adalet gerçekleşmez. Bu nedenle hâkimlerin bağımsız bir organ tarafından atanması, atandıktan sonra da siyasî ve idarî makamların etkisi altında kalmamaları ve bunun için de çeşitli teminatlara sahip olmaları gerekir. Kendilerini bağımsız hissetmeyen hâkimlerin tabiî hâkim olması, tek başına yargılananlar için bir güvence teşkil etmez.”
Şimdi bu temel bilgiler ışığında “Man Adası Davası” olarak bilinen Ana Muhalefet Partisi (CHP) lideri Kemal Kılıçdaroğluile Cumhurbaşkanı ve AKP lideri R. Tayyip Erdoğan arasındaki uyuşmazlıklarda yaşanan dava sürecinde olanlara bakalım.
* * *
MAN ADASI DAVASINDA YAŞANANLAR
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kara para aklama ve vergi kaçırma cenneti olarak bilinen Man Adası'ndan, CB Erdoğan'ın yakınlarına (oğlu, kardeşi, dünürü ve eniştesine) toplam 15 milyon dolar transfer yapıldığını iddia etti. (Tarih: 5 Aralık 2017, yer: CHP Meclis Grup Toplantısı)
Erdoğan, bunun "yalan olduğunu" söyledi. Hatta "İspat edilirse ben cumhurbaşkanlığını ve siyaseti bırakacağım" dedi.
- Kılıçdaroğlu hakkında Erdoğan ve ismi geçen yakınları tarafından 5 ayrı dava açıldı.
- 5 davanın görüleceği 4 mahkemenin hâkimi, talepleri olmadığı halde bu davalara bakan mahkemelerden alındılar yani görev yerleri değiştirildi.
- Yaklaşık 2 milyon TL tazminat talepli bu davalarda mahkemeler, tartışmalı bir “yargılama” sürecinden sonra, Kemal Kılıçdaroğlu’nu olağanüstü yüksek tazminatlara mahkûm etti.
- Dosyalar İstinaf'a (
- Akabinde, Kılıçdaroğlu lehine karar veren İstinaf Mahkemesi'nin başkanı ve üye hakimleri başka yerlere tayin edildiler.
- İkinci defa dosya İstinaf'a geldiğinde, yeni atanan başkan ve üyeler bu defa Kılıçdaroğlu’nun aleyhine yani cezaların hukuka uygun olduğuna dair karar verdiler
- Davalar temyiz edildi, dosyalar Yargıtay’a taşındı. Dört dava hakaret kapsamında açılmış davalardı. Esas önemli olan Man Adası Davasında ise 4. Hukuk Dairesi, Halkbank'ın yazısı ve MASAK'ın cevaplarına dayandırarak, "Para transferlerinin doğru olduğunu" tespit etti. Hatta kararda CHP liderinin açıklamasında kamu yararı bulunduğu anlatıldı.
Sonuçta, Kılıçdaroğlu'nun "
* * *
Bu yazının konusu Man Adası davası sürecinde verilen farklı kararların doğruluğu veya yanlışlığını yorumlamak değil.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun iddiasının doğruluğu artık mahkeme kararıyla ispat edildiğine göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söz verdiği gibi istifa edip etmeyeceği de değil.
Bu yargılama sürecinin yerel mahkeme ve istinaf aşamasında, “Tabii hâkim” ilkesinin çiğnendiği durumlarda vatandaşın asla adil bir şekilde yargılanamayacağı çok somut bir şekilde ortaya çıktı.
Bereket Yargıtay’da tabii hâkim ilkesinin çiğnenemediğini ve hala “bağımsız hakimlerin” olduğunu gördük.
Kararın kimin lehine olduğu beni çok ilgilendirmiyor. Hatta keşke belgeler yalan olsaydı. Halktan vergi isteyen Cumhurbaşkanının yakınları bu tür işlere karışmamış olsaydı diyorum.
Ama bu kararın verilebiliyor olmasından çok mutluyum.
Çünkü, çok şükür ki hala, "Ankara’da hakimler var" diyebiliyoruz.
* * *
SÖZ DİNLEYEN HAKİMLER
Partili Cumhurbaşkanının bağımsız kurumların başında hep “söz dinleyen” başkanlar istediğini biliyoruz.
Mesela bazı Merkez Bankası Başkanlarını "söz dinlemediği için" görevden alıyor.
“Enflasyonla mücadelede yeterince başarılı olamayan (!) TÜİK Başkanlarını” değiştiriyor.
Mahkemelerde “tabii hakimler” görevden alınıyor. Yerlerine atananlar ne tesadüf ki “iktidarla uyumlu” kararlar veriyor.
Nihayet İl ve İlçe Seçim Kurulu Başkanlarının "Tabii Hâkim" ilkesi gereği en kıdemli hâkim olması kuralı değiştiriliyor. Yerine "talipli 1. Sınıf hakimler arasından seçimle gelecek olanlar başkan olabilir" diye kural getiriliyor.
Ondan sonra da bizim adil yargılama ve adil seçim istediklerine inanmamızı istiyorlar...
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.