Soğan kuru...
Perşembe günü evimize yakın perşembe pazarındaydım..
Cebime arabamın bakımından (dört lastik dahil) arta kalan emekli mayişimden son 50 tl alıp, Ali bey bana şans dile diyerek yanağına bir öpücük konuşlandırıp evden çıktım..
Bakımdan sonra sanki tomofilim yeni almışım gibi kendini sevinçten öne öne atıyor. Lastikler deseniz cillop. Arabama binmeden inanın seyrediyorum sıfır..
Diyorum ki eyyy bakım bana bir emekli maaşıma mâl oldunuz, sakın duble yollarda yağmurdan sonra artezyen kuyusu gibi açılmış boşluklara girmeyin lütfen daha yatıracak param bitti diye sıkı sıkı tembih ediyorum. Arabam eski ama diğer herşey yeni yani.
Neyse uzatmayalım uzun uzun seyrettikten sonra pazara vardım. Bu sefer Ali beyin dediği gibi tezgâhları kaplumbağa yürüyüşüyle geziyorum. Önce bir pazarı tam tur döndüm. Fiyatlar neredeyse marketlerle aynı.
Domates kaç lira kardeş..
Üstünde yazıyor abla.
Hayır yani birinde çarpı var da..
Çarpı olmayan hanım abla..
Hımmm zam mı geldi buna yine dedim...
Hadi abla hadi alacaksanız alın dedi...
Bu Ayaş domatesi..
Ayaş domatesi kokuluydu ama bu benzemiyor kestiğiniz yarısı kokmuyor dedim.
Abla senin için üstüne parfüm mü sıkalım alacaksanız alın dedi..
Yarım kilo ver deyince bir şekil yapıp aldı kese kağıdını eline Nusret'in ete tuz attığı şekille domatesleri kese kağıdına basket topu atar gibi tek tek attı.
Surat bir karış...
Neredeyse sinirlenip tamam kalsın diyeceğim...
Patatesin başına gittim. Nazlı nazlı bakıyor tezgâhta. Önce beş kilo vereyim bir kilosu bedava diyorlardı da ben de kardeşim lokanta işletmiyorum napayım o kadarını biz iki kişiyiz filizleniyorlar sonra diyordum.
İntikam alır gibi bakıyor patatesler kilosu 6 tl'den...
Ali bey biraz geç git akşama doğru fiyatlar düşer demişti.
Acaba dedim içimden bir yere ilişip akşamı mı beklesem..
O arada taşıyıcı geldi...
Abla taşıyalım mı...
Neyi...
Aldıklarını abla..
Ne almışım ablam dedim yarım kilo domates var elimde...
Hayır yani ben peşinizden gelirim alış verişinizde...
Yok dedim ben biraz bekleyeceğim...
Şuraya bir Dolar kuru kursalar fena mı olurdu yani...
Bir de soğan kuru...
Pazarın kenarından izlerdik Borsa gibi...
Tahvilini alırdık belki değil mi ama...
Düşerse hemen koşturacağım soğanın başına.
Hâlâ 7 lira kardeşim..
Yemekler soğansız yapılmıyor alacağım ille de bakıyorum ben çıkarken düşerse düşüp bayılırım diye...
Pazarcı beye akşama biraz fiyat inişi olur mu acıbağ dedim.
Abla ne düşmesi altın bu altın dedi..
Tamam o zaman kardeşim bana bir beşi bir yerde yap diz bir ipe dedim...
Karşılıklı gülüştük...
Şaka diyorum sanıyor zaaar...
Aklıma Niğdeliler le ilgili bir mesel geldi...
Vaktiyle Niğde'ye sel gelmiş tarlada soğan topluyorlar. Adamı sel götürüyor. Kadın kenardan bağırıyormuş.
Yetişiiiiiin adam gidiyooor. Cebinde de bir baş soğan gidiyooor..
Haklıymış yani o zamanlar gülmüştüm..
SOĞAN KURU bu amanın düşmez çıkar da bu sefer boşu boşuna beklerim... Alayım gitsin dedim bir cesaret..
Kardeş şuradan bana 5 tane doğan verir misiniz akşama düğüne gideceğim geline takacağım da.
Ocağı tütsün soğansız yemek olmaz atık kıymasız okuyor da bu meretsiz olmuyor. Mutfağına bir katkım olsun 5 soğan beş yemek demektir..
Adam kahkahalarla gülüyor...
Ben de katıldım...
Son noktayı rahmetli anneannemin meşhur sözüyle kapattım. Kızdığı zaman çok söylerdi..
Kazara annemle babam kavga etseler (tartışsalar) anneme derdi...
Bu soğan baş çevirmez kızım...
Yok o kadar da değil derdi annem de...
Çeviriyor...
Çok doğru bir tespitmiş günümüze gelirsek...
Bu soğan baş çevirmez.
Anladınız siz onu.. (neşe)
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.