Suriyeliler üzerine bir analiz
Ülkemiz mübadeleden beri düzenli ve düzensiz göçler alıyor. Düzenli göçler balkanlardan gelirken (Bulgaristan’da yaşayan Türkler, Yugoslavya’nın dağılması sonrası çıkan savaş sırasında Boşnaklar, Makedonlar, Arnavutlar vb.) düzensiz göçleri Ortadoğu ve Kafkaslar'dan aldık. Gelen hiçbir etnik topluluk Suriyeliler kadar tepki toplamadı. Uzun zamandır bunun nedenleri üzerinde düşünüyorum. Benim gibi birçok insanın da düşündüğüne inanıyorum.
“Balkanlarla yakınız kültürel benzerliğimiz var.” diyerek işin içinden sıyrılamayız. Suriye ile en uzun sınıra sahibiz ve Ortadoğu ile ilişkimiz balkanlardan eskiye, Abbasilere kadar gidiyor. Üstelik Suriye I. Dünya savaşı kurulmuş, sınırları da İngilizlerce cetvelle çizilmiş bir ülke. Demografik yelpazede Süryaniler, Türkler, Kürtler, Farsiler, Ermeniler ağırlıkta. Devlet geleneğine sahip olmadıkları için benzerleri Irak’la birlikte ilk darbede yerle bir oldular. Yani “milliyet ve devlet” gelenekleri bizim kadar eski ve köklü değil. Etnosentrik (ırk merkezli) bir kibire sahip olmaları mümkün değil. Peki, neden gelen hemen herkesi bir şekilde kabul ederken “Suriyeliler” dendiğinde toplumun ciddi bir kesiminin yüzü asılıyor?
Bu noktada bilimsel argümanlara ihtiyacımız var.
STEREOTİPLER;
R.L. Barker 2003 yılında yayınladığı The Social Work Dictionary (Sosyal Hizmet Sözlüğü) V. Edisyonunda Irksal ve Etnik Stereotipleri şöyle tanımlıyor;
“Kişiler, topluluklar ve sosyal statüler hakkında önyargılarla bir dereceye kadar sabitlenmiş fikirler. Bu düşünceler genellikle bir grubun bazı üyelerinde yüzeysel karakter özelliklerinden veya aşırı genellemelerden kaynaklanır. Etnik ve ırksal stereotipler bir etnik grubu veya ırk grubunu genellikle olumsuz veya hatalı algılama biçiminde referansı içeriyor. Stereotipler düşünme yöntemimizle yakından ilişkilidir, çünkü anlama ve algılamak için kategoriler ararız. Birbirine benzer gruplar üzerine çalışmak veya onlarla iletişime geçmek için sınıflandırmaya ihtiyaç duyarız. Birçok kategori hakkında stereotiplere sahibiz, bunlara anneler, babalar, ergenler, komünistler, cumhuriyetçiler, öğretmenler, çiftçiler, işçiler, madenciler, politikacılar, Mormonlar ve İtalyanlar da dahil.”(I)
Birkaç örnek vereceğim ve bu akademik tanımlamayı hemen kavrayacaksınız. Japon dendiğinde aklınıza çalışkan ve saygılı insanlar, teknolojinin mucitleri, gördüğü her şeyin fotoğrafını çeken turistler gelir. Alman dendiğinde zihnimizde sarışın ve iri, iyi otomobiller üreten, biraz soğuk insanlar belirir. İngiliz ve Fransızlar bize kibri hatırlatır. Stereotiplerimiz toplulukları etiketlememize yarar. İşimizi kolaylaştırır. Sadece milletlerle sınırlı kalmaz. Kayserililer bizim gözümüzde ticareti ve pazarlığı iyi bilen insanlardır. Hatay, Adana, Şanlıurfa, Gaziantepliler et pişirme ve tatlı yapma konusunda usta insanlar olarak bilinir. Sulu yemekleri en iyi Bolu’lu aşçıların yaptığını düşünür, fırıncılığın Karadenizlilere has bir beceri olduğunu düşünürüz.
Suriyeliler dendiğinde toplumun önemli kısmının zihninde olumsuz bir stereotip oluşmuştur. Maddeler halinde üzerinden gidecek olursak;
1. Kültürel kodlarımızda vatan için savaşmak kutsaldır ve şehadet inancımız gereğince de varılabilecek en üst mertebedir. Savaştan ve savaşmaktan kaçmak kültürümüzün kabul edemeyeceği bir tavırdır. Askere gitmeyene kız vermeyen bir toplumun, şehit ve gazileri yücelten bir kültürün savaş varken ülkesinden kaçanlara “mağdur” muamelesi yapması zordur. Elbette kadın yaşlı ve çocukları bu sınıflandırma dışında bırakırız ancak var olmak ve ülkesini korumak için Çanakkale Savaşı’nda çocuklarını, Kurtuluş Savaşı’nda kadınlarını ve yaşlılarını şehit vermiş bir topluma/kültüre bunu da anlatmak zordur. Ülkesinden göç edenlerin yetişkin ve genç erkek ağırlıklı olduğunu düşündüğümüzde tepkinin nedeni daha anlaşılır olur.
2. Toplumun önemli kesimi Suriyelileri “suç makinesi” olarak görüyor. Bu konudaki veriler bu algıyı doğrulamıyor. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi 2018 verilerine göre Suriyelilerin suç oranı 1.46. Her yüz Suriyeli'den 1.46’sı suça karışıyor(II). Ancak yoğun yaşadıkları bölgelerde bu oranlar değişiyor. “Bu yıl içinde Suriyelilerin karıştığı ‘kasten yaralama' ve ‘hırsızlık' gibi suçlar ön sıralarda yer alıyor. Kilis'te işlenen suçların yüzde 30'u da Suriyeliler'den kaynaklandı. 50 bini aşkın Suriyeli'ye ev sahipliği yapan Gaziantep'te Suriyeliler'in karıştığı suç sayısının, 2015'de bin 926 olduğu bildirildi. Gaziantep’de Suriyeliler'in karıştığı suçlar şöyle: Kasten yaralama: 238, İş yerinden hırsızlık: 44, Kapkaç: 14, Kasten öldürme: 7, Taksirle yaralama: 248, Şüpheli ölüm: 17, Tehdit: 59, Fuhuş ve küçük yaşta ilişki: 12, Evden hırsızlık: 30, Oto ve otodan hırsızlık: 21, Hürriyetinden yoksun bırakma: 30, Çocuk istismarı: 8, Cinsel taciz: 6.
85 bine yakın Suriyeli'nin kaldığı Kahramanmaraş'ta, Suriyeliler'in karıştığı ve kayıtlara geçen suç sayısının 985 olduğu kaydedildi. Bu suçlardan bazıları şöyle: Kasten yaralama: 183, Taksirle yaralama: 241, Evden hırsızlık: 14, İşyerinden hırsızlık: 17, Açıktan hırsızlık: 28, Görevli memura mukavemet: 3, Cinsel suçlar: 9, Gasp: 11, Parada sahtecilik: 8, Kaçak sigara: 167.
Öte yandan, 34 bin Suriyeli'nin kaldığı Kilis'te ise Suriyeliler'den kaynaklanan 3 bin 400 asayiş olayı meydana geldi. Suriyeliler'den kaynaklanan suç oranının kentte yüzde 30'u bulduğu bildirildi.” (III)
Ülkemize gelip yerleşen İngiliz, Amerikalı ya da Avrupalılar genelde Ege ve Akdeniz bölgelerini tercih etmekte, yüksek sosyoekonomik ve sosyokültürel seviyede oldukları için hızla kabul görmektedir. Kilis ve Gaziantep "ülkenin batısına geçecek gücü olmayan" ya da "suç işledikten sonra Suriye’ye kaçma sorunu yaşamayacak" kitlenin biriktiği alandır. Ya İstanbul’da ev tutacak maddi güçleri yoktur ya da suç işlediklerinde Suriye’ye kaçmak için fazla gayret sarf etmeyeceklerdir. Devletin suçlar konusunda dikkatini yoğunlaştırması gereken alan tam da burasıdır.
Suriyelilerin suç haritasına bakıldığında ağırlığın “adi suçlardan” oluştuğunu görüyoruz.
Taciz, tecavüz ve sarkıntılık oranlarına baktığımızda oranlar bizim vatandaşlarımızdan yüksek değil. Üstelik bizim ajandamız daha sıkıntılı. Kendini “Müslüman”, “mütedeyyin” olarak tanımlayan vakıflar, Kur'an kursları ve din görevlilerinin adlarının karıştığı ve daha acısı, bakanların “bir kereden bir şey olmaz” dediği bir fiili durum söz konusu.
3. Devlet kaynaklarının kullandırılması. Devletin resmi ağızlarına göre Suriyelilere bugüne kadar 33 milyar Euro harcandı. Kaymakamlıklar ve belediyeler aracılığıyla yapılan bu ayni ve nakdi yardımlar doğal olarak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının tepkisini çekiyor. Ülkenin kısıtlı kaynaklarının Suriyelilere kullandırılması ülkemizde yaşayan tüm ekonomik katmanlardan tepki topluyor.
4. Sosyal medyada paylaşılanlar… Kötü montajlanmış Kızılay kartları, bankamatik kuyrukları… Resmi açıklamalara bakarsak;
“Türkiye'de yaşayan Suriyeliler ile ilgili doğru kabul edilen çok sayıda yanlış bilgi bulunduğunu belirten Göç İdaresi Genel Müdürlüğü yetkilileri, bunlar arasında "Suriyelilerin devletten maaş aldıkları, telefon faturalarını devletin ödediği, istedikleri üniversiteye sınavsız girdikleri, araçları için vergi ödemedikleri, seçimlerde oy kullandıkları, TOKi'den bedava ev alacakları ve memur olacakları" gibi yanıltıcı bilgilerin bulunduğunu ifade etti.
Yetkililer, Suriyelilere verilen Kızılay kartlarının üzerinde AB logosunun bulunduğunu ve bu logoların yer aldığı projelerin finansörlerinin AB üyesi ülkeler olduğunu, ankesörlü telefonlarda kullanılmak üzere dağıtılan kartların da aynı kapsamda AB tarafından finanse edildiğini kaydetti.
Vergiden muaf araçların Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu ile düzenlendiğini hatırlatan yetkililer, Suriyelilerin, araçları için vergi ödememeleri, sigorta yaptırmamaları ya da araçlarının muayeneye girmemesi gibi bir durumun söz konusu olmadığını bildirdi.
Yetkililer, bir Suriyelinin oy kullanabilmesi, TOKİ'den ev sahibi olabilmesi ya da devlet memurluğuna girebilmesi için "Türk vatandaşlığının temel şart olduğunu vurguladı.
Üniversiteye giriş konusunda da Suriyeli öğrencilere özel düzenleme yapılmadığına dikkati çeken yetkililer, Suriyelilerin de herhangi bir yabancı uyruklu öğrenci ile aynı haklara sahip olduğunu, "Türkiye bursları", "Yabancı Uyruklu Öğrenci Sınavı" ya da yatay geçiş şartlarını sağlamadan üniversiteye giremeyeceklerini belirtti.” (IV)
5. Teoriler; “Ülkenin demografik yapısını değiştirmek istiyorlar, Suriye’deki iç savaş şartlarını ülkemize uyarlama gayretindeler.” Bunlar hipotezdir, ne kadar gerçek oldukları zaman içerisinde anlaşılır.
Ortada kabul etmemiz gereken bir gerçeklik var. Biz Suriyelilerle uzun zaman birlikte yaşayacağız. Doğum oranları günde yaklaşık 360 Suriyeli çocuğun ülkemizde dünyaya geldiğini gösteriyor. Sosyolojik verilere göre yaşamını 180 gün ve üzerinde bir ülkede geçirenler geldikleri ülkelere geri dönmüyor.
Almanya özelinde baktığımızda çalışmak için giden Türklerin 4. kuşak torunlarının kendilerini “Alman” olarak tanımladıklarına şahit oluyoruz. Devletlerin asimilasyon konusunda özel projeleri olmasa da “Suriye görmeden Türkiye’de yaşayacak” çocuklar uyum sağlayıp sisteme dâhil olacaklardır. Zamanında Almanya nasıl bizden ileride kabul ediliyorsa bugün Türkiye de Suriyeliler için “Almanya” dır…
Alt alta topladığımızda “Suriyeli stereotipi”nin bize olumsuz görünmesinin nedeninin ülkelerini savaş zamanında terk etmeleri ve devlet kaynaklarından yararlanmaları olduğunu görüyoruz. “Yaşadığı alanı, devleti koruma kültürümüz” farklı. Yapılan yardımlar devlet ve belediyelerin uhdesinde. Kabul eder ya da karşı çıkarız. Chp belediyeleri yardımı keserken Akp belediyeleri “Bize gelin” diyor.
Bu tartışma uzun sürecek.
Ben herkesin kendi ülkesinde yaşamasının, alışık olduğu toprak, kültür ve iklimde var olmasının yanındayım.
Kişisel tavrım olası bir savaşta kendi topraklarımda can verme şerefine ulaşmak olur.
Ancak kimseyi “bizim gibi” olmaya zorlama hakkına sahip değiliz
KAYNAKÇA:
(I): İnsan Davranışı ve Sosyal Çevre (I. Cilt) – Zastrow, Karen, Ashman – Nika Yayınevi 2016
(II): https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/suriyelilerin-karistigi-suc-orani-yuzde-1-46ya-dustu/1289461
(III): https://www.sozcu.com.tr/2016/gundem/misafirler-suc-makinesi-1230634/
(IV): https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/suriyelilerin-karistigi-suc-orani-yuzde-1-46ya-dustu/1289461
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.