Tanzim satış sorunu çözmez
Türkiye günlerdir artan sebze fiyatlarını konuşuyor. Alelacele devreye sokulan tanzim satış yerlerinin önünde, birkaç lira daha ucuza sebze alabilmek için saatlerce bekleyen vatandaşlar, uzun kuyruklar oluşturuyorlar. İktidar çözümü, köylüyü, pazarcı esnafını, kabzımalı azarlamakta buluyor. Üretim maliyeti artmış gübre mazot pahalanmış, ulaşım ücretlerinin artması ile ürünleri fiyatı artmıştır. Kamu imkânları kullanılarak, haksız rekabet yaparak maliyeti altına tanzim satış ne çözüm sağlar ne de sürdürülebilir değildir sadece zararı kamunun sırtına yükler. Bu kuyrukları Ecevit dönemi yağ, tuz, benzin kuyruklarından farklı olduğunu, eskilerin yokluktan şimdiki tanzim kuyruğunun ise varlıktan olduğunu meydanlarda anlatıyor.
Ülkemiz planlı kalkınma hedeflerini terk ederek popülist, göz boyayan ve oy getiren alanlara yatırım yapması nedeni ile ekonomi iflas etti. Oysa dünyada paranın bol ve ucuz olduğu dönemlerde bilime, eğitime, sanayi ve tarıma yatırım yapmış olsa idik bugünleri yaşamak zorunda kalmazdık. Bu yaşamakta olduğumuz ekonomik daralma ise uzun dönemde kaynakların yanlış kullanılması, dış kaynağa dayanan büyüme nedeniyle yaşanıyor. Patronlar kulübü olarak tanımlanan TUSİAD tarım üretim ve sanayi değerlendirildiği toplantıda tarımın durumu ve tanzim satışı konuşulmuş. TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu Başkanı ve Anadolu Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan, "Son haftalarda gıda fiyatlarındaki yükselişe karşı önlemler alınıyor ama sorunu çözmeye yönelik adımlar görmüyoruz. 80 milyonu besleyecek çiftçilerin oranı yüzde 10'dan yüzde 3'e düştü. Üretimin azaldığı, çiftçiliğin yok olduğu, tüketimin hızla arttığı bir durumda gıda fiyat kontrolüyle bir yere varılamaz” demiş.
Eskiden kendi kendine yeten dünyadaki 7 ülkeden biri olarak övünürdük. Okullarda 'yerli malı haftası' düzenlerdik. Küçüklüğümde köyde doğan her çocuk ev işlerinde yardım ederek üretime katkı sağlar, çalışmayı, emeği, çabalamayı hayat tarzı haline getirirdi. Tarım, Dünya Bankası destekleri, IMF politikaları ile kâr edemez, karın doyurmaz hale gelince köylü üretimden koptu, şehre göç akını başladı. Şu anda köyde genç nüfus azalıyor, genç kızlar evleneceği damada şehre göçme şartı getiriyor. Yaşlı nüfus ise yaşlılık maaşı, sosyal yardımla geçiniyor, tarlalar ekilmiyor, meralar hayvanlarla dolmuyor. Tarım ve hayvancılığın bitmesi ise temel gıda maddelerinin ithal edilmesine sebep oluyor, o da üreticiyi daha fazla cezalandırdığı için onlar da zarar ettiği için üretimden çekiliyor.
Ercüment Tunçalp makalesinde Hollanda örneğini verip ülkemizle karşılaştırılmasını yapmış. Hollanda’nın yüzölçümü Türkiye’nin yüzde 5’i kadardır ama ABD’den sonra dünyanın en büyük ikinci tarım ürünleri ihracatçısıdır. Aştıkları zorluklara gelince; yoğun nüfusu sebebiyle (17 milyon nüfus ile Türkiye’nin yüzde 20’si) kişi başına düşen toprak parçası kısıtlıdır. Bu zorluk ülkeyi verimlilikte ve tarım teknolojilerinde dünyanın en önemli ülkesi haline getirmiştir.
Bitmedi!
Topraklarının yarısı deniz seviyesinin en az 1 metre altında bulunuyordu. Biz, tabiatın bize sunduğu verimli topraklardan gereği kadar faydalanamazken, onlar su ile yaptıkları savaşı kazandılar. Deniz seviyesinin altında kalan toprakları doldurarak, bataklıkları kurutarak tarımsal üretim için kullanıma soktular. Kooperatifleşmede çok yol almışlar. Tarımsal amaçlı kooperatiflerini; hiç devlet yardımı almadan, sadece üreticinin özkaynağı ile kurulan kredi bankaları desteğinde, finansman ihtiyaçlarını karşıladıkları bir organizasyon olarak çalıştırmayı başarmışlar.
Geliyoruz kendi ülkemize. Bugün 82 milyona ulaşan nüfusumuz, yılda en az 1 milyon artıyor. Etraftan mülteci akını devam ederken tarım alanlarımız da sürekli daralıyor. Kooperatifçilik istenen seviyede değil. Tarımda ithalatı devamlı artan bir ülkeyiz.
Avrupa’da çiftçi, toprak sahibi kooperatif sistemi ile aracıyı ortadan kaldırarak kendi ürettiğini piyasaya satıyor. Yerel fabrikalara malını satıyor ve kooperatif üzerinden o fabrikaya ortak yapılıyor. Kendi bankasını kendileri kurmuş. Kooperatif kendi dayanışması ile oluşturulmuş, devletten bağımsız. Üretici her alanda korunup destekleniyor. Kendi ürettikleri ürünü fiyatını ucuzlatmak, fiyatı dengelemek için ithalat yoluna gidilmiyor. Ecevit’in gündeme getirdiği kooperatifçilik ve kırsalı kalkındırmak amaçlı köy kent projesi hayata geçirilmiş olsa idi bu duruma düşmez idik. Biz kooperatifçiliği komünistlik olarak yaftalayıp küçümsedik, oysa üreticiyi destekleyen bir modeldi.
Türkiye’nin ihracatını artırması için kaynaklarını imalat sanayine ve tarıma yöneltmesi gerekiyor. Yani lüks AVM, lüks konut yapımı ve lüks otomobil ithalatına ayrılan kaynakların imalat sanayine yöneltilip ihracata konu mal üretiminin artması şart. Tabii bunun için çeşitli nedenle kapanan ve iflas eden imalat sanayii tesislerinin canlandırılmasında da fayda var. Çünkü Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da pek çok tesis kapandı. Hatta özelleştirilen Süt Endüstrisi Kurumu’nun 30 işletmesinden 26’sı, Et ve Balık Kurumu’nun 15 işletmesinden 10’u, Orman Ürünleri Sanayi’nin 20 işletmesinden 16’sı faaliyetini durdurdu. Unutmadan belirtelim özelleştirildikten sonra faaliyetini durduran tesislerde 16 binden fazla çalışan işini kaybetti. İşletmelerin yaşamı, onları yönetenlerin işletmelere uzun dönemde yaşamlarını sürdürebilecek yetenekleri kazandırmalarına, kaynakların etkin ve verimli bir şekilde kullanabilmesini sağlamalarına, kısaca stratejik yönetim bilincine bağlıdır. Zamana uygun planlama kurumları yok etmeden hafızalarını zedelemeden zamana çağa adapte edip yenilenmesi gerekiyor. Günümüz sorunlarına çözümde bilimsel temelli araştırma planlama ve ortak aklın ön planda olduğu kapsamlı olmalıdır. Yeniliklerde, teknolojik yatırımlarda, ar-ge çalışmalarında, insan kaynakları uygulamalarında çağdaş bilimsel yöntemler kullanılmalıdır. Uzun dönemde devlet-piyasa optimal dengesinin kurulması, üretimde kullanılan ithal girdi oranının azaltılması (bu sektörde ithal ikamesine dayanan politikalar uygulanması), popülist politikalardan vazgeçilmesi, kaynakların etkin kullanılması ve yatırımlara öncelik verilmesi gerekir.
İktidar ister TÜİK’in ürün sepetini güncellesin, ister Kamu İhale Kanunu’nu 187 kez değiştirsin, ekonomide sorunları örtemiyor. Üretimsizlik, işsizlik, verimsizlik yapısaldır. Üretimde, ihracatta yüksek teknoloji payı düşüktür. Türkiye, sanayileşme iddiasını yitirmiştir. Tarım çökmüştür. Ekonomi; dış kaynağa bağımlıdır. Büyürken bile istihdam yaratamamıştır. Orta gelir tuzağından çıkamamıştır. Bu üretime dayalı ekonomik model yerine ithal ikameci sıcak paraya ve ithalata dayalı sistemi terk etmeliyiz. Toprak zengini tarıma geçişin öncülüğünü yapmış medeniyetlere beşiklik yapmış ülkemizde üretimi teşvik yerine akıllar hep ithalat kolaycılığındadır.
“Devlet ekilmeyen arazileri sisteme kazandırsın, üretimi artırsın, ihtiyaç fazlamızı ihraç edelim, fiyatlar belli seviyede kalsın, üretici de, tüketici de mutlu olsun” demiyor, kestirmeden çözümle Tanzim satışla üretimi artırmadan zararına satış yapıyor pazarcı esnafı kabzımal aracıları fırsatçılıkla suçluyor. Tanzim Satış rekabeti yüzünden süpermarketler batıyor, ilaç, gübre ve tohumda da tanzim satış geliyor. Tanzim satışların geçici süre yapılacağı açıklandı, bunun etkisi daha fazla zamla marketler, perakendeci ve pazarcı intikamı acı olabilir. Tanzim satış ve fahiş fiyat denetimi bitince, esnaf-tüccar-perakendeci kaybettiği kâr marjının intikamını alacaktır.
Tarımın sorunları çözülmeden de gıda fiyatları düşürülemez. Üretimi artırmak, toprağa sahip çıkmak, ziraati desteklemek, üreticiyi mutlu etmekle kalıcı çözüme ulaşılır.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.