Telli kurban
Bugün biraz “Eski bayramları düşüneyim bakayım” dedim.
İlk aklıma gelen, sevgili arkadaşım Zehra’nın anlattıkları oldu. Zehra çok eski bir dost, kalender. Kendisiyle ve eşiyle, daha doğrusu herkesle barışık. Beni bol bol güldürür. Eşi Hamdi ile nişanlandıkları zamanki bir kurban bayramı anısı anlatmıştı…
Onun ağzından anlatayım…
“Hülya’cım bilirsin buralarda bir adet vardır. Bir kız nişanladığı zaman, damat tarafından bayram sabahı çeşit çeşit hediyelerle bezenmiş telli kurban , hediye gelir. Kurbanın iki boynuzuna gelin hanıma birer altın bilezik, sırtına iyisinden bir elbiselik kumaş ve renk renk oyalı yemeniler, mendiller ve başka hediyeler bağlanır. Tellerle, kurdelelerle süslenir… allanır, pullanır kızın evine yollanır…
Garibim hayvanın öbür dünyada gelin hanımı sırat köprüsünden sırtında geçireceği yetmiyormuş gibi, taşımacılık görevi bu dünyada başlar.
Rahmetli kayınvalidemle annem, gün arkadaşı idiler. Kayınvalidem beni görmüş, beğenmiş ve aklının bir köşesine yazmış. Nasip işte, Hamdi askerden geldikten sonra da istediler. Ben başta “istemeeeem, şimdilik düşünmüyoruuummmm “ diye bağrınsam da, sonunda kabul ettim…
Meğer rahmetli annemin içinde telli kurban özenci varmış.
“Kurbandan önce yapalım da bayramda telli kurban gelsin” diye açıkgöz davranarak nişanı acelece, hemen yaptık.
Kurban yaklaştı. Hamdi’lerin mahallesinde oturan annemin arkadaşı Mediha hanım teyze devamlı haber uçuruyor anneme. Kayınpeder iki tane birden kurban almış. Kurbanlar çok besili, güzelmiş. Kapının önünde bağlıymış. Gelen giden baktıkça, bir daha bakıyormuş...
Bu haberler gelince annem ağzı kulaklarında ama, bu sefer de başka bir telaşa kapıldı. Şimdi kıza oğlan tarafı kurban getirince, adetlerimizde kız tarafı ne yapar? Ne alınır, ne verilir? Başladı telaşlı telaşlı bunların araştırmasını ve hazırlığını yapmaya…
Eve gelen giden hanımlar meraklı soruyorlar; “Kıza telli kurban gelecek mi?” Annem ise gelen haberlere göre havalanmış bir vaziyette, anlatıyor da anlatıyor...
Adetlere göre arefe günü gönderilirmiş kurban. Bekledik, gelmedi. Bahçemiz yok. Bir gece evin içinde nasıl zapt ederiz diye düşündüklerinden, herhalde yarın gönderecekler dedik...
Derken bayram günü geldi. Sabah erkenden kaldırdı beni annem. Uyumak yok! Kurban gelecek!..
Hay Allah peki kurbanı kime kestireceğiz? Kim parçalayacak? Kim dağıtacak? Nasıl olacak?
Babam vefat ettiğinden, bütün bu işleri annemin çözmesi gerekiyordu.
Kahvaltıyı yaptık. Misafir bekler gibi hazırlandık. Başladık telli kurbanı beklemeye. Öğlen oldu ne gelen var, ne giden… Alelacele mutfakta ayaküstü öğlen yemeğini atıştırdık. Sofra falan kurmak yok. Allah korusun ya gelirlerse, yemek yerken yakalanırsak! Ayıp!
Saat 14.00 oldu yok!.. 15.00 oldu kapı çaldı... Heyecanla benden önce annem koştu. Kapıyı açtık; Hamdi. Elinde bir torba. Annem ısrarla arkasına bakıyor kurban nerede diye. Ama yok!
Meğer kayınpeder kurbanın birini kendisine, diğerini de babasının vasiyeti üzerine kesmiş. Bize de bir butu sarıp sarmalayıp göndermiş... Avucumuzu yalamıştık!..
Annemin telli kurban hevesi kursağında kaldı ama ne yalan söyleyeyim pek çok sıkıntıdan kurtulduğumuz için ben için için sevinmiştim. Hem sıkıntılar bir tarafa, acıyıp kestirememe durumum da vardı.
Sonra bu hikayeyi öğrenince Hamdi çok üzüldüğü için, evlendikten sonraki ilk kurbanımızı benim namıma kesmişti…
Yani şimdi gençlere bakıyorum da gelecekleri ile ilgili birbirlerini tanıma anlama dönemini gereksiz yere “Onu aldı mı? Bunu yaptı mı?” gibi şeylerle geçirip ayrılma kararı bile alabiliyorlar. Bak bize maşallahımız var, yıllardır gül gibi geçinip duruyoruz…”
Benim Zehra’dan alınacak sanki çok ders var gibi. Ne dersiniz?
Bol bereketli, sağlık, mutluluk, başarı ve huzur dolu bayramlar diliyorum.
Hülya Sezgin [email protected]
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.