Toplumlar da hastalanır
Bireyler nasıl hastalanırsa fertlerden meydana gelen toplumlar da hastalanabilir. Robert Edgerton'un Sick Societies (Hasta Toplumlar) ve Eric Fromm'un sağlıklı toplum eserinde toplumların da hastalandığını örneklerle göstermişlerdir.
Bir toplumun gelenek ve görenekleri yaşamın belirsizliğini gidererek o toplumdaki insanların yaşamını anlamlı kılmada çok önemli bir rol oynar. Ama bu gelenek ve görenekler o toplumun "hastalıklı bir varoluş" sürdürmesinin de temelini oluşturabilir.
Karı-koca ilişkileri, çocuk yetiştirme ve ana-baba-çocuk ilişkileri, eğitimin anlamı ve eğitim yöntemleri, insanları yönetme felsefesi ve insanların yönetilme beklentileri konularında birbirinden farklı düşünen insanlarımız var. Bunun sebebi değerler sistemi farklı, farkı gelenekten beslenen bireylerin sorunlara bakışı da farklı olmasındandır. Gelenek, anane ve toplumsal kabullerimiz düşünme tarzımıza ve kararlarımıza etki etmektedir. Birlikte yaşam kuralları gereği bireyin topluma adaptasyonunu sağlayarak hayatı kolaylaştıran gelenek, bazen de kendine çevresine zarar verecek özgürlüğünü kısıtlayan bir fonksiyon da görebiliyor.
İnsanlar bir arada yaşamaya başladıkları andan itibaren birlikte yaşam için kurallar belirlemişlerdir. Toplum olarak yaşamaya başlamak toplum olarak bir yapıştırıcı faktöre ihtiyaç duyduğundan dolayı her toplum bazı kurallar belirlemiş, bu kurallar toplumların yaşam biçimini ve genel toplumsal düşüncesini de oluşturmuştur. Tayland’da bir kız babası kızını “hayat kadını” olarak yetiştirmekten gurur duyabilir, bu yaklaşım toplumsal olarak bir övgü vesilesi de olabilir. Pigme kabilesi kabileye bir misafir geldiğinde köyün en güzel kadınını o gece misafire sunar ve eşi bundan kıvanç duyabilir. Ruslar erkek erkeğe öpüşebilir, hamamda çıplak dolaşabilirler, birbirlerini hiç tanımayan Ruslar yolda karşıdan gelen kişinin düşmek üzere olan burnunu ovalayabilir, çünkü soğukta yaşayanlar burunlarının düştüğünü anlamazlar, karşıdan gelen bunu fark eder. Bu örnekleri verme gayemiz, toplumların oluşturdukları ahlak kurallarının geçirdikleri tecrübeler ve coğrafi şartlarla ilişkili olduğunu ve toplumların farklı tecrübeler yaşadıklarından dolayı farklı ahlaki geliştirdiklerini ortaya koymaktadır.
Edgerton'un Sick Societies (Hasta Toplumlar) kitabından örnekler vermek istiyorum.
Gelenek ve görenekler her zaman toplumun yararına mı işler?
Edgerton bu soruya gayet yalın bir cevap veriyor: Hayır.
Topluma yararlı gelenekler olduğu gibi, zararlı gelenekler de vardır. Bazı gelenek ve göreneklerin, toplumun yararına bir işlevi olduğunu söyleyemeyiz. Geleneklerin bazılarının o toplumun insanlarının sağlığı ve mutluluğunu koruyan ya da katkıda bulunan bir yönü yoktur, yani yararı da yoktur, zararı da. Bazı gelenekler ve görenekler ise insan yaşamını değersiz kılmış ve tehlikeye atmıştır. Büyü yaptırma, kan davası, bebek öldürme, insan kurban etme, işkence, kadın sünneti bunlardan bazılarıdır.
Gelenek ve göreneğin bir toplumu nasıl etkilediğini İtalya'nın Montegrano bölgesindeki köylülerin yaşamında görmek mümkün. Bu köylüler aile merkezlidirler ve kendi çekirdek ailelerin dışında başka hiçbir şeye değer vermemektedirler. Edward C. Banfield adlı antropologun araştırmasına göre her aile kendi dışında başka hiçbir soruna ilgi duymamakta ve her bir diğer ailenin de aynı şeyi yapmasını, yani kendi ailelerinin çıkarının dışında başka hiçbir şeyle ilgilenmemesini çok doğal karşılamaktadır. Sürekli açlık, yorgunluk ve kaygı içindeyken, la miseria adını verdikleri bir karamsarlık içindedirler. Açlık ve fakirliğin utancını hissetmelerine rağmen köyleri için müşterek herhangi bir işbirliğine girişmemektedirler. Çocuklarının okumasını çok istemelerine rağmen köyün yıkık okul binasını onarmak ve duvarları dökük sınıfları kullanılır hale getirmek için hiçbir işbirliğine yanaşmamaktadırlar. Köyü için bir şey yapmaya kalkana da 'enayi' gözüyle bakmaktadırlar. Bütün bu fakirliğe ve acıya rağmen Montegrano köylüleri kendi kültürlerinden gurur duymaktadır ve hiçbir değişim istememekte, değişim getirme girişimlerine direnmektedirler.
Hasta topluma örnek peygamber öncesi Arabistan yarımadasında yaşanan cahiliye dönemidir. İnsanlar hürler zenginler ve asil olanlar ile köle fakir olanlar olarak ayrılmış. Kadınların söz hakkı miras hakkı yok. Erkek çocuk doğuran kadın makbul, kız çocuğu doğuran kadın lanetli aşağılık olarak küçümsenmiş. Kadın olmak kadar doğmakta kötü diri diri utanç abidesi olarak görülen günahsız kız yavruları çöle bırakılır mezara gömülür idi.
Fenikelilerin dini uygulamalarına bakacak olursak savaş zamanında çocukların tanrılar için kurban edilmesi sonucunda mutlak bir zafer kazanacaklarına inanırlarmış. Aynı zamanda çocukların kurban edilmesi Fenikeliler için tarımsal nedenlere bağlı olarak ülkelerine bereket getirmesi demekti.
Pompei hastalanıp sapkınlaşan bir toplum ve yöneticisi örneği olarak geçer. Roma İmparatoru Caligula İnsanlık tarihinin en gaddar, en sapık hükümdarı. O kadar sapık ki; en büyük aşkı öz kız kardeşi. İmparator böyle iken halk da ondan aşağı durur mu? Genelevler, eşcinsellik, keyif verici maddeler, israf almış başını gitmiş.. Asiller, daha fazla yemek yiyebilmek için yemekten hemen sonra kaz tüyü ile kendini kusturur, tekrar tekrar yemek yiyerek yeme zevkinin zirvesine çıkarmış. Zengin erkekler, başka diyarlardan getirdikleri küçük erkek çocuklarla beraber olur ve bu durum kesinlikle yadırganmazmış.
Asteklerde tanrılara insanlar kurban edilirdi. Kurban büyük bir piramidin tepesine götürülür ve kurban sunağının üzerine yatırılır, kalbi rahip tarafından göğsünden çıkartılarak kendisini izleyenlere gösterilir, arkasından kurbanın vücudu sunakta parçalanır, parçalar piramittin merdivenlerinden aşağı atılır. Kafası ise, diğer kurbanların kafalarının bulunduğu rafa konulurdu. Kurbanın vücut parçaları genellikle yemek içlerine konulur ve bu yemeklerde soylulara ikram edilirdi. Astek rahipleri yakaladıkları tutsakların göğsünü yardıktan sonra kalplerini çıkartmak suretiyle onları kurban ederlerdi.
Fromm (1982)’un “Sağlıklı Toplum” isimli çalışmasında ise bireyin bağımsızlığına ve bütünlüğüne büyük önem vererek bireylerin toplamı olan toplumun en büyük sermayesi olarak sevgi, güven, karşılıklılık, iletişim ve dayanışmanın varlığını belirler. O’na göre “sağlıklı bir toplum”un en büyük sosyal sermayesi bu kavramlardır. Fromm’a göre bu sağlıksız gidişatı engellemek ve sağlıklı toplum inşa etmek “dayanışma, ruhsal ihtiyaçlara, sevgiye, güvene ve merhamete dayalı, paylaşıma açık bir toplum” inşa edebilmekten geçer. Buna göre güçlü ve sağlıklı bir toplumun güven, iletişim, dayanışma, karşılıklı sevgi ve değerlerin dolaşımı olmadan ortaya çıkması beklenemez.
Sağlıklı toplumun temeli sevgi, saygı, hoşgörü, merhamet, şefkat, dayanışma ve paylaşımıdır.
Paranın geçer akçe, menfaatin her şey olduğu düzende insan insanın cenneti değil kurdudur.
Her gün şiddet cinayet tecavüz gasp hırsızlık haberleri ile uyanınca acaba bizim ülke hastalandı mı? Hastalıklı bir toplum haline mi geldik diye düşünüyor ve kaygı duyuyorum.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.