1. YAZARLAR

  2. Mehmet SORAL

  3. Torba Yasa içinde Hile Yasa
Mehmet SORAL

Mehmet SORAL

platform
Yazarın Tüm Yazıları >

Torba Yasa içinde Hile Yasa

A+A-
''Torba yasa mı hile yasa mı?''
"Teröre finansmanı önleyecek kanun" teklifini de içine koyarak torba yasa ile bakın hangi yasayı meclisten geçirdiler.
"İçişleri Bakanı'na dernekleri kapatabilme veya kayyım atama yetkisinin verilmesi"
Niçin bu yolu seçtiler? Çünkü muhalefet torba yasaya ret oyu verirse "Bakın bakın; bunlar teröre finansmanı destekliyorlar" diyebilmek için.
Evet, bu yasa torbanın içine konmuş ki; esas olan "Derneklerin İçişleri Bakanı tarafından istendiğinde kapatılabileceğinden tutun da; yönetimlerine kayyım atanmasına kadar bir çok yetkinin verilmesi" şeklindeki, sivil toplum örgütlenmesine mani olmak ve mevcut derneklerin bilmediğimiz kıstaslara göre kapatılmasına giden yolun açılması istendiği açık.
Derneklere ilişkin istedikleri bu yasayı geçirmek için; aslında mevut yasalar yoluyla takibi mümkün olan suçlara ilişkin mükerrer yasa çıkarmak gibi bir durum söz konusu. Tek adam rejiminin insanların örgütlenme özgürlüğünü elinden alıp onları bir cendereye sıkıştırarak gözdağı verip, tehdit etme niyetinin olduğuna aşikar.
Sanki şimdiye kadar terörün finansmanına imkan vardı da; yasası olmadığı için mi müdahale edilemiyordu? FETÖ'nün mallarına el konulamıyordu da; artık bu yasa geçtiği için mi el konulabilecek? PKK esrar, eroin ticareti yapıyordu da; artık bu yasadan sonra mı yapamayacak?
Muhalefet bu torba yasaya ret vermiş. İyi de etmiş, has etmiş. Zaten Türkiye'de hiç bir kişinin veya kurumun teröre finans sağlamasına imkan verecek yasal bir boşluk yoktur. Kırk senedir terörle mücadele eden bir ülkede, yeterli mücadelenin verilebilmesi için hala yasal boşluğun olması mümkün müdür? Buna kargalar bile güler ama bizlerin saf yerine konmuş olmamız beni doğrusu çok öfkelendirdi.
 
Türk milliyetçilerinin oyu Türk milliyetçisi adaya olmalıdır
Eğer T.C Devletini kuran ruh hali Türk milliyetçiliğinden beslemişse ve o beslenişin Türk milletine ve tarihine kazandırdığı abideleşmiş isim, kurucu başbuğ rahmetli Mustafa Kemal Atatürk ise...
O'nun misyonunu Türk milliyetçiliği adına devam ettirmek isteyen; yani kurucu ve kurtarıcı refleksle Türk milletine öncü olacak, cumhurbaşkanlığı makamı ve onun yetkilerine sahip olma iddiası azim ve kararlılığında olan/olanların yanında olmak varken...
Hangi akla hizmet olsun diye; tüm ideolojik inanç ve düşüncelerimizi ayakları altına almış, en aşağılık sıfatlarla bizlere ithamda bulunmuş, emperyalist bir kurgu olan BOP eş başkanlığından vazgeçtiğine dair bir tek cümlesini duymadığımız, cumhuriyet tarihi boyunca gelir sağlamak üzere inşa edilmiş tüm müesseselerin özelleştirilerek elde edilen gelirleri BOP projesi gereği Suriye bataklığına gömen, Yahudi üstün cesaret ödülünü hala kendi müzesinde muhafaza eden, cumhuriyet tarihinin en aşağılık ihanet örgütü FETÖ'nün devletin tüm organlarına bilerek ya da kandırılarak yerleşmesine vesile olmuş birisine tekrar tekrar benzer şeyleri yapması, muktedir olması için liderim kabul edip, kendimi ona hizmete amade kılayım. Ahmak mıyım ben?
O nedenle eve dönme teklifini ciddiye alıp isteneni yaparsak Türk milliyetçiliği adına büyük mücadeleler verilen; içinde kan ve gözyaşı olan, mağduriyetleri hala devam eden Türk milliyetçiliği ve Ülkücü Hareket'in tarihine yönelik en büyük ihaneti katmerleştirmiş oluruz ki; biz böyle bir ihanetin paydaşı olamayız.
Hangi eve davet kastediliyorsa edilsin; bu akla uyulursa nihayetinde Türk milliyetçisi birisinin cumhurbaşkanı olma ihtimali var mı; yok. Öyleyse zerre miskal Türk milliyetçiliği adına "Biz irademizi ortaya koyup azimle bu ülkeyi yönetmeye talibiz" diyen her kim/kimler olursa elbette onun/onların yanında oluruz.
Sünepe dediklerimiz Cumhuriyet tarihinin çeyreğini gasp edip tüm birikimleri hovardaca çarçur edip döküp saçtılar. Türk milliyetçileri de bir şeye talip olunca; "Olmaz, sen ırgatlığa devam" öyle mi.
Yeter artık. Bu milletin kerizi sadece biz miyiz yahu!
 
Kuran'ın Arapça olması İslam'ı Türkçe düşünüp Türkçe anlamaya mani midir?
58 Yaşındayım, dinime dair ne öğrendiysem güzel Türkçem ile öğrendim. Arapça olarak ezberimde ne varsa onların da manasını bilmiyorum. İmanımın oluşması ve akabinde oturması güzel Türkçem ile edindiğim dini bilgilerle olmuştur.
Kuran'ın dili Arapça ama hiç bir zaman inanç ve ibadetlerimde eksikliğini hissetmedim. Arapçayı kutsamak adına ancak Allah'ın Türkçe anlamadığı şeklinde anlamlandırılabilecek aptalca hatta ahmakça bir dayatmayı ret ederek hep kendi dilim ile anlamaya, öğrenmeye ve okumaya devam ettim, edeceğim de.
Devlet reisi kafasına göre siyasi rant gereği doğruluğunu yanlışlığını umursamadan bir laf edecek, ertesi gün onun dediğini meşrulaştıracak resmi bir din kurumunun varlığı artık benim için güvenilirliğini yitirdiği için varlığının da bir anlamı yoktur.
Kadın çocuklarını bırakıp başkasına kaçıyor. Kendi eşi ve çocukları perişan, kaçtığı adamın eşi ve çocukları perişan. Sonra kaçtığı evli adamdan hamile kalıyor. Doğan çocuk hala evli olduğu adamın üzerine kaydediliyor. Adam üç çocuğunun olduğunu biliyor ama adına kayıtlı bir çocuk daha çıkıyor. Terk edilen koca, eşinin ihanetinin şoku ile içine düştüğü şüphe nedeniyle çocukları için gen testi istiyor. Bu arada moderatör kadına soruyor "Eğer hapis cezası olsaydı buna cüret eder miydiniz" dediğinde "Elbette edemezdim" diyor.
Şimdi devlet kurumu Diyanet, bu sosyolojik travmalar yaşanırken dinen buna getireceği hiç bir yorumu yok mu. Yani kurumsal iradesini devlet başkanının iradesine ipotek ettiren Diyanet, muhteremin müsaadesini almak için beyanat vermesini mi bekliyor.
Dinen yorumu ve hükmü belli olan bu iğrenç sosyal vakaya ilişkin getirilecek yorumlar için Türk milletinin firesiz anlayabilmesi için "Kur'an dili Arapçayı öğrenmesini mi bekleyeceğiz?" Hiç bir şekilde hüküm de veremez yorum da yapamaz. Çünkü insanlığa, genel ahlaka ve İslam inancına temelden ters olan bu iğrenç sosyal vakaların müsebbibi zinayı cezasız bırakan bizatihi bu siyasi iradedir.
Bu siyasi iradeye bağlı olup da tek adamdan korktuğu kadar Allah'tan korkmayan dini bir kurumun din adına söylem, yorum ve demeçlerine itibar etmektense tüm cehaletimle Allah'a sığınıp, teslim olmayı yeğliyorum.
Arapça'nın bir kudsiyeti yoktur. Allah'ın Kur'an-ı Kerim'i zamanın en yozlaşmış toplumunun bulunduğu bölgeye indirmesi sonucu dili de doğal olarak Arapça olmuştur. Türkler yine Gök Tanrı'ya inanırken, Araplar kendi yaptıkları helvadan puta tapıyorsa elbette İslam dini önce yozlaşmış topluma inecekti.
Kuran dili Arapça ama İslam'ın dili; aklın kılavuzluğunda vicdandır.
Dolaysıyla, aklı devre dışı bırakarak vicdanları tahakkümleri altına alıp, mankurtlaştırılmış Müslümanlarla istedikleri siyasi sonuçları çok kolay ve zahmetsiz elde etmeyi alışkanlık haline getirenler için elbette Türkçe okuyup, Türkçe düşünüp, Türkçe anlamak onlar için pazar tezgahlarının kaldırılması olacaktır. İşte ondandır ki; bugünlerde Kuran-ı anlamak için "Türkçe okuyup Türkçe düşüneceğim" diye ortaya konan entelektüel bilinç onların kabusu olmuştur.
 
Türk milliyetçilerinin sorunu şu
Türk milliyetçilerinin sorunu şu: Devlete ve millete sadakat adına ideolojik taassuptan kurtulup, siyasi argümanlar geliştirerek iktidar olmaya azmetmeyişidir.
Çünkü devletimize ve milletimize üstün sadakatle bağlılık gibi hep vermeye yönelik hassasiyetimizi ideallerimizin önüne zafiyetimiz olarak çıkarıp, sonra ağzımıza emzik yapıp bizi hep kandırdılar.
Her türlü şekilde aşağılandık. Kullanılan ifadeler hafızamızda mıh gibi çakılı duruyor. "Devletin bekası için" deyip, aşağılanmamızı unutmayı bizlere dayatmadılar mı.
Şükürler olsun ki şimdi bu kandırılmışlığı fark ederek projeler geliştiriyoruz. Bunun en son örneği iyi parti projesidir. Şimdi yine İYİ Parti'ye öyle veya böyle, birileri vasıtasıyla ideolojik taassupla dayatmalarda bulunularak, varlığına razı olacak ama hiç bir şekilde iktidar olmayı düşünmeyecek ikinci bir MHP'ye dönüştürmek istiyorlar. Meral Hanım'ın takip ettiği süreçten anladığım o ki; bunun farkında olduğu dur.
 
Kendi zenginini yaratma düzeni böyle bir şey
Türkiye'de ihracat/ithalât ihtiyacı yandaşların alabileceği/satabileceği ürünler üzerine belirlenir ki; kendi zenginlerini yaratabilsinler diye. Onun içindir ki İstanbul Belediye Başkanlığının kaybedilmesi onlar için iktidarı kaybetmek gibi gelmiştir. Çünkü bu kurum üzerinden nice zenginler türediğini, nice vakıfların, nice derneklerin beslendiğini biliyoruz. Seçim sonucu öyle bir ateş yükselmesine neden oldu ki; onlara "hiç bir şey olmamış olsa bile bir şey olmuştur" dedirtmiştir.
Tarım ülkesi olmamıza rağmen tarıma bağlı yan ürün saman da dahil her türlü tarım ürününün yokluğunu yaşadık. Ülkemizde planlama kendi zenginini yaratma üzerine olmuştur, ihtiyaçlara göre değil. İşte ondandır ki; geçmediğimiz köprülere, yatmadığımız hastahanelere para ödemeye davam ediyoruz. Çünkü burada amaç beşli çete ve diğerlerine rant sağlamak.

Genel ahlak ve etik değerler bu suiistimali kaldıramaz
26 Yıl bankacılık yaptım ancak hiç bir zaman güven dolu bir şekilde "bankacıyım" diyemedim. Daha teknik bir yerde ve işin bir ucundan tutan konumunda oldum hep. Hani, zamanla içinde bulunulan ortama uymak, kültürünü edinmek olur ya; benim bankacılığım da böyle bir şey.

H. Yerlikaya aslında ortaokul mezunu olup sahte lise diploması ile Spor Yüksek Okulu'na kaydolmuş. "Sahte diploma"ya bağlı elde ettiği kariyer ile sağladığı tüm kazanımları haramdır.
Ancak ben kendime "Bankacıyım" diyemiyorken H. Yerlikaya'nın ortaokul mezunu olup da bir kamu bankasının yönetim kurulu üyesi olması, yetmeyip Cumhurbaşkanı Danışmanı, yetmeyip Spor Bakan Yardımcısı olması karşısında "Allah'ım bizi niçin bu kadar boş yarattın?" diyesim geldi(!)
Onun içindir ki Türk'ün yüce başbuğu Atatürk ben madalya kazanan sporcudan ziyade "Sporcunun Zeki, çevik ve ahlaklısını severim" demiş.
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.