“Turan nasıl çıldırdı" hikayesini yaşamak istemiyoruz
İnsanları var eden; idealleri, hayalleri ve geleceğe doğru yürüyüş mücadelesidir. Bizler bu var oluş mücadelesinde, değerlerimiz için şuur sahibi bir varlık olduğumuz günden itibaren hep çaba içine girdik. Hep yoldayız …
Bizi bu ideallere götüren araçları seçerek yol almaya, menzile varmaya çabaladık, çabalıyoruz. Hedeflerimiz için araç seçme ve en uygun aracı kullanma tabi ki çok önemlidir. Bütün bu çabalarımıza karşın önümüzde her cenahtan, her yönden bariyerler örülmekte, öz yurdunda garip öz vatanında parya bir duruma düşürülmekteyiz. Evet, çok hazin bir durum… Bu yaşananların fakındayız. Her dönem kahramanlar ile mutlu azınlıkların mücadelesi hep olagelmiştir. Bütün bu mücadelenin temelinde de çıkar ilişkisi vardır.
Üretim, tüketim ve bölüşüm pastasının tarihi süreç içinde verilen kavgası; farklı ideolojilerin, anlayışların mücadelesi hepimizin gözleri önünde acılı karelerle hatırlanmaktadır. Ülkemizin o durumlara düşmeden sosyal barışı yeniden tesis edebilmiş, milletleşme sürecini tamamlaması ve geleceğin mutlu, müreffeh toplumuna gidişin parametrelerini bulmak ve ona göre tedbirler almak zorundayız.
Bütün bu çabalar, meydana gelebilecek bireysel ve toplumsal travmaların önüne geçmemizi sağlayacaktır.
Ülkemizde AKP iktidarı ile toplumsal dinamiklerimiz temelden sarsılmış milli ve manevi değerler anlamsızlaştırılmış, hukuk sistemimiz işlevsizleştirilmiştir. Toplumu bir arada tutan değerler birleştirici unsurlar olmaktan çıkmış, pragmatist beklentiler geçerli hale gelmiştir. Toplumun yaklaşık %30 doğrudan ya da dolaylı olarak siyasi erkin devlet kanalıyla verdiği destekle hayatını devam ettiriyor.
Eğitim sistemi çökmüş, merdiven altı eğitimin revaçta olduğu bir ülke, kontrolsüz varlık fonu bütçesinin devlet bütçesini geçtiği bir ekonomi modeli ve dahası partili cumhurbaşkanlığı sistemiyle freni patlamış bir kamyon şekline bürünmüş yönetim modeli önümüzdeki günlerde daha büyük sıkıntıları yaşatacağa benziyor.
Anadolu’da Türk milleti aleyhine demografik çalışmaların yapıldığı, Türk olmayan unsurların vatandaşlığa teşvik edildiği bir sistematik anlayış, moderniteye uymayan, her türlü bedevizm kokan anlayışların kabullere dönüştüğü ve önümüzdeki on yılları, yüzyılı değil kendi pozisyonunu tahkim çabasına dönüşen bir liderlik anlayışı…
İnsanlarımız, komşularımız, şehirlerimiz, köylerimiz adeta ikiye ayrılmış durumda, Eğitimde Türk izi yok, felsefe, sanatta Türk kültürü yok, kültürümüzün evrensel değerleri değil Ortadoğu coğrafyasının arkaik tipolojileri, isimleri karakterleri model olarak seçilmekte, okullara o isimler verilmekte, çizgi filmlerimiz o kahramanlarla(!) zihinlere enjekte edilmektedir.
Ekonomide muhalif olanların ümüğünün daha da sıkıldığı, akademik hayatta muhalif olanların sürgünlerle, cezalarla susturulduğu, paramiliter güçlerin alanlarda saldırısına maruz kalındığı bir süreç ve muazzam bir zihni travma…
Sahi bu yaşadıklarım kendi ülkem mi acaba dediğimiz anları da yaşadık, yaşıyoruz.
Bu yaşanılanlar, “Turan nasıl çıldırdı” hikayesini bir daha okumamıza, o ruhu bir daha yaşamamıza sebep olmaktadır.
Ülke bu duruma gelirken hala milletvekili sıralamalarında benden olan ve olmayan garabetine düşenler, teşkilatlarda benim senin adamın hastalığını depreştirenler, kahramanları değil dehlizlerde saklanıp güneşin doğuşuyla yeryüzüne çıkan korkakları baş tacı edinenler, ben olmasam her şey tufandır diyen egoist-pragmatistler hepiniz bu durumdan sorumlusunuz. Bireysel ve toplumsal travma en üst seviyeye çıkmıştır. Hala mı anlamıyoruz bu durumu?
Minareden İstanbul’u seyrederken o an Turan koca bir coğrafyayı sinema şeridi gibi gözlerinde canlandırdı. Heyhat! Koca Akdenizin mavi sularında Türk’e ait bir gemi yoktu, Sultan Ahmet’ten o hilalin gölgesinde temaşa ettiği İstanbul’da artık Türk izi yoktu. Ve kendini minareden aşağı bırakıyor.
Eğer tedbir almazsak sonumuz Turan’dan farklı olmaz.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.