Türk-Arap ilişkileri
Suudi Arabistan’ın Türk mallarına ambargo uygulamaya başlaması, Türk-Arap ilişkilerinin kökeni ve günümüzde geldiğimiz noktayı değerlendirme gereğini ortaya çıkardı.
TÜRK ARAP İLİŞKİLERİNİN TARİHSEL KÖKENİ;
Araplarla ilişkimizin kökeni İslam öncesi dönemden itibaren başlar. Küçük çaplı savaşlar olsa da İslam öncesi ilişkiler genellikle ticaret temelliydi. Talas savaşı (M.S. 751) ile birlikte farklı boyut kazandı, Türkler İslam dinini kabul etti. Toplu göçlerin başlamasıyla da önemli bir Türk topluluğu Maveraünnehir üzerinden Ortadoğu’ya indi. Bu süreçle birlikte İslam anlayışımız üzerindeki Fars etkisi ağır basmaya başladı.
Emeviler’den itibaren başlayan ve “İslam’ı yaymak” üzerine inşa edilen yayılmacı politika Araplar'ı zenginleştirmiş, bölgenin en büyük gücü haline getirmişti. Türkler de doğal olarak bu zenginliğin paydaşı olmak istiyordu. Ancak bölgede henüz güçlü bir devletleri yoktu, Abbasiler'in güvenini kazanarak önce orduya sonrasında da devletin önemli noktalarına geldiler, devamında da bölgede ilk Müslüman Türk devletleri kurulmaya başlandı.
TÜRK ARAP KÜLTÜRLERİNİN FARKLI VE ORTAK NOKTALARI:
Belki tek ortak noktamız İslam dinine mensup olmamız. Bunun dışında ne aile yapısı, ne toplumsal kültür ve hatta mutfak-yemek anlayışımıza kadar ortak noktamız yok denecek kadar az. Kadın ve çocuğun yaşamdaki yeri, devlet halk ilişkisi, üretim-tüketim alışkanlıklarımız neredeyse taban tabana zıt.
Peki, bunlara rağmen neden “Araplar'la çok yakınız” diye yutturulmaya çalışılıyor?
Osmanlı’nın son dönemlerinde o günlere kadar çok dile getirilmeyen “halifelik” öne çıkartılarak batı devletlerinin saldırılarına karşı cihad ilan edildi. Araplar bunu önemsemedi ve Lawrence’ın da katkılarıyla Osmanlı askerlerini vahşice katlettiler. Osmanlı’nın güçlü olduğu dönemde de mesafeli sayılabilecek bir ilişki söz konusuydu. Osmanlı zayıf düşmeye başlayınca Avrupa’nın da kışkırtmasıyla Araplar gerçek yüzlerini ortaya çıkardılar. Beklenmeyen bir şey de değildi.
Araplar Müslümanları sınıflara ayırırken ağır bir ırkçı tavır takınırlar. “Müslüman” tanımları Arap Müslümanlar için geçerlidir. Arap olmayan Müslümanları “Mevali” olarak nitelendirir ve bir anlamda ayırırlar. Ki bu anlayış İslam’ın ruhuna aykırıdır. İslam insanları eşit, Kelime-i Şehadet getiren herkesi Müslüman olarak kabul eder. Aralarında “Arap ya değil” ayrımı yapmaz. Osmanlı’nın çökmesi ardından bölgede İngiliz cetvelleriyle kurulan Arap devletleri Şii, Soğuk savaşla başlayan komünizmle mücadele dernekleri beraberinde aşırı sağ akımları getirdi. Arapçılık “İslam” kisvesi altında yayılmaya çalışıldı. Kutsal kitabı defalarca “aklını kullan” dese de İslam dogmalaştırıldı, “Arap gibi yaşa” dendi. Arap kıyafetleri “peygamber sünneti” denilerek yaygınlaştırılmaya çalışıldı. Ancak Hz. Muhammed’in mal varlığını bağışlaması ve mütevazı bir evde mütevazı bir hayat sürmesini kimse “sünnet” olarak tanımlamadı. Yerine saraylarda yaşamayı tercih ettiler.
Yeşil Kuşak Projesi bölgedeki Müslüman ülkeleri kenetlemeye çalışırken soğuk savaşın ardından BOP ve Arap Baharı projeleriyle bölgenin Türkiye dâhil tüm ülkeleri yeniden dizayn edilmek istendi.
Bir dönem Bakanlık ve Başbakanlık yapan, bugün partisini kuran Ahmet Davutoğlu “Stratejik Derinlik” adlı kitabında Arap yarımadasını “Osmanlı bakiyesi” olarak tanımladı ve bölgenin yeniden bir Türk egemenliğine ihtiyaç duyduğunu, bölgede istikrarın ancak böyle sağlanacağını ileri sürdü. Oysa I. Dünya Savaşı sonrası Arap aydınları Arapların gelişmesine Osmanlılar'ın engel olduğunu, Osmanlı yıkılınca gerçek anlamda özgür olduklarını ifade etmişlerdi.
Bugün bazı gerçekleri kabul etmek durumundayız.
Araplar için “mevali”yiz.
Araplar için gelişmelerini engelleyen geleneğin devamıyız.
İsrail’e kafa tutmaya çalışan Filistin’in sokaklarında Erdoğan afişleri var ama Filistin dâhil olmak üzere hiçbir Arap devleti KKTC’yi tanımadı.
Azerbaycan’ın Ermenistan’la verdiği mücadelede hiçbir ülke Azerbaycan’ın yanında yer almadı. Pakistan bile Azerbaycan’a destek verirken Arap “dost”larımızdan olumlu bir hamleye şahit olamadık.
Sözün özü; Arap düşmanı falan değilim. Dostu da değilim. İyi ilişkiler kurulmasından yanayım, elbette onların da aynı şekilde düşünmelerini umuyorum. İslam Araplaşmak değildir. Bazı temel yargılarımız üzerinde tekrar düşünmemiz gerektiğine inanıyorum...
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.