Türkçemizi katledenler...
Uzunca bir zamandır TV’lerde haber sunanlar, yorum yapanlar ve bu mecralarda konuşan birçok ünlünün konuşmasında bir ahenksizlik ve insanı rahatsız eden bir tuhaflık hissediyoruz.
Türkçemizde konuşma ve okuma esnasında bir şiiriyet, bir iç musiki ve ahenk katan uzatma, inceltme ve düzeltme işâreti olan (^), şapka Türk Dil Kurumu tavsiyesiyle yazı dilinde kullanılmıyor. Bu biraz da önce daktilo, sonra da ilk bilgisayarlarda bu işaretleri koymanın zorluğu sebebiyle mecburen uygulanıyordu.
Fakat bu işaretler olmasa da konuşurken, mesela “işaret” yazılsa da “şa” hecesi; “musiki” yazılsa da “mu” ve “ki” heceleri; dünya yazılsa da “ya” hecesi uzatılarak telaffuz ediliyordu.
Bu yapılmadığında dilin ahengi bozulmakla kalmıyor, bazı kelimelerin anlamları da tamamen değişiyordu.
“Adet – âdet, ala – âlâ, alem – âlem, Ali – âli (yüksek), ama (fakat) – âmâ (kör), dâhi – dahi, haya – hayâ, kar – kâr, nar – nâr, vakıf – vâkıf, yar – yâr… kelimelerinde olduğu gibi…”
Oğuz Çetinoğlu Üstadımızın verdiği bu örneklerden sonra şu açıklaması konunun daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır:
“Bâzı yazarlar ‘^’ işâretinin yalnızca yazılışı aynı olmakla birlikte mânâları farklı kelimeleri birbirinden ayırt etmek için kullanılabileceğini, başka bir grup da buna gerek olmadığını, cümlenin gelişinden anlaşılabileceğini iddia ediyordu.
Fakat onlar, ‘Fatma hala gelmedi’ cümlesinden, ‘Fatma isimli, bilinen kişinin henüz gelmediğini mi, yoksa babamızın kardeşi olan Fatma’nın gelmediğini mi anlamalıyız’ sorusunu cevaplandıramamışlardı.”
Böyle özel durumlar hariç, en azından cümlenin gelişinden anlaşılarak, “şapka işareti” olmasa da uzatma, inceltme ve düzeltme için kullanılması gereken şapka işareti varmış gibi telaffuz etmek gerekiyordu. (Ben genellikle bu yöntemi kullanıyorum.)
Bu “suretle” (“u” şapkasız yazılsa bile şapkalı imiş gibi uzatılmalı) evlât, gâvur, hilâl, ilâç, kâfir, kâğıt, Kâmil, kâr, mahkûm, mekân, rüzgâr, tezgâh gibi kelimelerin ahengi korunabiliyor, “Kar” ile “kâr”, “hala” ile “hâlâ” ayırt edilebiliyordu.
Böylece kelimelerin ahengi, cümlelerin iç musikisi muhafaza edilerek estetik ve zarif bir dili konuşmanın ve dinlemenin lezzetini hissediyorduk.
Ancak resmi bir talimat mı geldi bilmiyorum, son yıllarda Türkçemizi en iyi konuşan sunucular/ spikerler dahil olmak üzere, Türkçe konusunda hassas olması gerekenlerin çoğu, Türkçemizi katleden bir yanlışlık içindeler. ‘^’ işâretinin uzatma, inceltme ve düzeltme etkilerini tamamen ortadan kaldıran telâffuz yaygın bir uygulama oldu.
TV’lerde dinlediğimiz Türkçe takır tukur, yanlış anlamalara yol açan, kaba bir kabile dili haline geldi.
Hadi sıradan insanlarda kabul edelim ama mesela ben Sağlık Bakanını, kelimeleri yanlış ve kötü telaffuzu yüzünden, dinleyemiyorum.
Bu Türkçe ile yetişen gençlerimizin “kendi dilinde okuduğunu anlamak ve meramını ana dilinde ifade etmek” konusunda dünyadaki yaşıtlarına göre en sonlarda yer alması tesadüf değil.
* * *
Merâmımı Yunus Emre’nin temiz ve berrak Türkçesi ile 1300’lü yıllardan gelen bir şiiri ile anlatmaya çalışayım.
Bu şiiri önce ‘^’ (şapka) işaretlerinin uzatma, inceltme ve düzeltme etkisinin hakkını vererek ve sonra da hiç bu işaretler yokmuş gibi okuyunuz. Aradaki müthiş farka şaşıracaksınız.
N’idem elim varmaz yâre/ Bulunmaz derdime çâre/ Oldum ilimden âvâre / Beni bunda eğler misin?
Ben Yûnus-ı bîçâreyim / Dost ilinden âvâreyim/ Baştan ayâğa yâreyim /Gel gör beni aşk neyledi.
* * *
KANAL İSTANBUL DEĞİL İSTANBUL KANALI
Salgın öncesi Aydınlar Ocaklarının yılda iki defa yapılan Şuralarında ele alınan temel konulardan biri daima Türkçe olmuştur. “Türkçenin problemlerini çözerek; doğru, temiz ve güzel Türkçe ile yazılmasını, konuşulmasını sağlayabilmek için” konunun uzmanı ve sevdalılarının mutlaka bir veya birkaç tebliğ sunduğu bir konudur bu.
Prof. Dr. Metin Karaörs uzmanlık alanı olan Türkçe konusunda son dönemlerde “Kanal İstanbul”, “Kafe Çamlıca” gibi Türkçemizin gramer kurallarına aykırı uygulamalara şu sözlerle dikkat çekiyordu:
Türkiye Türkçesinde son yıllarda iyelik ekinin atılarak kullanıldığını görüyoruz. Bunun sonucunda oluşan tamlama şekilleri, Türkçe isim ve sıfat tamlaması yapısını büyük ölçüde tahrip etmiştir. Mesela “İstanbul Kanalı” olarak kullanılması gerekirken, Türk dilinin tamlama kurallarına uymayan “Kanal İstanbul” ifadesi son derece yanlıştır.
Bir başka yanlış da harflerimizin adını İngilizce imiş gibi okumaktır. (IBM’yi ay bi em, NTV’yi en ti vi vb. gibi) Oysaki Türkçe alfabede her harfin bir adı vardır. Harflerimizin adlarını İngilizce gibi okumak yerli ve milli olmaktan uzaklaşmak demektir.
* * *
ERDOĞAN’IN TÜRKÇE YAKINMASI VE GÖREVİ
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan önceki gün konuşmasında Türkçemizin bazı meselelerini anlattı:
“Diline sahip çıkmayan, dilini zenginleştirmeyen milletlerin tıpkı kökleri kuruyan ağaçlar gibi esen rüzgarlar karşısında devrilmeye mahkumdur” dedi.
“Son dönemde kullanımı yaygınlaşan sosyal medya dili ve plaza dili ile daha da kötüleşmekte. Ne Türkçe’ye ne de İngilizce’ye uyan tuhaf bir dil ortaya çıkmıştır; bende anlamıyorum. Aynı şekilde kısaltma bahanesiyle uydurulan ve ne olduğu anlaşılmayan harf yığınları sosyal medyayı istila etmiştir” dedi.
“Geleceğimize yapacağımız en büyük yatırımlardan biri bizden öncekilerin hatalarını tekrarlamadan yabancı dillerin istilası karşısında Türkçemizi korumak, zenginleştirmek ve geliştirmek olacaktır. Çünkü; yaşayan bir varlık olan dil, her canlı gibi emek ister, beslenmek, korunmak, geliştirmek ister” dedi.
Bu sözlerin hepsi doğrudur. Ancak Cumhurbaşkanlığı şikâyet makamı değildir. Bu meseleye de çare bulacak olan önce devlet başkanı ve sonra bu ülkenin aydınlarıdır, sanatçılarıdır. Cumhurbaşkanı Bakanlık veya üst bürokrasiye atadığı kişilerde iyi ve güzel Türkçe konuşma ve yazma vasfını da aramalıdır.
Cumhurbaşkanı da, eli kalem tutan, dili kelam eden aydınlar ve sanatçılar da eksiklerini, yanlışlarını itiraf edip derhal gerekli tedbirleri uygulamaya koymalıdır.
Çünkü Türkçemiz milletimizin beka şartıdır.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.